İnnâ aḣlasnâhum biḣâlisatin żikrâ-ddâr(i)
Biz onları, daima yurtları olan ahireti anma huyuyla yarattık da özleri temiz, ihlas sahibi kullar ettik.
Gerçekten Biz onları (ve elbette her asırdaki sadık ve sağlam Müslümanları) tam bir hulusiyetle (samimiyet ve gayretle) YURDU düşünüp-anan (dünyada bağımsız memleket şuuru, ahirette ise cennet huzuru ve arzusu taşıyan) ihlas sahipleri kıldık.
Onları ahireti sürekli hatırlama özelliğiyle samimi, halis kullar yaptık.
Biz onları samimiyetle, asıl yurt, âhiret düşüncesine rağbet eden ve insanları âhiret hayatına inanmaya teşvik eden has kullarımızdan kıldık.
Biz onları (ahiret) yurdu(nu) anmaktan ibaret halis bir özellikle ihlaslı kimseler kıldık.
Gerçekten biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık.
Çünkü biz, onları, ahiret yurdunu anmaktan ibaret pak bir hasletle hâlis (insanlar) kıldık.
Onları, ahireti sürekli hatırlama özelliğiyle, samimi halis kullar yaptık.
Biz onları daima âhireti düşünen ihlâslı kullar kıldık.
Özden olarak ahreti anmaları yüzünden onları katıksız kullar eyledik
Samimiyetle ahirete odaklanmalarına karşılık onları bize karşı samimi kişiler kabul ettik.
Biz ânlara dâimâ âhireti zikr itdirerek kalblerini tasfiye iyledik.
Biz onları ahiret yurdunu düşünen, içten bağlı kimseler kıldık.
Şüphesiz biz onları, ahiret yurdunu düşünme özelliği ile (temizleyip) ihlâslı kimseler kıldık.
Âhiret yurdunu hatırda tutmadaki samimiyetleri sayesinde onları günahlardan arındırdık.
Biz onları özellikle ahiret yurdunu düşünen ihlâslı kimseler kıldık.
Salt ahireti düşündükleri için onları salt/dupduru kıldık.
Çünkü biz onları temiz bir hasletle, hâlis yurt (ahiret) düşüncesine ermiş has kullarımızdan kılmışızdır.
Çünkü biz onları temiz bir hassa, halîs yurd düşüncesiyle halîslerimizden kılmışızdır
Biz onları (tam bir samimiyet ve gayretle) âhiret yurdunu düşünen, ihlâslı kimseler kıldık.
Biz, onları sürekli ahiret yurdu düşüncesiyle arınmış, samimiyet sahibi kimseler yaptık.
Çünkü biz onları katkısız (şaibesiz) bir hasletle — ki (bu dâima) yurd (ları) nı hatırlama (ları ve onun için çalışmaları) dır — haalis (insanlar) yapdık.
Çünki biz onları, hâlis (bir haslet) olan âhiret düşüncesiyle ihlâslı (kimseler) kıldık.
Gerçekten biz onları ahiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize halis (kul) kabul ettik.
Onların bu özelliklerinden dolayı, onları ahiret yurduna örnek kullar olarak seçtik.
Gerçekten Biz onları hep yarınki yurtlarını düşünme özü ile özleştirdik.
Biz onları halis bir hasletlerinden dolayı halis kul yaptık, bu da dâr-ı âhireti anıp ölümden gafil bulunmamalarından dolayı idi.
Muhakkak ki Biz onları içi tertemiz/ihlâslı, kimseler yaptık ki, özellikle ahiret yurdunu (devamlı) hatırda tutsunlar.
Gerçekten biz onları, (ahiretteki asıl) yurdu hatırlatan katışıksız (bir haslet ile) halis kıldık.
Biz onları, âhiret yurdunu sürekli gündeme getirerek hatırlama ve buna uygun davranışlar geliştirme gibi üstün meziyetlerinden dolayı, özel bir makâma yücelttik.
Biz, onları Gerçek Yurd’u hatırlatan ihlâslılar kıldık.
Hepsi de öbür dünya aşkıyla yanıp tutuşurdu.
Şüphesiz onlar ahireti düşünerek hareket ediyor. Yasalarımıza uyarak yaşıyorlardı. Böylece onlar samimi, gönülden bize bağlı insanlar olarak tertemiz bir hayat yaşadılar.
Şüphesiz ki onları ahiret yurdunu hatırlama duygusuyla arı duru bir özellikle saflaştırmıştık.
Gerçekten Biz onları, âhiret yurdunu düşünen, (Bize) gönülden bağlı kullar yaptık.
Onlar bizim özellikle ahiret yurdunu düşünüp önemseyen, ihlâslı kullarımız. 60/4
Biz onların şahsiyetlerini arı duru bir tasavvurla saflaştırdık (ki, ebedî) yurdu hep hatırda tutsunlar;
Kuşkusuz biz onları daima ahiret yurdunu düşünen ihlas sahibi kimseler kıldık.
Şüphesiz biz onları bir arınmayla arındırdık ki O diyarı (ahireti) hatırlasınlar.
Şüphe yok ki, Biz onları dar-ı ahireti düşünme hasletiyle mümtaz, ihlâs sahipleri kılmıştık.
Biz onları özellikle âhiret yurdunu düşünen ihlâslı kişiler kıldık.
Biz onları ahiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize halis (kul) yaptık.
Biz onları, dâimâ âhireti zikr ider ihlâs-ı tâm ile muhlis kıldık.
Samimiyetle ahirete odaklanmalarına karşılık onları bize karşı samimi kişiler saydık.
Biz onları gerçek yurdu düşünen, tam olarak arınmış, ihlaslı kimseler kılmıştık.
Biz onları, özellikle âhiret yurdunu düşünen ihlâslı kullar kıldık.
Biz onları, yurdu düşünme özellikleriyle yücelen tertemiz kullar yaptık.
bayıķ biz ħālis eyledük anları ħālis olmaġıla [243b] āħiret sarāyın aramaķ.
Biz anları muḫliṣ ḳılduḳ iḫlāṣ‐ıla, āḫiret evini añmaġ‐ıla.
Biz yurdu (axirət yurdunu) anmaq xislətini onlara məxsus elədik. (Onlar naz-ne’mətə, şan-şöhrətə uymayıb ömürlərini Allaha ibadət və itaət içində keçirdər, dünyalarından daha çox axirətləri haqında düşünərdilər).
Lo! We purified them with a pure thought, remembrance of the Home (of the Hereafter).
Verily We did choose them for a special (purpose)- proclaiming the Message of the Hereafter.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |