Mâ keżebe-lfu-âdu mâ raâ
Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
Onun (Resulüllah’ın) bu gördüğünü gönlü yalanlamamış (vicdanı da doğrulamıştı. Bütün bu yaşananlar şeytani kuruntular ve hayali kurgular olamazdı).
Kulunun kalbi, gördüğünü yalanlamadı.
Muhammed'in aklı, kalbi, çıplak gözle gördüklerinin aksini düşünmedi, söylemedi.
Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
(Hz. Peygamber, mi'raçta gözü ile) gördüğünü, kalbi tekzib etmedi.
Kalp (Muhammed’in kalbi,) gördüğünde tanımamazlık etmedi (hemen tanıdı.)
11,12,13,14,15,16,17,18. Kalp gördüğünü yalanlamadı. O'nun gördükleri hakkında onunla tartışıyor musunuz? Andolsun ki Cebrail'i bir başka inişte de görmüştü. Son sınır ağacı, sidretü'l-müntehâ yanında. O ağacın yanında Me'vâ cenneti vardır. Sidre'yi neler kaplamıştı neler! Ne gözü kaydı ne de belirlenen sınırı aştı. Andolsun ki Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.
Gördüğünü gönlü yalanlamadı
(Peygamberin gözlerinin) gördüğünü, kalbi yalanlamadı.
Muhammed’in kalbi, gördiği hakkında yalan söylemez.
Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı.
Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.
Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı.
10, 11. Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
Gördüğünü gönlü yalanlamadı.
Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.
Gözün gördüğünü kalb tekzib etmedi
(Peygamber’in gözlerinin) gördüğünü, kalbi yalanlamadı. (Resûlümüz Muhammed’in, Cebrâîl’i aslî sûretiyle görmesi hakikatti, bir hayalden ibaret değildi.)
Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
Onun gördüğünü kalb (i) yalana çıkarmadı.
Gönül gördüğünü yalanlamadı.
(Gözleriyle) gördüğünü, kalb(i) yalanlamadı.
Onun (vahiy alan kulun kendi gözleriyle) gördüğünü (akıl yürütme ve karar alma merkezi olan) fuad (beynin ön lobu) yalanlamadı (yanılmadı, gerçeği gördü). *
(Allah’ın elçisi) Gözüyle gördüğünü kalbi yalanlamadı.
Gözleriyle gördüklerini gönlü de doğruladı.
Peygamberin gördüğünü kalbi yalan çıkarmadı [⁹].
Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı.
Onun gördüğünü kalbi yalanlamadı.
Muhammed’in gözünün gördüğü hiçbir şeyi, kalbi yalanlamadı. Açık ve net olarak gördüğü bu görkemli varlığın, Allah’tan vahiy getiren Cebrail olduğu konusunda en ufak bir şüpheye kapılmadı.
Gördüğünü Gönül yalanlamadı.
Kalbine yüklenen bilgi, gördüklerini doğruladı.
Arkadaşınız olayın gerçeğini olduğu gibi yaşadı. Gördüğünü aklı, mantığı, muhakemesi, kalbi yalanlamadı.
(Gözünün) gördüğünü kalbi yalanlamamıştı.
10,11. O anda (Cebrail, Allah’ın) kuluna gönderdiği her vahyi vahyetti. Gözünün gördüğünü de gönlü yalanlamadı.
[Kulunun] kalbi gördüğünü yalanlamadı: ⁷
Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı. 81/19...28
Gördüğünü gönül yalanlamadı:[⁴⁷⁷⁶]
(Muhammed'in) Gördüğünü kalbi yalanlamadı. (Onun için Cebrail’i hangi surette olursa olsun, her geldiğinde tanıdı.)
Gördüğü şeyi kalbi tekzîp etmedi.
Gözlerinin gördüğünü kalbi yalan saymadı.
Gönül gördüğünde yanılmadı (yalan söylemedi, gerçeği gördü).
Muhammed göziyle gördiğini kalbiyle tekzîb itmedi.
(Muhammed’in) Gördüğünü gönlü yalanlamadı.
Gördüğünü gönül yalanlamadı.
Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı.
Kalp yalanlamadı gördüğünü.
Payg‘ambar ko‘ngli ko‘rgan narsasini yolg‘onga chiqarmadi.
yalan dutmadı göñli ol nesenede gördi.
Yürek yalanlamadı gözi gördügi nesneyi.
Qəlb (Peyğəmbərin qəlbi) gördüyünü yalan saymadı. (Muhəmməd əleyhissəlam gözü ilə gördüyünün Cəbrail olduğuna qəlbdən inandı).
The heart lied not (in seeing) what it saw.
The (Prophet´s) (mind and) heart in no way falsified(5091) that which he saw.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |