Velâ tenfe’u-şşefâ’atu ‘indehu illâ limen eżine leh(u)(c) hattâ iżâ fuzzi’a ‘an kulûbihim kâlû mâżâ kâle rabbukum(s) kâlû-lhakk(a)(s) vehuve-l’aliyyu-lkebîr(u)
Katında, izin vermediğinin şefaati kabul edilmez; sonunda, yüreklerindeki korku giderilince Rabbiniz ne dedi derler, onlar da derler ki: Gerçek söz dedi ve odur pek yüce ve pek büyük.
(Allah O’dur ki) O’nun katında (Kendi) izin verdiğinin dışında (hiç kimsenin bir başkasına) şefaati yarar sağlamayacaktır. (Mahşer günü) Nihayet kalplerinden korku (ve panik havası) giderilince (günahkâr kimseler, şefaat ehline:) "Rabbiniz ne buyurdu?" diye (soracaklardır. Onlar ise), "Hakk olanı söyledi (başka ne bekliyordunuz ki)" diye (yanıtlayacaklardır.) "O, çok Yücedir, çok Büyüktür", diyeceklerdir.
O'nun katında, O'nun izin verdiği kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez. Nihayet insanların kalplerinden kıyamet korkusu giderilince, diriltilip mahşer yerine toplananlar, birbirlerine dönüp soracaklar: “Rabbiniz ne buyurdu?” diye, ötekiler de: “Doğru ve gerçek olanı, O ne yücedir, ne büyüktür” diye cevap verecekler.
Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasına şefaat fayda sağlamayacak, izin verdiği kimselerden başkasının şefaati de fayda vermeyecek. Nihayet şefaat edenlerin ve edilenlerin yüreklerinden korku giderilince:
“Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar. Onlar da:
“Hakkı, doğruları söyledi” derler. Yüce ve büyük olan O'dur.
O'nun katında kendisine izin verdiğinin dışında kimsenin şefaati yarar vermez. Sonunda kalplerinden korku giderilince: "Rabbiniz ne söyledi?" derler. "Hakkı" derler. O yücedir, büyüktür.
O'nun katında izin verdiğinin dışında (hiç kimsenin) şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine:) 'Rabbiniz ne buyurdu?' derler, 'Hak olanı' derler. O, çok yücedir, çok büyüktür.
Allah katında, (ahirette Allah'ın) kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaatı fayda vermez. Nihayet (şefaat edenle şefaat olunanların) kalblerinden (şefaata izin verilmekle) korku giderildiği zaman: “- Rabbiniz (şefaat hakkında) ne buyurdu?” derler. Şefaat edecekler de: “- Allah hakkı söyledi, (razı olduğu kimseler için şefaata izin verdi)” derler. O her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.
Ve O Allah’ın huzurunda, O’nun izin verdiklerinden başka hiçbir şefaat fayda vermez. Nihayet kalplerinden korku giderilince, birbirlerine: “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. (Cevabında:) “Rabbimiz hak ve gerçeği söyledi. O çok yüce ve çok büyüktür.” derler.
Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez. Nihayet onların kalplerinden korku giderilince, “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. “Hakkı buyurdu” dediler. Allah, yücedir; büyüktür.[452]
İzin verilmiş olan kimselerden başkasına, onun yanında şefaat fayda vermez, yüreklerinden korku gidince: «Tanrınız ne dedi?» diye sorarlar, derler ki: «Tanrımız hakkı söyledi», 0 yücedir, O büyük!
(Allah katında) O'nun izin verdiği kimseden başkasına şefaat yarar sağlamaz. (Şefaat bekleyenlerin) kalplerinden korku giderilince, diğerleri onlara, “Rabbiniz ne buyurdu (nasıl hüküm verdi)?” diye sorar. Onlar da “Her zamanki gibi gerçeği.” diye cevap verirler. O, her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.
Allâh izin virmez ise ânların şefâ’atinden de fâide yokdur. Kalblerinden havf mündefi’ oluncaya kadar intizâr idecekler ve sonra biri birilerine: "Rabbiniz ne didi?" diyecekler. "Hakla mü’minlere şefâ’ate izin virdi" cevâbını alacaklar, Allâh ’âlî ve kebîrdir.
Allah'ın katında, kendisine izin verilenden başka kimse şefaat edemez. Sonunda, gönüllerindeki korku giderilince birbirlerine "Rabbiniz ne söyledi?" diye sorarlar; "Hak söyledi" derler. O, yücedir, büyüktür.
Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür.
Allah katında, O’nun izin verdiği kimselerden başkasının şefaati yarar sağlamaz. Sonunda kalplerinden korku giderilince, “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. Onlar da şu cevabı verirler: “Hak olanı buyurdu. O yücedir, uludur.”
Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefâati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür.
Allah'ın huzurunda şefaat da fayda vermez. Ancak izin verdiği kimseninki müstesna. Nihayet kalblerinden dehşet giderildiği zaman "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. (Şefaat sahipleri de): "Hakkı söyledi" derler. O, her şeyden yüksek ve büyüktür.
Huzurunda şefaat faide de vermez, ancak izin verdiği kimseninki müstesna, nihayet kalblerinden dehşet giderildiği zaman «rabbınız ne buyurdu?» Derler. «hakkı» derler, o öyle yüksek, öyle büyük
Allah’ın (manevi) huzurunda, kendisinin izin verdiği (mü’min) kimselerden başkasının şefaati fayda vermez. Nihâyet onların (şefaat eden ve edilen mü’minlerin) kalplerinden korku giderilince, (birbirlerine) “Rabbiniz ne buyurdu? (Nasıl hüküm verdi?)” derler. “Hakkı buyurdu” derler. O (Allah), yüceler yücesidir, şanı çok büyük olandır.
O'nun yanında şefaat, yalnızca izin verdiği kimseye fayda verir.¹ Kalplerindeki korku giderilince: “Rabb'imiz ne buyurdu?” derler. “Gerçeği.” derler. Ve O, Çok Yüce'dir, Çok Büyük'tür.
Onun nezdinde, (âhiretde) kendisine izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fâide etmez. Nihayet (ona izin çıkıb da) kalblerinden korku giderildiği zaman (birbirine): «Rabbiniz ne buyurdu»? derler, (şefaat edecekler de:) «Hakkı (söyledi)» derler. O, çok yüce, çok büyükdür.
Ve (o gün) O'nun (Allah'ın) huzûrunda kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefâati fayda vermez. Nihâyet (şefâat edenlerin ve edilenlerin) kalblerinden dehşet giderildiği zaman (birbirlerine): “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. (Şefaat edecek olanlar da:) “Hakkı(buyurdu)!” derler. Ve O, Aliyy (pek yüce olan)dır, Kebîr (çok büyük olan)dır.
Oysa (dünyada yapılan) şefaat (dua ve istiğfar), onun katında (ahirette) fayda vermez, ancak (dünyadayken muvahhid olduğundan dolayı) bir kimse için (Allah) izin vermişse o başka. Nihayet (ahiret gününe geldiklerinde) gönüllerinden (şek ve şüphe) atıldığı zaman, (melekler yeniden dirilenlere) "Rabbiniz (sizin için dünyada) ne buyurmuştu?’’ derler. Onlar da hak olanı buyurmuştu, derler. Ve O (Allah), yücedir, büyüktür.(*)
O’nun katında şefaat, ancak izin verdiği kimseye fayda verir. Kalplerinden korku giderilince “Rabbiniz ne söyledi” derler. Onlarda “Hakkı, gerçeği söyledi” derler. O yüce ve en büyük olandır.
Allah’ın katında kendisinin uygun gördüklerinden başkalarının kayırıcılığı işe yaramaz. Sonunda yüreklerindeki korku giderilince onlara: "Çlabınız ne buyurdu?" diye sorarlar. Onlar da: "Doğruyu söyledi" derler. Allah, yücedir, uludur."
Allah/ın şefaate izin verdiği kimselerden başkasına onun nezdinde hiçbir şefaatin faydası olmaz. Nihayet kalblerinden o müthiş korku gidince birbirlerine «— Rabbiniz şefaat hususunda ne buyurdu?» diye soracaklar, onlar da «— Hakikati beyan buyurdu» [¹] diyecekler. O, yücedir, uludur [²].
O’nun katında kendisinin izin verdikleri dışında hiç kimsenin şefaati fayda vermez. Sonunda kalplerindeki korku giderilince (birbirlerine), “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. Onlar da: “Hakkı/gerçeği” derler. Zira O, Aliy’dir, Kebîr’dir.
O'nun katında, kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. En sonunda (şefaatçilerin) kalplerinden korku giderilince (birbirlerine,) “Rabbiniz ne buyurdu?” derler, “Hak olanı! O yücedir, büyüktür” derler.
Hesap Günü, Allah’ın huzurunda hiç kimse bir başkasını cezadan kurtarmak için aracılık edemeyecek, yani hiç kimseye kayırma, arka çıkma, arabuluculuk ve şefaat fayda vermeyecektir. Ancak O’nun izin verdiği kimseler, yine O’nun izin verdiği kimselere şefaat edebileceklerdir. Yeniden dirilişin ilk şoku atlatılıp da, nihâyet insanların korkuları yatışınca, şefaat bekleyenler, kurtulma ümidiyle meleklere, “Rabb’iniz şefaat konusunda size ne söyledi? Acaba kurtulabilecek miyiz?” diye soracaklar. Onlar da, “Rabb’imiz gerçeği söyledi: Sadece hak edenler, hak ve adâlet ölçülerine göre şefaatten faydalanacak. Hiç kuşkusuz O, yüceler yücesidir, azamet sahibidir!” diyecekler.
O’nun katında, izin verdiği kimseden başkasına Şefaat yarar sağlamaz. Kalblerinden şiddetli korku (dehşet) giderildiği zaman:
“Rabbiniz ne dedi?” dediler.
“Hakk’ı” dediler. O Büyük Yüce’dir.
Kıyamet gününde, sadece Allah'ın izin verdiği kimselerin şefaat etme hakkı vardır. O gün heyecanı yatışan şefaatçi adayları: " Acaba Rabb’iniz ne buyurdu ki? " derler. Bir aday: " Herhalde yüceler yücesine yakışan doğruyu " diye cevap verir...
İnkâr edenler uydurup duruyorlar. Şunlar bize şefaat edecek! Hesap günü bizi kurtaracaklar. Hayır! Rabbin huzurunda ancak izin verdiklerimiz konuşabilir. Onların şefaat edecekler diye inandıklarına biz ne zaman izni vermişiz? Bu iddialarını kanıtlayan ellerinde belge var mı? Onlar cezamızdan korktukları için ne söylediklerini bilmiyorlar. Kendilerine şefaatçiler uydurarak suçlarını bastırmak istiyorlar. Hesap günü uydurdukları yalanları ortadan kaldırırız. Sonra sorarız: "Rabbiniz ne buyurdu?" Onlar: "Rabbimiz hak olanı buyurdu. O yücedir büyüktür." derler. Aslında onlar da biliyor. Hesap günü kimseye torpil yapılmaz. Allah’ın verdiği ceza hükmünü kimse bozamaz. Kimse cezayı geri döndüremez. Unutmayın! Şefaat sadece Allah’a aittir.
O’nun (Allah’ın) huzurunda, izin verdiği kimseden başkasına şefaat yarar sağlamaz. [*] Sonunda onların (iyilerin) yüreklerinden korku giderilince (melekler) “Rabbiniz ne buyurdu?” diye soracaklardır. Onlar (cennetlikler) de “Gerçeği!” diyeceklerdir. O yücedir, büyüktür.
Onun huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasına, şefâat fayda vermez.¹ Sonunda (şefâate) izin verilince onlar, (şefâatçilerine): “Rabbiniz (şefâatiniz hakkında) ne buyurdu?” derler. (Onlar da): “Doğru olanı” diye cevap verirler. Zîrâ O çok yüce (ve) pek büyüktür.
Allah katında, kendisinin izin verdikleri dışında hiç kimsenin şefaati ³³ fayda vermez: kalplerinden [Son Saat’in] korkusu atılınca onlar, [o yeniden dirilenler, birbirlerine dönüp] soracaklar: “Rabbiniz [sizin için] neye karar verdi?” Ötekiler, “Doğru ve hak edilmiş olana; ³⁴ O, yücedir ve büyüktür!” diye cevap verecekler.
Allah katında şefaat, onun izin verdiklerinin dışında hiç kimseye fayda vermez. Sonunda onların yüreklerindeki korku giderilince: – Rabbiniz ne buyurmuştu? Dediler. Onlar: “Hak ve hakikati şimdi anladık ki O, yüceler yücesi ve büyükler büyüğüdür” Dediler. 2/254, 6/94, 39/43-44
O’nun nezdinde, kendisi lehine izin verdikleri dışında hiç kimse için şefaat fayda vermez:[³⁸⁴³] nihayet (kıyametin) dehşeti (ödül tevdi edeceklerin) kalplerinden giderilince[³⁸⁴⁴] (ödüllendirilenler) soracaklar: “Rabbiniz (sizin hakkınızda) ne buyurdu?” Berikiler “Hak neyse onu: zaten mükemmel olan da, büyük olan da sadece O’dur”[³⁸⁴⁵] diyeceklerdir.
Allah’ın huzurunda, izin verdiği kimselerden başkasının şefaati yarar sağlamaz. Sonunda (şefaat izin çıkıp da, şefaate nail olanların) kalplerinden korku giderildiği zaman (onlar şefaat edenlere) "Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar, onlar da "Hakk'ı buyurdu" derler. (Dolayısıyle kâfirlere şefaat olmaz. ”Şefaat edenler, O'nun rızasına ermiş olandan başka kimseye şefaat etmezler." -Enbiya/28- ayetine uygun olarak, yalnız Allah'ın razı olduğu müminlere şefaat ederler.) O, eşsiz kudret sahibidir, yücelerin Yücesidir.
O’nun huzûrunda, O’nun izin verdiği kimselerden başkasının şefâ’ati fayda vermez. Nihâyet onların yüreklerinden korku giderilince (birbirlerine): "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. "Hakkı (buyurdu)" derler. O, yücedir, büyüktür.
Onun huzurunda şefaat fâide vermez, kendisine izin vermiş olduğu kimse müstesna. Nihâyet kalplerinden korku giderilince derler ki: «Rabbiniz ne buyurdu?». «Hakkı buyurdu,» derler. Ve O, çok âlî, çok büyüktür.
Allah'ın huzurunda, O'nun izin verdiğinden başkasının şefaati fayda vermez. Nihayet o kıyamet saati dehşetinden duydukları korku gelince: O dirilenler birbirlerine “Rabbimiz neye hükmetti? ” diye sorarlar. Ötekiler: “Hak ve adalet neyi gerektiriyorsa o hükmü verdi. ” derler. “O, yüceler Yücesi, büyükler Büyüğüdür. ” [2, 255; 53, 26; 21, 28]
O'nun huzurunda, O'nun izin verdiği kimselerden başkasının şefa'ati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince (birbirlerine): "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. "Hakkı (buyurdu)" derler. O, yücedir, büyüktür.
O Allâh Te'âlâ'nın 'indinde bir şefâ'at nâfi' olmaz, meğer ki O'nun izin virdiği kimselere fâide ider. Ehl-i mahşerin kalblerinden korku ve endîşe ref' olunca birbirlerine: "Rabbiniz ne buyurdı?" diye suâl iderler ve cevâb olarak: "Hak söyledi, O, çok yüksek ve çok büyükdür." dirler.
Onun katında şefaatin, onun izin verdiği kimseden başkasına yararı olmaz. İçten yakarışları[*] sona erdiğinde onlara; "Sahibiniz ne demişti?" diye sorulur: "Tamamıyla gerçeği söylemiş” derler. O, yücedir, büyüktür.
Katında izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Sonunda yüreklerindeki korku giderilince:-Rabbiniz ne dedi? dediler.-Gerçeği, diye cevap verdiler. Yüce ve büyük O'dur.
Onun katında, Onun izin verdiklerinden başkası şefaat edemez. Nihayet kalplerindeki korku giderilince, şefaat bekleyenler, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Şefaat edecekler ise “Hakkı söyledi,” derler. “Çünkü O pek yüce, pek büyüktür.”
O'nun katında, bizzat kendisinin izin verdiği kimseden başkasının şefaatı/kendisinin izin verdiği kimseden başkası için şefaat yarar sağlamaz. Sonunda, kalplerinden korku giderilince: "Rabbimiz ne dedi?" derler. "Hakkı söyledi, O'dur Aliyy, O'dur Kebîr."
daħı aśśı eylemez şafa'at anuñ ķatında illā aña kim destūr virdi aña. tā ķaçan kim giderildi ķorķu göñüllerinden eyittiler “ne nesene eyitti çalabuñuz?” eyittiler “ḥaķ” ya'nį ḥaķ didi. oldur yüce ulu.
Şefā‘atüñ daḫı aṣṣısı yoḳdur özi ḳatında, illā destūr virilen kimseye. Ol vaḳtki ḳorḳu yüreklerinden gitse, eyideler: Ne eyitdi Tañrıñuz? eydürler. Ḥaḳsöyledi. Daḫı ol yücedür, uludur.
Onun hüzurunda, izin verdiyi kimsələr istisna olamaqla, heç kəsin şəfaəti fayda verməz. (Elə isə hansı ağılla bütlər sizi Allaha yaxınlaşdıracaq, sizin üçün Allahdan şəfaət diləyəcəklər deyə, onlara ibadət edirsiniz?) Nəhayət, (bə’zi möhtərəm zatlara şəfaət etməyə izin verildiyinə görə məhşərə gətirilənlərin) ürəklərindən o (müdhiş) qorxu çıxınca onlar (şəfaət edəcək kəslərdən, yaxud mələklərdən sevinclə): “Rəbbiniz nə buyurdu?” – deyə soruşar, o biriləri də: “Haqqı (buyurdu)! (Şəfaətə izin verdi). O, (hər şeydən) ucadır, (hər şeydən) böyükdür!” – deyə cavab verərlər.
No intercession availeth with Him save for him whom He permitteth. Yet, when fear is banished from their hearts, they say: What was it that your Lord said? They say: The Truth. And He is the Sublime, the Great.
"No intercession can avail in His Presence, except for those(3824) for whom He has granted permission. So far (is this the case) that, when terror is removed from their hearts(3825) (at the Day of Judgment, then) will they say, ´what is it that your Lord commanded?´(3826) they will say, ´That which is true and just; and He is the Most High Most Great´."
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |