Velleżîne tebevveû-ddâra vel-îmâne min kablihim yuhibbûne men hâcera ileyhim velâ yecidûne fî sudûrihim hâceten mimmâ ûtû veyu/śirûne ‘alâ enfusihim velev kâne bihim ḣasâsa(tun)(c) vemen yûka şuhha nefsihi feulâ-ike humu-lmuflihûn(e)
Ve onların göçmesinden önce yurtlarını hazırlayıp orasını bir iman konağı haline getirenlere ve yurtlarına göçenleri sevenlere ve onlara verilen şeylere karşı gönüllerinde bir ihtiyaç, bir istek duymayanlara ve ihtiyaçları bile olsa onları kendilerinden üstün tutanlara gelince: Ve kim, nefsinin hırsından, kıskançlık ve nekesliğinden geçerse gerçekten de o çeşit kimselerdir kurtulanların, muratlarına erenlerin ta kendileri.
Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler (Ensar sahabiler) ise, hicret edenleri (samimiyetle ve dini gayretle) severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu ve kıskançlık duygusu) hissetmezler. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından sıyrılıp korunmuşsa, işte onlar felaha (kurtuluşa) erişecek kimselerdir.
Ve onlardan önce Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilen ganimetlerden dolayı, gönüllerinde bir haset hissi taşımazlar, aksine kendileri ihtiyaç ve zaruret içinde bulunsalar bile, diğerlerini kendilerine tercih ederler. Kim aç gözlülükten sakınırsa, onlardır mutluluğa ulaşacak olanlar.
Bu ganimet malları, daha önce Medine'yi Allah'ın dinine, İslâm'a, devletine yurt olarak hazırlamış ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimselerin, baskı zulüm ve işkencenin hakim olduğu memleketlerinden, özgürce Allah'a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için hicret edip kendilerine gelenleri sevenlerin, onlara ilâveten verilen ganimet mallarından dolayı gönüllerinde bir rahatsızlık hissetmeyenlerindir. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, onları, kendilerine, birbirlerine tercih edenlerindir. Nefsinin cimriliğinden korunanlar, işte onlar kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa erenlerdir.
Onlardan önce o yurda yerleşen ve imana sarılanlar kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı gönüllerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa bile (onları) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar felah (kurtuluş) bulanlardır.
Muhacirlerden önce, Medine'yi yurd ve iman evi edinenler, kendilerine hicret edib gelenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar; kendilerinde ihtiyaç bile olsa, (onları) nefisleri üzerine tercih ederler. Kim de nefsinin hırsından korunursa; işte bunlar (azabdan) kurtulanlardır.
(Bir de onlara ki) o muhacirlerden önce o memlekete yerleşmişler, sağlam imana sahip olmuşlar ve kendilerine hicret edenleri severler, o muhacirlere verilen(ganimetler)den dolayı gönüllerinde bir ihtiyaç hissetmezler. Kendilerinin özellikle ihtiyaçları olduğu halde, arkadaşlarını kendilerine tercih ederler. Ve kim nefsinin ihtirasından korunursa, işte asıl kurtuluşa erenler onlardır!
Daha önce Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile muhâcirleri kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin kıskançlığından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.[623]
Bunlardan önce Medine'yi yurt edinip, inan evi edinenler, kendi yanlarına göçenleri severler, onlara verilenden, bir üzüntü duymazlar; sıkılmış olsalar da onları kendilerinden üstün tutarlar, kim kendini cimrilikten korursa, işte bunlar kurtulurlar!
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları (muhacirleri) kendilerine tercih ederler. Her kim nefsinin hırsından ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte onlardır kurtuluşa erenlerdir.
Hânelerine sâhib olub da evvelce dîn-i islâmı kabûl itmiş olanlar kendi hânelerine ilticâ idenleri severler ve hasûd olmayub başkalarının hisselerine göz dikmezler ve hattâ kendileri de fakîr oldukları halde diğerlerini kendilerine takdîm iderler. Nefislerinden hisseti ihrâc idenler felâh bulurlar.
Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkarlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir.
Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.
Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Onlardan önce yurt ve inanca sahip olanlar, kendilerine göç edenleri severler ve verdiklerinden ötürü içlerinde bir burukluk duymazlar. Hatta kendileri ihtiyaç içinde bile olsalar onları kendilerinden önde tutarlar. Doğrusu, nefislerinin bencilliğinden korunanlar kurtulanlardır.
Ve onlardan önce o yurda yerleşen imana sarılanlar kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına erenlerdir.
Ve şunlarki onlardan önce yurdu hazırlayıp iymana sahib oldular, kendilerine hicret edenlere mahabbet beslerler, ve onlara verilenden nefislerinde bir kaygı duymazlar, kendilerinde ihtiyaç bile olsa iysar ile nefislerine tercih ederler, her kim de nefsinin hırsından korunursa işte onlardır o felah bulanlar
Onlardan önce, o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve îmânı da gönüllerine yerleştirmiş olan (ensâr) lar (var ya, işte onlar) hicret edenleri (muhâcirleri) severler. Onlara verilen (ganimet) lerden dolayı içlerinde hiçbir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Onlardan önce Medine'yi yurt edinen ve kalplerine iman yerleşmiş olanlar, kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilen ganimetlerden dolayı, -kendileri muhtaç olsa bile- kalplerinde bir kaygı, kıskançlık duymazlar. Onları kendilerine tercih ederler. Kim, kendisini cimrilikten korursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Onlardan evvel (Medîneyi) yurd ve îman (evi) edinmiş olan kimseler, kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı göğüslerinde bir ihtiyaç (meyli) bulmazlar. Kendilerinde fakr-u ihtiyâç olsa bile (onları) öz canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin (mala olan) hırsından ve cimriliğinden korunursa işte muradlarına erenler onların ta kendileridir.
Onlardan önce o yurda (Medîne'ye) yerleşmiş ve (samîmâne) îmâna sarılmış olanlar(Ensar), kendilerine hicret edip gelen (Muhâcir)leri severler; hem (onlara) verilenlerden dolayı sînelerinde bir ihtiyaç (bir rahatsızlık) duymazlar ve kendilerinde bir sıkıntı (bir ihtiyaç)bile olsa, (o kardeşlerini) kendi nefislerine tercîh ederler!(3) Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar gerçekten kurtuluşa erenlerdir!
Onlardan önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar (Medineli Müslümanlar), hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile, onları (hicret edenleri) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Muhacirlerden daha önce (Medine’ye) yerleşmiş ve iman etmiş (ensar) olanlar, kendilerine muhacir olarak gelenleri severler ve kendi ihtiyaçları da olsa, hicret edenleri kendi nefislerine tercih ederek verdikleri yardımlardan dolayı, nefislerinde asla bir sıkıntı duymazlar. Kim nefsinin taşkınlıklarından korunursa, işte onlar kurtulmuşlardır.
Bunlardan önce Medine’yi yurt, inanç evi edinenler göçenlere karşı sevgi beslerler. Onlara verilen mallardan dolayı hiç kıskançlık duymazlar, kendileri yoksulluk içinde olsalar bile, onları kendilerinden üstün tutarlar. Herkim kendini cimrilikten koruyabilirse işte onacak olanlar bu gibilerdir.
Bunlardan evvel Medine/yi yurt ve iman evi edinen kimseler, kendilerinin nezdine hicret edenleri severler. Muhacirine verilen ganimetten dolayı kalblerinde bir arzu duymazlar. Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları öz nefislerinden üstün tutarlar. Her kim kendisini cimrilikten [²] korursa, işte umduklarına erenler, onlardır.
Onlardan önce o yurda/Medine’ye yerleşmiş ve imanı da gönüllerinde yer etmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir hasetlik duymazlar. İhtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsini tamah ve hırsından arındırırsa işte onlar kurtuluşa/mutluluğa erenlerin tâ kendileridirler.⁷
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, kurtuluş bulanlardır.
Onlardan önce o diyarı yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan Medîneli fedâkâr Müslümanlara gelince, onlar, kendi ülkelerine göç eden bu muhacirleri kendi canları gibi severler ve onlara fazladan verilen ganîmetlerden dolayı içlerinde en ufak bir kıskançlık, bir burukluk duymazlar. Hattâ kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, daha muhtaç durumda olan mümin kardeşlerini kendilerine tercih ederler. Unutmayın; her kim kendi heva ve hevesinin bencillik, kıskançlık, cimrilik gibi ihtirâslarından korunursa, işte dünyada ve âhirette kurtuluşa erecek olanlar onlardır.
Onlardan önce Diyâr’ı (Yurd’u) ve İman’ı (Güvenli Olmayı, Eyman’ı) barınak edinmiş olanlar, kendilerine hicret etmiş olanları sever. Onlara verilmiş şeylerden göğüslerinde bir hacet / kaygı bulmazlar. Kendi ihtiyaçları olsa bile onları nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin hırsından / tutkusundan korunursa, işte onlar Felaha (Kurtuluşa) Erenler’dir.
Muhacir'lerden önce Medine'ye imanı getiren Ensâr'dan da söz etmek gerekirse: Onlar, şehirlerine gelen Muhacirlere kucak açtılar, onlara verilen ganimet için içlerinde zerrece kıskançlık duymadılar. Çünkü onlar, vaktiyle de, ihtiyaçlarına rağmen Muhacirleri kendilerine tercih etmişlerdi. Mala karşı kendilerine, Ensâr misali hakim olabilenler kurtuldu demektir.
Medine’nin iman etmiş insanları Medine’ye gelen göçmenleri sever. Allah’ın göçmenlere ayırdığı paydan Medine’nin yerli halkı rahatsızlık duymaz. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile göçmenleri kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Daha önceden (Medine’yi) yurt edinmiş ve kalplerine imanı yerleştirmiş olanlar ([ensar]), kendilerine hicret edenleri ([muhacir]leri) severler. Onlara verilenlerden dolayı göğüslerinde (kalplerinde) herhangi bir ihtiyaç hissetmezler. Kendileri ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. [*] Kim [nefs]inin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtulanların ta kendileridir. [*]
Daha önce o yurdu, hazırlayıp îman (yurdu)¹ haline getirenler² ise, kendi yurtlarına hicret edenleri severler ve onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmedikleri gibi, kendileri yoksulluk içerisinde bile bulunsalar, onları kendilerine tercih ederler.³ (İşte böylece) nefsinin açgözlülüğünden⁴ korunanlar, gerçekten kurtuluşa erenlerdir.
Onlardan önce ¹² bu yöreyi yurt edinmiş ve (gönüllerine) imanı yerleştirmiş olanlar [arasındaki yoksullara da ganimetin bir kısmı verilecektir], bir sığınak arayışı içinde kendilerine gelenlerin hepsini seven ve başkasına verilmiş olanlara karşı kalplerinde hiçbir haset olmayan, aksine kendileri yoksulluk içinde bulunsalar bile diğerlerini kendilerine tercih edenler: ¹³ işte böyleleri, açgözlülükten korunanlardır, onlardır mutluluğa ulaşacak olanlar! ¹⁴
Muhacirlerden önce Medine’yi yurt edinip, imanı kalplerine nakşetmiş ve yanlarına hicret eden müminleri seven müminler, muhacirlere verilen ganimetten dolayı içlerinde bir kıskançlık duymazlar, hatta muhtaç durumda bile olsalar onları kendilerine tercih ederler. Nefsini tamahkârlık ve cimrilik duygusundan arındıranlar var ya işte onlar kurtuluşa erip umduklarına kavuşacak olanlardır. 4/100, 16/41
Bir de, onlar (gelmeden) önce kendilerine yurdu hazırlayan ve imanı (yerleştiren) kimselere (verilir);[⁵⁰¹⁶] onlar kendilerine sığınan muhacirleri severler, diğerlerine verilenlerden dolayı içlerinde bir hasislik duymazlar; dahası kendileri çok muhtaç halde bulunsalar da, başkalarını kendilerine tercih ederler. Evet, kendi bencilliğinin tutkusundan korunanlar var ya: kurtuluşa erecek olanlar da işte onlardır.[⁵⁰¹⁷]
Daha önce o beldeyi (Medine'yi) yurt edinmiş ve kalplerinde imam yerleştirmiş olanlar; göç edip beldelerine gelenleri severler ve onlara verilen ganimetlerden dolayı içlerinde bir arzu hissetmezler, kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin tamahkârlığından korunursa, işte onlardır kurtuluşa erenler.
Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Ve o kimseler ki onlardan evvel yurt ve imân edinmişlerdir, kendilerine muhâcerette bulunanları severler ve onlara verilen şeylerden dolayı kendi kalblerinde bir ihtiyaç duymazlar, ve kendilerinde bir ihtiyaç bulunsa dahi onları kendi nefislerine tercih ederler. Ve her kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte felâha ermiş olanlar onlardır.
Bunlardan önce Medine'yi yurt edinip imana sarılanlar ise, kendi beldelerine hicret edenlere sevgi besler, onlara verilen ganimetlerden ötürü içlerinde bir kıskanma veya istek duymazlar. Hatta kendileri ihtiyaç duysalar bile o kardeşlerine öncelik verir, onlara verilmesini tercih ederler. Her kim nefsinin hırsından ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte felah ve mutluluğa erenler onlar olacaklardır. [76, 8; 2, 177]
Ve onlardan önce o yurda (Medine'ye) yerleşen, imana sarılanlar kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilen(ganimet)lerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç (eğilimi) duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, (göç eden yoksul kardeşlerini) öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar başarıya erenlerdir.
Ve şunlar ki mü'minlerin hicretinden evvel dârı (Medîne'yi dâr-ı hicret itmekle) ve îmânı (Medîne'de mescid binâ itmekle) ihzâr itdiler. Kendilerine hicret idenleri severler ve onlara virilenden kalblerinde hased, gıbta ve arzu gibi bir şey bulmazlar. Eğer kendileri muhtâc olsalar bile onları nefisleri üzerine takdîm iderler. Ve nefsin buhlini men' iylerler. Onlar felâha irenlerdir. (Ensâr-ı kirâm) [¹]
Onlardan önce Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olanlar (ensar), kendilerine sığınanları severler; onlara verilen bu (feyden) mallardan dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Ellerinde bir şey olmasa bile onları kendilerine tercih ederler. İçlerinde olan kıskançlıklardan korunanlar umduklarına kavuşacak olanlardır.
Onlardan önce o diyarı yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olanlar, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendi ihtiyaçları olsa bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin tamahkârlığından korunursa, işte onlar, kurtuluşa erenlerdir.
Daha önce kendilerine bir yurt edinmiş ve imanı benliklerine sindirmiş olanlar, kendilerine hicret edenlere muhabbet beslerler; onlara verilenlerden dolayı gönüllerinde bir sıkıntı duymazlar; hattâ kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin tutkularından korunmuşsa, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır.
Onlardan önce yurda konmuş ve imana sarılmış olanlar, kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa bile, ötekileri kendi nefslerine tercih ederler. Nefsinin cimriliğinden/doymazlığından korunanlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
daħı anlardur kim yir duttılar sarāy ya'nį medine’yi daħı įmān’ı anlardan ilerü severler [290b] anı kim ayrıldı yirinden anlardın yaña. daħı bulmazlar göñülleri içinde ḥācet andan ötürü kim virinildiler daħı üyirürler ya'nį muhācirleri gendüzileri üzere eger oldı-sa daħı an- lara ḥācet daħı yoħsullıķ. daħı her kim śaķlanıldı gendü baħıllıġından pes şunlar anlardur ķurtılmışlar.
Daḫı ol kişiler ki evlerini yaraḳladılar ve īmānda ẟābit oldılar anlardanburun, severler özlerine hicret idenleri. Daḫı yüreklerinde baḫīllıḳṭapmazlar virdükleri nesneden. Daḫı īẟār iderler nefsleri üzere, eger anla‐ruñ yoḫsulluġı daḫı olsa. Daḫı her kim ki ṣaḳınsa öz nefsi baḫīllıġından, an‐lardur müfliḥler.
Onlardan (mühacirlərdən) əvvəl (Mədinədə) yurd salmış və (Muhəmməd əleyhissəlama qəlbən) iman gətirirmiş kimsələr (ənsar) öz yanlarına (şəhərlərinə) mühacirət edənləri sevər, onlara verilən qənimətə görə ürəklərində həsəd (qəzəb) duymaz, özləri ehtiyac içində olsalar belə, onları özlərindən üstün tutarlar. (Allah tərəfindən) nəfsinin xəsisliyindən (tamahından) qorunub saxlanılan kimsələr – məhz onlar nicat tapıb səadətə (Cənnətə) qovuşanlardır!
Those who entered the city and the faith before them love these who flee unto them for refuge, and find in their breasts no need for that which hath been given them, but prefer (the fugitives) above themselves though poverty become their lot. And whoso is saved from his own avarice such are they who are successful.
But those who before them, had homes(5383) (in Medina) and had adopted the Faith,- show their affection to such as came to them for refuge, and entertain no desire in their hearts for things given to the (latter), but give them preference over themselves, even though poverty was their (own lot). And those saved from the covetousness of their own souls,- they are the ones that achieve prosperity.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |