25 Nisan 2024 - 16 Şevval 1445 Perşembe

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Tevbe Suresi 120. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satır Altı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Mâ kâne li-ehli-lmedîneti vemen havlehum mine-l-a’râbi en yeteḣallefû ‘an rasûli(A)llâhi velâ yerġabû bi-enfusihim ‘an nefsih(i)(c) żâlike bi-ennehum lâ yusîbuhum zameun velâ nasabun velâ maḣmesatun fî sebîli(A)llâhi velâ yetaûne mevti-en yeġîzu-lkuffâra velâ yenâlûne min ‘aduvvin neylen illâ kutibe lehum bihi ‘amelun sâlih(un)(c) inna(A)llâhe lâ yudî’u ecra-lmuhsinîn(e)

Medinelilerle çevrelerindeki bedevilerin, Allah'ın Peygamberinden geri kalmaları ve onun katlandığı zahmetlere katlanmaları gerekmez. Çünkü Allah yolunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa, bir açlığa düşerlerse, kafirleri kızdırıp kinlendirecek bir yereayak basarlarsa, herhangi bir düşmana karşı başarı elde ederlerse mutlaka karşılık olarak iyi bir iş yaptıkları yazılır; şüphe yok ki Allah iyilik edenlerin ecrini zayi etmez.

Medine ehline ve çevresindeki Bedevilere, (kıyamete kadar şehirlerde ve köylerde yaşayan tüm mü’minlere; kesinlikle) Allah’ın Elçisinden (ve emirlerinden) geri kalmaları (Onu yalnız ve yardımsız bırakmaları), kendi nefislerini Onun nefsine tercih etmeye kalkışmaları, (Resulüllah’tan önce kendi canlarını ve çıkarlarını koruyup kollamaları, asla imanla bağdaşır ve) yakışır (bir tavır) değildir. Bu böyledir, çünkü; gerçekten onların (cihad, itaat ve sadakat ehli olmaları halinde), Allah yolunda çektikleri bir susuzluğa, bir yorgunluğa (ve uykusuzluğa) ve ‘dayanılmaz bir açlık (duygusuna katlanmaları’ ve yine); kâfirleri ’kin ve öfkeyle ayaklandıracak’ (şekilde) bir yere (tebliğ ve cihad niyetiyle) ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka kendilerine bunlardan dolayı salih bir amel (sevabı) yazılmış olması nedeniyle (mü’minlerin gafletten ve tembellikten uyarılıp, müjdelenmesi için)dir. Şüphesiz Allah, (görevini) ihsan (şuuruyla, iyilik ve titizlik duygusuyla) yapanların ecrini zayi etmeyecek (boşa vermeyecek)tir.

Ne Medîne halkının, ne de onların çevresinde bulunan bedevî Arapların, savaş ve diğer hususlarda, Allah'ın Rasûlünden geri kalmaları ve onun canından önce, kendi canlarının kaygısına düşmeleri, onlara yakışmaz. Çünkü onlar, Allah yolunda ne zaman susuzluk, yorgunluk, ya da açlık çekseler veya kâfirlerin öfkesini kabartacak bir yere ayak bassalar ve düşmana karşı bir başarı sağlasalar, mutlaka karşılık olarak iyi bir iş yaptıkları yazılır. Çünkü Allah, iyilik yapanların emeklerini asla boşa çıkarmaz, mutlaka onları mükafatlandıracaktır.

Medine halkının ve onların çevresinde bulunan Bedevî Araplar'ın, savaş ilânı halinde Allah'ın Rasulünden geri kalmaları, şahsen onun nasıl savaş hazırlığı yaptığına bakmadan, onun hayatını korumaya almadan kendi canlarının derdine düşmeleri olacak iş değildir. Çünkü onların Allah yolunda, İslâm uğrunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa, bir açlığa katlanmadan, kâfirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmadan ve düşmana karşı bir başarı kazanmadan, kendi sevap hanelerine, hâlis niyet ve amaçlarla İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirme, hayırlı, bilinçli, mükemmel, cârî-kalıcı bir sâlih amel sevabı yazılmaz. Allah iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman askerî erkânının, ordunun ve idarecilerin, müslümanların mükâfatını zâyi etmez.

bk. Kur’an-ı Kerim, 18/30.

Gerek Medinelilere ve gerekse onların etrafındaki bedevilere Allah'ın Peygamberinden geriye kalmaları ve kendi canlarını onun canına tercih etmeleri yaraşmaz. Çünkü onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık çekmeleri, kâfirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmaları ve düşman karşısında bir başarı sağlamaları dolayısıyla mutlaka kendileri için bir salih amel yazılır. Şüphesiz Allah iyilik edenlerin ecirlerini zayi etmez.

Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah'ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, 'dayanılmaz bir açlık' (çekmeleri), kâfirleri 'kin ve öfkeyle ayaklandıracak' bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.

Medîne'lilere ve civarlarındaki çöl bedevilerine, Rasûlüllah'ın emrine aykırı hareket etmek (ve yaptığı savaştan geri kalmak) uygun olmadığı gibi, kendisinin bizzat katlandığı zahmetlere onların da katlanmaya rağbet etmemeleri yaraşmaz. Muhalefetin câiz olmayışının sebebi şudur: Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri kızdıracak bir yeri çiğnemeleri ve düşmana karşı bir muvaffakiyete erişmeleri yoktur ki, mukabilinde kendilerine sâlih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel amel edenlerin mükâfatını zâyi etmez.

Medine ahalisi ile çevrelerindeki bedevi Arapların Resulullah’ın (savaşlarından) geri kalmaları, onun canından önce kendi canlarının derdine düşmeleri, onlara yakışmaz. Çünkü Allah yolunda başlarına gelecek hiçbir susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri kızdıracak bir yeri zapt etmeleri ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları olmaz; illa ki onunla onlara hayırlı bir amel yazılmış olmasın. Şüphesiz Allah, (inanıp) güzel ve iyi işler yapanların (uhrevî) ücretini zayi etmez.

Medine halkına da, onların çevresindeki bedevîlere de Allah'ın Peygamberinden geri kalmak ve kendi canlarını onun canından önde tutmak yakışmaz. Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri şaşırtan bir adım atmaları ve düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları, kendileri için iyi bir amel olarak mutlaka yazılacaktır. Çünkü Allah iyi davrananların amellerini asla boşa çıkarmaz.

Medineli olanlarla, yöresinde bulunan göçebelerin, Allahın peygamberine uymamaları olamaz, onu bırakarak, kendilerini peygamberden üstün tutmamalıdırlar, Allah yolunda susamak, yorulmak, açlık çekmek kâfir olanların, kızacakları bir yere ayak basmak, düşmanından bir nesne ele geçirmek gibi şeyler yoktur ki, karşılığında onlar için Allah iyi bir sevap yazmamış ola, Allah iyilik yapanların yitirmez sevapların

Bu şehrin halkına ve çevresinde (göçebe kabileler halinde) yaşayan bedevilere, Allah'ın resulünü (mücadelesinde) yalnız bırakmak, kendi canlarını onun hayatından üstün tutmaları yakışmaz. Çünkü onlar Allah yolunda ne zaman susuzluk, yorgunluk ya da açlık çekseler; ne zaman hakkı inkâr edenleri şaşırtan bir adım atsalar ve ne zaman başlarına gelmesi mukadder olan şeye düşman eliyle uğratılsalar (sonuç ne olursa olsun) bu onların lehine kaydedilmektedir. Çünkü Allah, iyilik yapanların emeklerini asla boşa çıkarmaz.

Medîne ahâlîsinin ve arabların, rasûlu(A)llah’dan ayrılmaları ve kendi hayâtlarını tercîh iylemeleri içün ne sebeb var idi? Allâh yolunda hareket itdikleri vakit ne susuzluk ne yorgunluk ne ihtiyâc baş göstermemiş iken ve kâfirlerin gayz ve ’adâvetini tahrîk idecek bir şey yapmazlar ve düşmandan her gördükleri zarar kendilerine bir ’amel-i sâlih ’add olunur iken böyle yapmakda ne ma’nâ var idi? Allâh iyilik yapanların mükâfâtını zâyi’ itmez.

Medinelilere ve çevrelerinde bulunan Bedevilere, savaşta Allah'ın Peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz. Çünkü Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa uğramak, kafirleri kızdıracak bir yeri işgal etmek ve düşmana başarı kazanmak karşılığında, onların yararlı bir iş yaptıkları mutlaka yazılır. Doğrusu Allah iyilik yapanların ecrini zayi etmez.

Medine halkı ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, Allah’ın Resûlünden geri kalmak, kendi canlarını onun canından üstün tutmak yaraşmaz. Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere adım atmaları ve düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları gibi hiçbir olay yoktur ki karşılığında kendilerine iyi bir amel(in sevabı) yazılmış olmasın. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların mükâfatını elbette zayi etmez.

Medine ahalisi ve çevresinde bulunan bedevîler Resûlullah’a katılmaktan geri kalamaz ve onu bırakıp kendi canlarının derdine düşemezler. Çünkü onlar Allah yolunda ne zaman bir susuzluk, yorgunluk ve açlığa mâruz kalsalar, kâfirleri öfkelendirecek biçimde bir yere ayak bassalar veya düşmana karşı bir başarı elde etseler, bunların her biri mutlaka onlar için iyi birer amel olarak yazılır. Allah iyilerin emeğini asla boşa çıkarmaz.

Medine halkına ve onların çevresinde bulunan bedevî Araplara Allah'ın Resûlünden geri kalmaları ve onun canından önce kendi canlarını düşünmeleri yakışmaz. İşte onların Allah yolunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa ve bir açlığa dûçar olmaları, kâfirleri öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları, ancak bunların karşılığında kendilerine salih bir amel yazılması içindir. Çünkü Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez.

Ne şehir halkı, ne de onların çevresindeki Araplar, ALLAH'ın elçisinden geri kalmamalı ve kendilerini ona tercih etmemelidir. Zira ALLAH yolunda uğrayacakları her bir susuzluk, bir yorgunluk ve bir açlık, kafirleri öfkelendirecek her bir adım ve düşmana karşı kazandıkları her bir başarı, kendileri için bir kredi olarak yazılır. ALLAH iyi davrananların mükafatını yitirmez.

Medine halkına ve civardaki bedevilere, Resulullah'ın emrine aykırı hareket etmek uygun olmadığı gibi, onun katlandığı zahmetlere öbürlerinin katlanmaya yanaşmamaları da yakışık almaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiçbir susuzluk, hiçbir yorgunluk ve hiçbir açlık, ayrıca kâfirleri öfkelendirecek ayak bastıkları hiçbir yer veya düşmana karşı elde ettikleri hiçbir başarı yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel iş yapanların mükafatını zayi etmez.

Ne medenîlerin ne de etraflarındaki bedevîlerin Resulullahtan tahallüf etmeleri, ve onun nefsinde ne yaptığına bakmayıb da kendi nefisleriyle mukayyed olmaları yaraşmaz, çünkü onların Allah yolunda ne bir susuzluk, ne bir yorgunluk, ne bir açlık çekmeleri ve ne küffarı gayza getirecek bir mevkii çiğnemeleri ne de düşmandan bir muvaffakıyyete nâil olmaları olmaz ki mukabilinde kendileri için mutlak bir ameli salih yazılmış bulunmasın, çünkü Allah muhsinlerin ecrini zayi' etmez

Medine ahalisine ve çevresindeki bedevilere, Allah’ın resûlünden geri kalmaları (emirlerine aykırı hareket etmeleri), kendi canlarını onun canından üstün tutmaları yaraşmaz. İşte onların Allah yolunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa ve bir açlığa dûçar olmaları, kâfirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları, ancak bunların karşılığında kendilerine salih bir amel yazılması içindir. Şüphesiz Allah, ihsanda (iyilikte) bulunanların ecrini zayi etmez.

Ne Medine halkının ne de etrafındaki Bedevi Araplar'ın, Allah'ın Resûl'ünden geri kalmaları ve onun canından önce kendi canlarının kaygısına düşmeleri olacak şey değildir. Çünkü Allah yolunda katlanacakları susuzluk, yorgunluk, açlık ve kâfirleri kızdıracak bir yeri zapt etmeleri ve düşmana karşı elde ettikleri başarı, kendilerine salih bir amel olarak yazılacaktır. Zira Allah, muhsin¹ olanların kazanımlarını yok etmez.

1- İyi kimse; iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel ahlak sahibi olan.

Gerek Medîneliler için, gerek çevrelerindeki bedeviler için (savaşda ve diğer hususlarda) Allahın Resulünden geri kalmaları, (onun emirlerine muhaalefetde bulunmaları) ve bizzat kendisine (katlandığı zahmetlerde) onların da canla başla (katlanmıya) rağbet etmemeleri yasakdır. Bunun sebebi şudur: (Çünkü onların) Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık (çekmeleri), kâfirleri kızdıracak bir yere ayak basmaları, bir düşmana karşı muvaffakiyyete erişmeleri (gibi hiç bir hal ve hareket) yokdur ki mukaabilinde kendileri için bu sebeble iyi bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, iyi hareket edenlerin mükâfatını zaayi etmez.

Medîne halkının ve çevresindeki bedevîlerin, Allah'ın Resûlünden geri kalmaları ve onun canından (önce) kendi canlarını düşünmeleri (doğru) olmaz! Bu, şundandır: Gerçekten onlar, kendilerine Allah yolunda (çekecekleri) bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık isâbet etmez ve kâfirleri kızdırarak ayak basacakları bir yer ve düşmana karşı kazanacakları bir zafer yoktur ki, mukabilinde kendilerine bu sebeble sâlih bir amel yazılmış olmasın! Çünki Allah, iyilik edenlerin mükâfâtını zâyi' etmez.

Medine halkı ve onların yakın çevresinde yaşayan bedevi araplar için, Allah’ın elçisinin gerisinde kalmaları ve kendi nefislerini Allah’ın elçisinin önünde tutup gözetmeleri doğru değildir. Onlar için Allah yolunda savaşırken başlarına gelen susuzluk, yorgunluk ve açlık da olsa ve düşmanı öfkelendirecek bir adım atsalar ve bu yolda düşman edinseler, işlemiş oldukları veya yaptıkları bu doğru işler, kendilerinin hanesine elbetteki yazılmıştır. Allah iyi ve güzel davranışlarda bulunanların yaptıklarını zayi etmez.

Medine’lilerin, yörelerindeki çöl araplarının Allah’ın elçisinden ayrılmaları, kendilerine ondan daha çok değer vermeleri doğru değildir. Şunun için ki onlar Allah uğrunda susuzluk, yorgunluk, açlık çeksinler, tanımazları öfkelendirecek bir yere bassınlar, düşmandan kötülük görsünler de bunların karşılığında iyi işler işlediler diye yazılmasın olmaz. Çünkü Allah iyilik edenlerin karşılığını yitirmez.

Medine ahalisine ve etrafındaki bedevilere Resûlullahın emrinden geri kalmaları, peygamberden kendilerini çevirmeleri [³] yaraşmaz. Şunun için ki Allah yolunda onlara hiçbir susuzluk, hiçbir zahmet, hiçbir açlık erişmemiş; onlar kâfirlerin hışmını mucip olacak bir yere ayak basmamışlar ve düşmandan hiçbir musibet [⁴] görmemişlerdir ki ona mukabil haklarında iyi bir amel yazılmasın. Çünkü Allah iyi işleyenlerin mükâfatını boş bırakmaz.

[3] Peygamberin çektiği meşakkatten kendilerini korumaları.[4] Katil gibi, esir gibi olmak.

Medine halkı ve çevresinde bulunan bedevilere, Allah’ın elçisinden geri kalmak, kendi canlarını onun canından üstün tutmak yaraşmaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirecek bir adım atmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları gibi hiçbir olay yoktur ki karşılığında kendilerine iyi ve yararlı [sâlih] bir amel yazılmamış olsun. Muhakkak ki Allah iyilik sahiplerinin [muhsinîn] ecrini zayi etmez.

Medinelilere ve etraflarında bulunan bedevilere, Allah Resulü'nden geri kalmaları ve onun canı yerine kendi canlarına rağbet göstermeleri yakışmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, açlık (çekmeleri), kâfirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarıya ulaşmaları karşılığında onlara mutlaka bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz Allah, ihsan sahiplerinin ecrini asla zayi etmez.

Allah’ın Elçisini —veya onun misyonunu üstlenen herhangi bir İslâm önderini— mücâdelesinde yalnız bırakmak ve kendi canlarını ve rahatlarını onun canından üstün tutmak, ne bu şehrin halkına yaraşır, ne de şehir dışında göçebe kabîleler hâlinde yaşayan mümin bedevilere!Nasıl yaraşsın ki? Allah yolunda ne zaman bir susuzluk, yorgunluk ve açlık çekseler; ne zaman kâfirleri çileden çıkaracak bir toprağa ayak bassalar ve ne zaman düşmana karşı bir başarı elde etseler, her defasında kendilerine güzel bir davranış ve büyük bir iyilik sevabı yazılmaktadır.Çünkü Allah, iyilik yapanların emeklerini kesinlikle boşa çıkarmayacaktır.

Allah’ın rasûlünden geri durmaları ve kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri, Bedevî Arablar’dan çevrelerindeki kimseler ve Medine halkı için olası değildir.
Bu şu sebepledir ki Allah yolunda onlara ne bir susuzluk, bir yorgunluk ve dayanılmaz bir açlık isabet eder, ne düşmana karşı bir başarıya ulaşırlar, ne Kâfirler’i kızdıracak bir yere ayak basarlar; ancak bununla onlara salih bir amel yazılmış olması başka!
Allah, Muhsinler’in / İyilik-Güzellik Edenler’in ecrini / ödülünü yitirmez.

Tebûk seferi gündeme gelince Medine halkının, çevredeki Bedevî Araplarla bir olup ağırdan almaları, Tanrı elçisine katılmayıp kendilerini resulden önemliymiş gibi görmeleri bu şehre yakışmayan bir durumdur. Neden mi? Çünkü Müslümanların seferde maruz kaldığı her susuzluk, Allah yolunda çektiği her çile ve açlık, inkarcıları çileden çıkaran her adım, düşmana karşı kazandıkları her başarı, her Müslüman neferin kendi hanesine, salih amel olarak anında kaydedilmiştir. Çünkü Allah, gönül erlerinin ecrini asla zayi etmez.

Medine halkı ve onların çevresinde bulunan Araplara; Allah’ın Resulüyle birlikte hareket etmemek, kendi canlarını Resulün canından üstün tutmak yaraşmaz. Allah’ın Resulü ile birlikte yürüyenlerin çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirir. Bu bile iman edenlerin başarısıdır. Andolsun ki Rabbiniz yaptığınız şeylerin karşılığı mutlaka verecektir. Şüphesiz Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez.

Medine halkının ve civarlarındaki göçebe Arapların Allah’ın Elçisinden geri kalmaları ve onun canından (önce) kendi canlarını düşünmeleri doğru olmaz. İşte onların Allah yolunda bir susuzluğa, yorgunluğa ve açlığa uğramaları, kâfirleri öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları da sadece bunların karşılığında kendilerine iyi bir iş yazılması içindir. Şüphesiz ki Allah güzel davrananların ödülünü ziyan etmez.

Gerek Medînelilere ve gerekse çevrelerinde yaşayan bedevî Araplara, savaşta Peygamberden geri kalmak ve kendilerini ona tercih etmek asla yakışmaz.¹ Çünkü onların Allah yolunda katlanacakları her susuzluk, her yorgunluk, her açlık, kâfirleri öfkelendirecek bir adım atmaları ve düşmana karşı elde ettikleri her başarı karşılığında mutlaka hesaplarına sevap yazılır. Elbette Allah iyilikte bulunanların karşılığını kesinlikle boşa çıkarmaz.

1 Rivâyet olunur ki: Ebû Hayseme; İslâm ordusu Tebük seferi için yola çıktıktan sonra, bahçesine gitmiş, eşi gölgeye hasırı sermiş, taze hurma ve soğu... Devamı..

[Peygamber] şehrinin halkına da, onların çevresinde [yaşayan] bedevîlere de (seferde) Allah’ın Elçisi’ne katılmaktan kaçınmak ve kendi canlarını o’nunkinden fazla gözetmek yaraşmaz. ¹⁵⁷ Çünkü, onlar Allah yolunda ne zaman susuzluk, yorgunluk ya da açlık çekseler; ne zaman hakkı inkar edenleri şaşırtan ¹⁵⁸ bir adım atsalar; ve ne zaman başlarına gelmesi mukadder olan şeye düşman eliyle uğratılsalar ¹⁵⁹ [sonuç ne olursa olsun] bu onların lehine mutlaka kaydedilmektedir. ¹⁶⁰ Çünkü Allah, iyilik yapanların emeklerini asla boşa çıkarmaz!

157 Bu ve bundan sonraki ayetler ilk bakışta her ne kadar “Peygamber Şehri’nin halkı”yla (bkz. yukarıda 133. not) ve bir de “onların çevresinde yaşaya... Devamı..

Ne Medine halkına ve ne de çevrelerinde bulunan çöl Araplarına Allah’ın elçisinden geride kalmak dolayısıyla kendi canlarını onun canından daha fazla önemsemek yakışmaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, şiddetli açlık ve kâfirleri öfkelendiren her hamle ve düşmana karşı kazanılmış her zafer kendileri için ameli Salih olarak yazılacaktır. Zira Allah iyilik edenlerin ödülünü zayi etmez. 3/157- 193...195, 7/156, 21/94

(Rasul) şehrinin halkına ve çevresindeki bedevîlere, ne Allah’ın Elçisi’nden geriye kalmak, ne de kendi canlarını onunkinden fazla sakınmak yaraşır.[¹⁵⁵¹] Şöyle ki; ne zaman onların başına Allah yolunda bir susuzluk, yorgunluk ve şiddetli açlık gelse; ne zaman inkâra gömülenleri öfkelendiren bir hamle yapsalar ve ne zaman mukadder olan sonuca düşman eliyle ulaşsalar; mutlaka bu onların lehine üretilmiş bir değer olarak yazılmaktadır: Elbette Allah iyilerin hakkını zayi edecek değildir.[¹⁵⁵²]

[1551] Zımnen: Canı ölümden sakınmak gerekseydi, o can ‘âlemlere rahmet’ olanın canı olurdu. [1552] Zımnen: Allah’a iman, Allah’a güvendir. el-Mü’m... Devamı..

Medine halkına ve civarındaki bedevilere, -Allah’ın Resulünün (sefere çıkma gibi) emrine aykırı hareket etmeleri uygun olmadığı gibi- onun katlandığı zahmetlere onların da canla başla katlanmaya yanaşmamaları hiç yakışık almaz. Çünkü Allah yolunda onların herhangi bir susuzluğa yorgunluğa ve açlığa maruz kalmaları, kafirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı elde ettikleri hiçbir başarı yoktur ki (bu fedakarlıklarının) karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın, çünkü Allah, iyi davranışlarda bulunanların mükafatım zay etmez.

Medine halkına da, onların çevresinde (yaşayan) bedevilere de (seferde) Allah’ın Elçisi’ne katılmaktan geri kalmak ve kendi canlarını o’nunkinden önde görmek yaraşmaz. Çünkü, onlar Allah yolunda ne zaman susuzluk, yorgunluk ya da açlık çekseler; ne zaman kafirleri şaşırtan bir adım atsalar; ve ne zaman başlarına gelmesi mukadder olan şeye düşman eliyle uğratılsalar (sonuç ne olursa olsun) bu onların lehine mutlaka kaydedilmektedir. Çünkü Allah, iyilik yapanların emeklerini asla boşa çıkarmaz!

Ne Medîne ahalisi için ve ne de onların civarında bulunan bedeviler için sahih olmaz ki, Allah Teâlâ'nın Resûlünden geri kalsınlar ve onun kendi nefsinde ne yaptığına bakmayıp da kendi nefislerine rağbet göstersinler. Çünkü onlara Allah yolunda ne bir susuzluk ve ne bir yorgunluk ve ne de bir açlık isabet etmez ki ve ne de kâfirleri kızdıracak bir mevkie ayak basmazlar ki ve ne de bir düşmana karşı bir muvaffakiyete nâil olmuş olmazlar ki, illâ onun mukabilinde kendileri için bir sâlih amel yazılmış olur. Şüphe yok ki Allah Teâlâ muhsin olanların mükâfaatını zâyi etmez.

Ne Medine halkının, ne de etrafındaki bedevîlerin, Allahın Resulünden geri kalmaları ve ona ihtimam göstermeyip kendi canlarının derdine düşmeleri olacak şey değildir (Bunu yapacak bir tek kişi bile çıkmasın). Bu böyledir, çünkü onların Allah yolunda uğrayacakları hiçbir susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirecek tarzda bir yere ayak basıp ele geçirmeleri ve düşmana karşı başarı kazanmaları yoktur ki, mutlaka o sebeple kendilerine güzel bir iş ve sevap yazılmış olmasın. Çünkü Allah iyi davrananların mükâfatlarını zayi etmez. [18, 30]

Ne Medine halkının, ne de onların çevresinde bulunan bedevi Arapların, Allah'ın Elçisinden geri kalmaları ve onun canından önce kendi canlarının kaygısına düşmeleri, onlara yakışmaz. Böyledir, çünkü Allah yolunda uğrayacakları hiçbir susuzluk, yorgunluk, açlık; kafirleri öfkelendirecek bir yeri çiğne(yip zaptet)meleri ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları yoktur ki mutlaka bunlarla kendilerine iyi bir amel yazılmış olmasın. Allah güzel davrananların ecrini zayi etmez.

Yani mü'minler, Allah yolunda açlığa ve susuzluğa, sıkıntıya uğradıkça, bir yeri zaptettikçe veya düşmana karşı başarı kazandıkça kendilerine sevâb ya... Devamı..

Ehl-i Medîne'ye ve havlisindeki a'râbdan mevcûd bulunanlara Rasûlullah'dan ayrılmak ve kendi nefislerine ondan ziyâde rağbet idüb ehemmiyet virmek câiz olmadı. Çünki onlara Allâh yolunda susuzluk, açlık ve güçlük isâbet itmez, küffârın hiddet ve gayzını mûcib bir mevkî'a gelmezler ve bir zahmete uğramazlar ki bunun mukâbilinde Allâh onlara 'amel-i sâlih yazmasun. (Her zahmet ve müşkile karşı Allâh onlara sevâb yazar). Allâh Te'âlâ eyi işler işleyenlerin mükâfâtını zâyi' itmez. [¹]

[1] Bu âyet-i kerîme "Ebû Hayseme" hakkında nâzil olmuşdur. Mumâileyh birgün bostanına girdi. Gâyet güzel bir zevcesi vardı. Mezbûre zevci içün bir ağ... Devamı..

Medine halkının ve çevrelerindeki çöl Araplarının Allah’ın elçisine kayıtsız kalmaya hakları yoktur. Kendilerini ona tercih de edemezler. Bunların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk ve bir açlık çekmeleri, kâfirleri öfkelendirecek bir adım atmaları ve düşmandan bir kötülük görmeleri mutlaka lehlerine iyi bir iş olarak yazılacaktır. Çünkü Allah, güzel davrananların ödülünü eksiltmez.

Medine halkına ve çevrelerinde bulunan bedevilere Resulullah'tan geri kalmaları ve kendilerini O'na tercih etmeleri yaraşmaz. Bu, onların Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa ve kafirleri kızdıracak bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı zafer kazanmaları karşılığında, onların doğru bir iş yaptıklarının yazıldığı içindir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini zayi etmez.

Ne Medine halkına, ne de çevresindeki bedevîlere, Allah Resulünden geri kalmak veya onun canından önce kendi canlarının derdine düşmek yakışmaz. Zira onlar ne zaman Allah yolunda susuzluk, yorgunluk veya açlık çekseler, yahut kâfirleri öfkelendirecek şekilde bir yere ayak basacak olsalar veya düşman eliyle onlara iyi veya kötü birşey ulaşacak olsa, mutlaka onun karşılığında kendilerine bir iyilik yazılır. Çünkü Allah iyilik yapan ve iyi kulluk edenlerin ödülünü zayi etmez.

Medine halkına ve çevrelerindeki Bedevî Araplara, Allah resulünden geri kalmaları ve onu bırakıp da kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz. Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere ayak basmaları, düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları durumunda kendileri için, barışa yönelik iyi bir amel mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez.

olmadı medine ķavmınuñ daħı anlaruñ kim anlaruñ yöresindedür 'arablardan kim girü ķalalar Tañrı resūlında daħı raġbet eylemeyeler nefslerine anuñ nefsinden şol andan ötürüdür kim bayıķ anlar irmeye anlara śuśamaķ ne daħı armaķ ne daħı açlıķ Tañrı yolında daħı bañmayalar baśacaķ yire kim ķaķıda kāfirleri daħı bulmayalar düşmāndan bulmaķ illā kim yazıldı anlaruñ içün anuñ-ile eyü iş. bayıķ Tañrı żāyı' eylemez eyü įşleyiciler muzdini.

Yoḳdur Medīne ehline daḫı çevresinde olan ‘Arablara müteḫallif olmaḳResūlu’llāhdan, daḫı nefsler sevmek nebī nefsinden. Ol anuñ‐çundur kimyitişmez anlara ṣusuzlıḳ, daḫı yorulmaḳ, daḫı açlıḳ Allāh yolındaġazālıḳda. Daḫı baṣmazlar bir yer[e] ki kāfirleri ḳaḳıdur, daḫı yitişmezler düşmanlara yitişmek illā yazalar anlara anuñ sebebi‐le ‘amel‐i ṣāliḥ. TaḥḳīḳTañrı Ta‘ālā żāyi‘ eylemez müzdini muḥsinlerüñ.

Mədinəlilərə və onların ətrafında olan bədəvilərə (döyüşdə) Allahın Peyğəmbərindən geri qalmaq, ondan (ona üz verən məşəqqətlərdən) özlərini kənara çəkmək (belə çətinliklərin özlərinə üz verməsini istəməmək, beləliklə də, özlərini Peyğəmbərdən üstün tutmaq) yaraşmaz. Çünki Allah yolunda onlara elə bir susuzluq, yorğunluq və aclıq üz verməz, kafirlərin qəzəbinə səbəb olan elə bir yerə onlar ayaq basmaz və düşməndən elə bir bəla, müsibət görməzlər ki, bunların müqabilində onlara yaxşı bir əməl yazılmamış olsun! Həqiqətən, Allah yaxşı işlər görənlərin mükafatını zay etməz!

It is not for the townsfolk of Al-Madinah and for those around them of the wandering Arabs so stay behind the messenger of Allah and prefer their lives to his life. That is because neither thirst nor toil nor hunger afflicteth them in the way of Allah, nor step they any step that angereth the disbelievers, nor gain they from the enemy a gain, but a good deed is recorded for them therefor. Lo! Allah loseth not the wages of the good.

It was not fitting for the people of Medina and the Bedouin Arabs of the neighbourhood, to refuse to follow Allah.s Messenger, nor to prefer their own lives to his: because nothing could they suffer or do, but was reckoned to their credit as a deed of righteousness,- whether they suffered thirst, or fatigue, or hunger, in the cause of Allah, or trod paths to raise the ire of the Unbelievers, or received any injury(1371) whatever from an enemy: for Allah suffereth not the reward to be lost of those who do good;-

1371 Again, the illustration is that of Tabuk, but the lesson is general. We must not hold our own comfort or lives dearer than that of our Leader, no... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.