16 Ocak 2025 - 16 Receb 1446 Perşembe

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Fussilet Suresi 44. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Velev ce’alnâhu kur-ânen a’cemiyyen lekâlû levlâ fussilet âyâtuh(u)(s) e-a’cemiyyun ve ’arabiy(yun)(k) kul huve lilleżîne âmenû huden ve şifâ/(un)(s) velleżîne lâ yu/minûne fî âżânihim vakrun ve huve ‘aleyhim ‘amâ(en)(c) ulâ-ike yunâdevne min mekânin ba’îd(in)

Eğer yabancı bir dille meydana getirseydik Kur'an'ı, elbette derlerdi ki ayetleri Arapça olarak açıklansaydı da anlasaydık olmaz mıydı? Bu, yabancı bir dille söylenmiş söz, söyleyen de Arap ha? De ki: O, inananlara doğru yolu gösterir ve şifadır; inanmayanlarınsa kulaklarında ağırlık var ve Kur'an, onları kör etmede; sanki onlara pek uzak bir yerden nida edilmede.

Eğer Biz Onu, A’cemi (Arapça dışında bir dilde) olan bir Kur’an kılsaydık, herhalde (ve haklı olarak): "Onun ayetleri (anlayacağımız biçimde ve kendi dilimizle) açıklanmalı değil miydi?" diyeceklerdi. "Arap olana, A’cemi (Arapça olmayan bir dil) mi?" (diyerek karşı geleceklerdi.) [Not: Bu ayetler Kur’an’ın farklı dillere tercüme edilmesi gereğine de işarettir.] De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifa (vesilesidir). İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık (ve sağırlık) varmış (gibi) O (Kur’an) onlara karşı bir körlüktür (ve hiç anlaşılmaz sözler gibi gelir). İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir(miş ve kendilerini hiç ilgilendirmezmiş şeklinde bir tavır sergilenir)."

Biz Kur'ân'ı Arapça değilde, başka yabancı bir dilde Kur'an olarak indirseydik, elbette o inkâr edenler derlerdi ki: “Ayetleri Arapça olarak açıklansaydı da, anlasaydık olmaz mıydı? Bu ne? Dil yabancı, muhatabı da Arap!” De ki ey Muhammed! “Bu Kur'ân, iman edenler için doğru yolu gösteren bir rehber ve şifa kaynağıdır. İnanmayanların ise, kulaklarında bir ağırlık vardır. Kur'ân onlara kapalı ve karanlıktır. Onlar uzak bir yerden çağrılıp da duymayan, anlamayan kimseler gibidir.”

Eğer biz, bütün ilâhî kitaplardaki dinî-ilmî esasları içeren Kur'ân'ı yabancı dilde okunan bir kitap olarak planlayıp hazırlayarak açıklasaydık:
“Hayata geçirilebilmesi için âyetleri, ayrıntılı bir şekilde açıklanmalı değil miydi? Arapça konuşan bir peygambere, yabancı dilde bir kitap mı gönderilir?" diyeceklerdi. Sen:
“Kur'ân, iman edenler için hidayet kaynağı, doğru, hak yolu gösteren bir kılavuzdur, bir şifâdır" de. İman etmeyecek olanların da kulaklarında ağırlık vardır. Kur'ân onlara kapalıdır. Sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor da, duymazlıktan anlamazlıktan geliyorlar.

bk. Kur’an-ı Kerim, 17/82; 26/198-199.

Onu yabancı dilde bir Kur'an kılsaydık: "Ayetleri açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı bir dille mi (hitab edilir)?" derlerdi. De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve şifadır. İman etmeyenlere gelince onların kulaklarında bir ağırlık var ve o (Kur'an) onlara bir körlüktür. Onlara (sanki) uzak bir yerden sesleniliyor.

Eğer biz onu A'cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: 'Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A'cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?' De ki: 'O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.'

Eğer biz, onu, yabancı bir dilden Kur'an yapaydık, muhakkak şöyle diyeceklerdi: “- Ayetleri açıklansaydı ya! Arab'a yabancı dil mi?” (Ey Rasûlüm, onlara) de ki: “- O Kur'an, iman edenlere hidayet ve şifadır. İman etmiyenlerin ise, kulaklarında bir ağırlık var. Kur'an onlara karşı bir körlük ve şübhedir. Onlar, uzak bir yerden çağrılanlar gibidir; (hakkı duymazlar ve kabul etmezler)”.

Eğer Biz, o kitabı yabancı dilde bir Kur’an yapsaydık: “Ayetleri açıklanmalı değil midir? Kendisi Arap da kitabı yabancı mı?” diyeceklerdi. De ki: “O, inananlar için hidayet ve şifadır. İnanmayanlar ise, kulaklarında ağırlık vardır. O (Kur’an,) onlara kapalı ve karanlık kalıyor. İşte onlara çok uzak bir yerden sesleniliyor. [Onlar hakikatten çok uzak düşmüşlerdir.]

Eğer biz bu Kur'ân'ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar kesinlikle, “Âyetlerinin açıklanması gerekmez miydi? Bir Arap'a yabancı bir dille söylenir mi?” diyeceklerdi. De ki: “O, inananlar için bir yol gösterici ve gönüllerine şifadır. Kâfirlerin kulaklarında ağırlık vardır ve Kur'ân onlara kapalıdır; sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor.”

Biz, Kur'anı Arapçadan başka bir dille kılsaydık, derlerdi ki: «Onun âyetleri açık olsaydı, dil yabancı, halk Arap!»; diyesin ki: «İnanı olanlara o kılavuzdur, o şifadır, inanmayanların kulaklarında ağırlık vardır, bu, onlara karanlıktır, onlar uzak yerden çağrılıyorlar!»

Eğer biz Kur'an'ı (onların konuştuğu Arapça dışında) başka bir dille indirseydik, onlar bu sefer de: “Onun ayetlerinin (Arapça olarak) genişçe açıklanması gerekmez miydi? Başka dilde bir kitap, Arap bir peygamber ve muhatapları. (Bu nasıl iş?)” diyeceklerdi. De ki: “Bu (ilahi kelâm), iman edenler için bir rehber ve (mesajları gönüllere) bir şifa kaynağıdır.” Ona inanmayanlara gelince; onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Onun için Kur'an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara (duyamayacakları kadar) uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).”

Bkz. 9/125, 17/82Arapçanın ve Arap harflerinin kutsal olduğunu söyleyenlere en güzel cevabı bu ayet vermektedir. Kur’an’ın muhatap olduğu ilk toplum v... Devamı..

Eğer Kur’ân’ı yabancı bir lisân ile göndermiş olsa idik: "Hiç olmaz ise bu kitâbın âyâtı vâzıh olmalı idi, ’arab kavmi ecnebî lisânından ne anlar?" dirler idi. Sen ânlara di ki: "Îmân idenlere bu bir şifâ ve rehber-i hidâyetdir. Îmân itmeyenlerin kulaklarında ağırlık vardır, anlamazlar uzakdan çağırılanlara benzerler."

Biz bu Kuran'ı yabancı bir dil ile ortaya koysaydık: "Ayetleri uzun açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı bir dille söylenir mi?" derlerdi. De ki: "Bu, inananlara doğruluk rehberi ve gönüllerine şifadır." İnanmayanların kulaklarında ağırlık vardır ve onlara kapalıdır; sanki bunlara uzak bir mesafeden sesleniliyor da anlamıyorlar.*

Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi. De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).”

Şayet biz onu yabancı dilde okunan bir kitap olarak indirseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi: “Âyetlerinin açık seçik anlaşılır olması gerekmez miydi? Bir Arap’a yabancı dilden bir kitap, öyle mi!” De ki: “O, inananlar için bir rehber ve şifadır; inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir sağırlık vardır, Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara çok uzaktan sesleniliyor.”

Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)

Onu yabancı dilde bir Kuran kılsaydık, "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi?" diyeceklerdi. İster yabancı dil, ister Arapça olsun, de ki, "O, inananlar için (dilleri sözkonusu olmaksızın) bir rehber ve şifadır. İnanmıyanların ise kulaklarında ağırlık vardır. Onlara sanki uzak bir yerden sesleniliyor gibi onlara kapalıdır."

Kuran tüm dünya dillerine çevrilmelidir (26:198-200). İnananlar, doğru çeviri ile yanlış çeviri arasındaki farkı, Tanrı vergisi akıllarını kullanarak,... Devamı..

Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur'ân yapsaydık onlar mutlaka: "Bu kitabın âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil, öyle mi?" derlerdi. Sen de ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve şifadır." İman etmeyenlerin kulaklarında ise bir ağırlık vardır. Kur'ân onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar (da duymuyorlar).

Ve eğer biz onu a'cemî bir Kur'an yapa idik diyecekler idiki: âyetleri tafsıyl edilseydi ya! Acaba Acemce mi? de ki: o, iyman edenler için hidayet ve şifadır, iyman etmiyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o onlara karşı körlüktür, onlara uzak bir mekândan haykırılır

Eğer biz Kur’ân’ı (onların konuştuğu Arap lisanından) başka bir lisan ile gönderseydik, onlar bu sefer de, “Arap olan (Arapça konuşup anlaşan bir toplum) a Arapça olmayan, yabancı bir lisan ile kitap mı gönderilir?” derlerdi. De ki: “O, îmân edenler için bir hidâyet ve şifadır. Îmân etmeyenlere gelince... (Israrla hakkı inkâr etmelerinden dolayı) onların kulaklarında (hakkı işitmelerine engel olan, manevi) bir (s) ağırlık vardır. Onun için Kur’ân onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara (duyamayacakları kadar) uzak bir yerden sesleniliyor (da, o sesi duymakta zorlanıyorlar ve söyleneni anlamıyorlar).”

Biz, onu yabancı bir dille “kur'an”¹ yapsaydık, mutlaka: “O'nun ayetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Yabancı dilde bir kur'ana² Arap muhatap, hiç olur mu? De ki: “Kur'an, inananlar için bir yol gösterici ve bir şifadır.” Ve inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur'an, onlara kapalıdır. Onlara sanki uzak bir yerden seslenilmektedir.³

1- Okunan. 2- Arapça olmayan bir kitaba. 3- Sanki hiçbir şey duymuyorlar.

Eğer biz onu yabancı (dilden) bir Kur'an yapsaydık muhakkak ki «Ayetleri açıklanmalı değil miydi Araba mensub (bir muhaataba), Arabca olmayan (bir Kur'an) mı? diyeceklerdi. (Onlara) söyle: «O (Kur'an) îman edenler için (mahz-ı) hidâyet ve şifâdır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır. O (Kur'an) bunlara karşı bir körlükdür. (Sanki) onlar uzak bir yerden çağırılıyorlardır.

Ve şâyet (biz) onu yabancı (dilde) bir Kur'ân yapsaydık, elbette: “Âyetleri(anlayacağımız bir dil ile) açıklanmalı değil miydi? Arab olana yabancı (dilde kitab) olur mu?” diyeceklerdi. De ki: “O, îmân edenler için bir hidâyet ve bir şifâdır!” Îmân etmeyenlere gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'ân), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlar (sanki) uzak bir yerden çağrılıyorlar (da duymuyorlar).

Ve eğer biz onu yabancı bir dilde bir Kur’an kılsaydık, elbette onlar (o inkârcılar) diyeceklerdi ki: "O’nun ayetleri açıklansaydı ya! Arap olana (Arapça konuşan bir peygambere), acemi [Arapça olmayan bir dil] mi?" De ki: (hangi dilde olursa olsun) O (Kur’an), iman etmiş olanlara hem yol gösterici hem de (insanlığı tehdit eden her türlü manevi, kültürel, siyasi ve toplumsal dertlere karşı bir deva, gönül, duygu ve düşüncelere de manevi) bir şifadır. İnanmak istemeyen kimselere gelince; kulaklarında (sanki) bir ağırlık var (gerçekleri duymak istemiyorlar) ve (gözlerinde de sanki) bir körlük var (bu nedenle gerçekleri görmek de istemiyorlar). İşte (sanki) onlar uzak bir yerden çağırılırlar (gibi bir hâlleri vardır).

Eğer biz bu Kur’an’ı yabancı bir dille onlara indirmiş olsaydık “Ayetleri açık anlaşılır olması gerekmez miydi, Arap olana yabancı bir dille mi indirilir?” derlerdi. Deki “O Kur’an iman edenler için yol gösterici ve şifadır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık ve gözlerinde de bir körlük var. Sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyormuş gibi, duymuyorlar.

Eğer Biz bu Kur’an’ı yabancı bir dilde bildirmiş olsaydık, kesenkes şunu diyeceklerdi: "Bunun ayetleri uzun uzadıya açıklanmalı değil miydi? Arap olanlara yabancı bir dil, öyle mi?" De ki. "O, inanan kimse için doğru yolu gösterici, iyilik getiricidir. İnanmıyan kimselere gelince onların kulaklarında ağırlık vardır. Onların gözleri Kur’an’a kapalıdır. Onlar kendilerine uzaktan ünleyen hayvanlara benzerler.

Biz, Kur/an/ı yabancı bir dille göndermiş olsaydık Arap kâfirleri «— Onun âyetleri tafsil ve beyan olunmalıydı! Bu ne! Dil yabancı, muhatap Arap, öyle şey mi olur?» diyeceklerdi. Onlara de ki Kur/an mü/minler hakkında ayn-i hidayet, ayn-i şifadır. Mü/min olmayanların ise kulaklarında ağırlık vardır, Kur/an onlara körlük vermiştir [³]. Onlar uzak bir yerden çağırılanlar gibi çağıranı görürler, sözlerini anlamazlar [⁴].

[3] Gözlerini kör etmiştir. Kur'an'ı görecek gözleri yoktur.[4] Adem-i idrâk ve kabullerini temsildir.

Eğer Biz bu Kur’an’ı bir başka dilde yapsaydık, elbette onlar, “Ayetleri daha ayrıntılı/anlaşılır açıklansaydı olmaz mıydı? Yabancı dilde (bir kitap) ve Arap (bir peygamber)!..” derlerdi.¹⁸ (Ey Peygamber!) De ki: “Bu Kur’an inananlar için bir doğru yol rehberi ve (gönüllere) bir şifadır¹⁹. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlar üzerine bir körlüktür/kapalı ve anlaşılmazdır. Sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor.

18 Krş. İbrâhim, 14/4 19 Krş. Yûnus, 10/57

Eğer biz onu fasih olmayan bir Kur'an kılmış olsaydık, mutlaka “Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? (Fasih) Araba fasih olmayan Kur'an (öyle mi)?” derlerdi. De ki: “O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlar (sanki kendilerine) uzak bir yerden seslenilmekte (de duymuyor gibiler)”

Evet, Kur’an’ın Arapça indiriliş hikmetini kavrayamayan, bu yüzden de onun evrenselliğine itiraz eden câhiller şunu bilsinler ki: Eğer Biz Kur’an’ıyabancı bir dilde göndermiş olsaydık, o zaman onun ilk muhatabı olan Araplar haklı olarak, İman etmemizi istediğin bu kitabın ayetleri,bize anladığımız dilden açık ve anlaşılır biçimde beyân edilmeli değil miydi? Arapça konuşan bir toplum ve onları hidâyete çağıran yabancı bir kitap; ne tuhaf şey bu!” diyeceklerdi. O hâlde, tüm insanlığa seslenerek de ki: “Bu Kur’an, gerek Araplardan, gerekse diğer toplumlardan olsun, bütün inananlar için bir yol göstericidir ve insanlığı tehdit eden her türlü mânevî, kültürel, siyâsî ve toplumsal dertlere, yaralara kesin bir şifâdır. Bu mükemmel kitaba inanmayanlara gelince, onların kulaklarında, hakîkati işitmelerine engel bir sağırlık var; işte bu yüzden Kur’an, onlara göre anlaşılmaz, karanlık bir kitaptır. Öyle ki, apaçık hakîkate dâvet edilirken onlar, sanki çok uzak bir yerden çağrılan ve çağrıyı işitmekte zorluk çeken kimselere benziyorlar. Zaten tarih boyunca, Allah’tan gelen bütün kitaplara aynı tepkiler gösterilmedi mi? Nitekim:

Onu a’cemiyy (yabancı) bir kur’ân yapsaydık, elbette derlerdi ki: -“Keşke onun âyetleri ayrı ayrı açıklansaydı ya!”.
A’cemiyy (yabancı) ve arabiyy, öyle mi?”. De ki: -“O, inanmış kimseler için bir hidayet (yol gösterici) ve şifâdır. İnanmaz kimselerin kulaklarında ağırlık / sağırlık vardır. Onlara göre o bir körlüktür. İşte onlara uzak bir yerden sesleniliyor”.

Eğer biz Kuran’ı yabancı dilde indirseydik: " Araplara yabancı dil mi olurmuş? Ayetlerini açıklasın o zaman " derlerdi. De ki: " Kuran, inananlar için hem bir rehber hem de şifadır. " Eğer Kuran, inanmayanları etkilemiyorsa, algılamalarında bir sorun var demektir. Onlara, biraz daha sert çıkmak lâzım...

Eğer biz onu yabancı dilden okunan bir kitap yapsaydık diyeceklerdi ki: "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana yabancı söz olur mu?" De ki; "O, inananlar için yol gösterici ve şifadır!" İnanmayanlara gelince; onların kulaklarında bir ağırlık vardır. O, onlara bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar da duymazlıktan geliyorlar.

Biz onu yabancı dilde bir Kur’an yapsaydık “Ayetleri açıklanmalı değil miydi? [*] Arap’a yabancı dilden (kitap) olur mu?” derlerdi. [*] De ki: “O, inananlar için doğru yolu gösteren bir rehber ve şifadır. [*] İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir (s)ağırlık vardır ve o (Kur’an) onlara kapalıdır. [*](Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor!” [*]

Ayetlerin açıkça ortaya konulmasıyla ilgili bkz. En‘âm 6:55, 97, 98, 114, 119, 126, 154; A‘râf 7:32, 52, 145, 174; Tevbe 9:11; Yûnus 10:5, 24, 37; Hûd... Devamı..

Eğer Biz, onu yabancı dilde¹ bir Kur’an olarak indirseydik, bu defa da kesinlikle: “Onun âyetleri (anlayacağımız) bir dille açıklansa olmaz mıydı? Arap (bir Peygambere) yabancı dilde (bir Kur’an) olur mu?”² derlerdi. (Sen onlara): “O, îman edenler için hak yol rehberi ve gönüllerdeki (dert ve sıkıntılara) şifadır. Îman etmeyenlerin kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’an) onlara anlaşılmaz gibi gelir. Çünkü onlar (zâten) anlayışı kıt kimselerdir.”³ de.

1 A’cemî: A’cem cinsine mensup olan demektir. Arapçada a’cem, Arabın gayrisi, yabancı (Türk, Fars, Hindli, Avrupalı gibi) anlamına gelir. Ayrıca Arapç... Devamı..

Eğer bu [ilahî kelâmın] Arapça dışında bir dilde [indirilmiş] bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, [şimdi onu reddedenler,] bu defa, “Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde ³⁷ ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir dil[de indirilmiş bir mesaj bu] ve (tebliğ eden de) bir Arap [elçi]?” diyeceklerdi. De ki: “Bu [ilahî kelâm,] iman edenler için bir rehber ve bir şifa kaynağıdır; ona inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir sağırlık var ve bundan dolayı [Kur’an] onlara kapalı, anlaşılmaz gelir: onlar çok uzaklardan ³⁸ seslenilen [insanlar gibi]ler”.

37 Zımnen, “anlayabileceğimiz bir dilde”. Hz. Peygamber bir Arap olduğundan ve Arap toplumunda yaşadığından, o’nun mesajı, hitab ettiği kitlenin anlay... Devamı..

Eğer biz bu Kuran’ı Arapça dışında bir dille indirseydik, onlar bu sefer de: – Neden onun ayetleri açık ve anlaşılır değil, Arap olan birine yabancı dilde bir kitap mı? Diyeceklerdi. De ki: – Bu Kuran kendisine inanıp güvenenler için bir kılavuz ve bir şifadır, ona inanıp güvenmeyenlerin ise kulaklarında kurşun vardır, ondan dolayı bu mesaj onlara anlaşılmaz geliyor. İşte onlar kendilerine çok uzaktan seslenilen fakat söylenenden bir şey anlamayan kişi gibidirler. 34/52, 20/113, 45/6...9

Eğer Biz bu (vahyi) yabancı dille okunan bir hitap kılsaydık, kesinlikle “Neden onun âyetleri açık ve anlaşılır değil;[⁴²⁸²] ne yani, bir Arab’a dili yabancı bir (hitap) mı?” derlerdi. De ki: “Bu (vahiy), iman edenler için bir yol gösterici ve bir şifa kaynağıdır. İman etmeyenlere gelince: Onların kulaklarında manevi bir kurşun vardır; dahası o (vahyin ışığından dolayı) onlara bir tür körlük ârız olmuştur: şimdi onlar, çok uzak bir yerden seslenilen kişi (gibi)dirler.[⁴²⁸³]

[4282] Zımnen: Eğer anlaşılır olsaydı belki de inanırdık. Yani, inkârcı aklın ardı arkası gelmez mazeretlerine biri daha eklenirdi. [4283] Zımnen: ... Devamı..

(Müşrikler "Eğer Kur'an Allah katından gönderiliyorsa, neden öteki kitapların dilinde inmiyor, madem ki bunlar hep Allah'ın sözüdür, öyle ise hepsinin aynı dilde olması gerekir" dediler) Oysa biz onu yabancı dilden Kur'an yapsaydık, muhakkak ki onlar bu kez: "Ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden kitap olur mu?" diyeceklerdi. (Ey Muhammed) onlara de ki: "Kur'an, iman edenler için hidâyet rehberidir. (Kalplerine) şifâdır. (Kuşkuları giderir, gönüllerini imanla doldurur) Kâfirlere gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. (Kur'an okunduğunda, işitmek istemezler) Kur'an kâfirlere kapalıdır, körlüktür! (Onun güzelliğini, hikmetlerini ve derinliklerini görmezler, aksine çok üzüntü duyarlar) Sanki onlara uzak bir yerden hitap ediliyor da, Kur’an'da ne söylendiğini anlamıyorlar!

(Nitekim Bakara suresinin 171. ayetinde: " (İslam'a davete kulak vermeyen) kâfirlerin durumu tıpkı çobanın bağırıp çağırmasını işiten, fakat ne dediği... Devamı..

Eğer biz onu, onların dilinden başka bir dilde Kur’ân yapsaydık derlerdi ki: "Âyetleri bize açıklanmalı değil miydi? Arab ve Arapça olmayan Kur’an (ha.. )?" De ki: "O, iman edenler için hidayet ve (gönüllere) şifâdır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve o, onlara bir körlüktür. (Sanki) Onlar, uzak bir yerden çağırılıyorlar (da duymuyorlar).

Ve eğer onu, yabancı bir lisan ile Kur'an kılsa idik elbette derlerdi ki: «Ayetleri tafsil edilmeli değil mi idi. Arabî bir peygambere yabancı bir lisan ile (Kur'an) olur mu?» De ki: «O, imân edenler için bir vesile-i hidâyettir ve bir şifadır.» Ve o kimseler ki imân etmezler. Onların kulaklarında bir sağırlık vardır. Ve o, onlara karşı bir körlüktür. Onlara uzak bir mekandan nidâ olunuverir.

Eğer biz Kur'ân'ı yabancı bir dille gönderseydik derlerdi ki: “Neden, onun âyetleri açıkça beyan edilmedi? Dil yabancı, muhatap arap! Olur mu böyle şey? ” De ki: “O, iman edenler için hidâyet ve şifadır. ”Ama iman etmeyenlerin kulaklarında ağırlıklar vardır. Kur'ân onlara kapalı ve karanlık gelir. Onların, çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni hiç anlamıyorlar gibi bir halleri vardır. [26, 198-199; 17, 82]

Bu, kâfirlerin inatlarının tezahürlerinden biridir. Hz. Peygambere: “Senin anadilin olan Arapça ile bir şeyler söylemeni vahiy kabul etmemizi bekleme!... Devamı..

Eğer biz onu, yabancı (dilde) bir Kur'an yapsaydık derlerdi ki: "Ayetleri (anlayacağımız) bir dille açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı söz mü (geliyor)?" De ki: "O, inananlar için bir yol gösterici ve (gönüllere) şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve o, onlara bir körlüktür. (Sanki) Onlar, uzak bir yerden çağırılıyorlar (da duymuyorlar).

Kur'ân'ın gerçeklerine karşı onların basîretleri kapanmıştır, bu yüzden hakkı görmezler..

Eğer biz Kur'ân'ı 'acemî lisânla göndermiş olsa idik müşrikîn-i 'arab: "Eğer bizim lisânımızla âyetleri tafsîl olunsa idi o zamân ma'nâsını fehm iderdik. Kur'ân 'acemî lisânla ve biz ise 'arabız, bu nasıl olur" dirlerdi. (Kur'ân 'arabî olduğından bu ma'zeretleri yokdur.) Yâ Muhammed! Onlara di ki: "Kur'ân îmân idenlere rehber-i hidâyet ve maraz-ı kalbe şifâdır. Îmân itmeyenlerin kulaklarına ağırlık ve kalblerine körlükdür. (İşidüb anlamazlar.) Onlar, uzakdan kendilerine nidâ olunan hayvânlar gibidirler.

Kur’an’ı, yabancı bir dilde oluştursaydık derlerdi ki “Ayetleri açıklansa ya? Arap’a hiç yabancı dilde bir kitap olur mu?” De ki “O, inanıp güvenenler için doğru yolu gösteren ve şifa olan[*] tedavi eden bir kitaptır. İnanmayanların sanki kulakları tıkalı, müminlere karşı gözleri sanki kördür. Kendilerine uzak bir yerden seslenilen kişiler gibidirler.

[*] Kuran göğüslerde olana (ruha) şifadır. Yûnus 10/57

Biz Kur'an'ı yabancı bir dilde okusaydık:-Ayetleri açıklanmalı değil miydi? bir Arab'a, yabancı dilde mi? derlerdi. De ki:-İman edenlere kılavuz ve şifadır. İman etmeyenlerin kulaklarında ağırlık vardır. O, onlara karşı bir körlüktür. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor.

Biz Kur'ân'ı yabancı bir dilde indirseydik, “Âyetleri açıklansaydı ya! Araplara yabancı dilde kitap olur mu?” diyeceklerdi. De ki: İman edenler için o hidayet ve şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında ağırlık vardır; Kur'ân kendilerine görünmez. Sanki onlara çok uzak bir yerden sesleniliyor!

Eğer biz onu yabancı dilde bir Kur'an yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: "Ayetleri ayrıntılı kılınmalı değil miydi?/Arap'a yabancı dil mi?/ister yabancı dilde, ister Arapça!" De ki: "O, iman edenler için bir kılavuz, bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur'an, onlar için bir körlüktür. Böylelerine, çok uzak bir mekândan seslenilmektedir."

daħı eger eylese-dük anı ķur’ān 'arabį dilinden ayruķ eyideler-įdi “nişe beyān olınmadı āyetleri anuñ? iy 'acemi midür daħı 'arabca mıdur?” eyit “ol anlara kim įmān getürdiler ŧoġru yoldur daħı şifādur.” daħı anlar kim inanmazlar ķulaķlarında aġırlıķdur daħı ol anlaruñ üzere müşkildür. anlar ķıġrınalar ıraķ yirden ya'nį işidümeye ķıġırduķları.

Eger biz bu Ḳur’ānı ‘Acem dilince indürse‐y‐dük, eydürlerdi ki: Niçün beyānolmadı āyetleri ‘Acem dilince ve ‘Arab dilince? Eyit: Ol mü’minlerehidāyetdür ve şifādur ve ol kimseler ki īmān getürmezler, ḳulaḳlarındaṣaġırlıḳ vardur. Daḫı ol anlar üstine muġlaḳdur, ma‘nāsın bilmezler. Ṣana‐sın özlerine nidā olur ıraḳ yirden.

Əgər Biz onu özgə bir dildə olan Qur’an etsəydik (Məkkə müşrikləri): “Məgər onun ayələri (bizim üçün) müfəssəl izah olunmalı deyildimi?! Bu nədir? (Qur’an) özgə dildə, (Peyğəmbər isə) ərəbmidir?!” – deyərdilər. (Ya Rəsulum!) De: “O, iman gətirənlərə hidayətdir və (cəhalət xəstəliyinə tutulmuş ürəklərə) şəfadır. İman gətirməyənlərin isə qulaqlarında karlıq (ağırlıq) vardır. O, (Qur’an) onları kor etmişdir. Onlar (sanki) uzaq bir yerdən çağırılırlar. (Heç bir şey eşitməz, heç bir şey anlamazlar).

And if We had appointed it a Lecture in a foreign tongue they would assuredly have said: If only its verses were expounded (so that we might understand)? What! A foreign tongue and an Arab? Say unto them (O Muhammad): For those who believe it is a guidance and a healing; and as for those who disbelieve, there is a deafness in their ears, and it is blindness for them. Such are called to from afar.

Had We sent this as a Qur´an (in the language)(4516) other than Arabic, they would have said: "Why are not its verses explained in detail? What! (a Book) not in Arabic and (a Messenger an Arab?" Say: "It is a Guide and a Healing to those who believe; and for those who believe not, there is a deafness in their ears,(4517) and it is blindness in their (eyes): They are (as it were) being called from a place far distant!"

4516 Cf. 16:103-105; 12:2; etc. It was most natural and reasonable that the Messenger being Arab, the Message should be in his own tongue, that he mig... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.