Felemmâ câet-hum âyâtunâ mubsiraten kâlû hâżâ sihrun mubîn(un)
Vaktâki (bütün mucizelerimiz ve) ayetlerimiz onlara, gözler önünde sergilenmiş olarak gelince (yine) dediler ki: "Bu, apaçık olan bir büyüden ibarettir."
Delillerimiz, gözle görünür bir surette onlara gösterilince bu, apaçık bir büyü dediler.
Fakat onlara gerçeği, bütün açıklığıyla ortaya koyan mesajlarımız gelince: “Bu apaçık bir büyü” dediler.
Mûcizelerimiz, onların gözleri önüne serilince:
“Bu aklı etki altına alan apaçık bir sihirdir” dediler.
Onlara ayetlerimiz açık olarak gelince: "Bu apaçık bir büyüdür" dediler.
Ayetlerimiz onlara, gözler önünde sergilenmiş olarak gelince dediler ki: 'Bu, apaçık bir büyüdür.'
Vaktaki mucizelerimiz açık olarak onlara geldi: “- Bu meydanda bir sihirdir.” dediler.
Ayetlerimiz (mucizelerimiz) apaçık olarak onlara geldiğinde: “Bunlar, besbelli bir büyüdür” dediler.
Mucizelerimiz onların gözleri önüne serilince: “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler.
Apaydın belgelerimiz, onlara vardığında, dediler ki: «Bu açık bir büyüdür!»
Mucizelerimiz onların gözleri önüne serilince: “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler.
Ayetlerimiz gözlerinin önüne serilince: "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.
Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler.
Mucizelerimiz onların gözleri önüne serilince: «Bu, apaçık bir büyüdür» dediler.
Onlara açıkça görünen mucizelerimiz geldiğinde, "Bu apaçık bir büyüdür," dediler.
Bu şekilde âyetlerimiz onların gözleri önüne serilince, "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.
Bu suretle âyetlerimiz hakıkati gözlerine sokarak vardığı vakıt onlara bu apaçık bir sihir dediler
Onlara, gerçeği ortaya koyan ayetlerimiz¹ gelince, “Bu apaçık sihirdir.” dediler.*
Vaktaki âyetlerimiz böyle parlak (ve vazıh) olarak onlara geldi, «Bu, apaçık bir büyüdür» dediler.
İşte mu'cizelerimiz onlara (hakikati) açıkça gösterir bir şekilde gelince: “Bu apaçık bir sihirdir” dediler.
Onlara, gördükleri ayetlerimiz (mucizeler) geldiğinde “Bu apaçık bir sihirdir” derler.
Vaktaki mûcizelerimiz onlara görünür bir halde [⁸] geldi. Onlar «— Bu, apaçık bir büyücülüktür» dediler.*
Ayetlerimiz onlara bütün aydınlığıyla apaçık olarak gelince dediler ki: “Bu, apaçık olan bir büyüdür.”
Böylece Mûsâ, Firavunun karşısına çıkıp ona ilâhî buyrukları tebliğ etti. Fakat Firavun ve adamları inkârda direttiler. Öyle ki, hiçbir şüpheye yer vermeyecek biçimde hakîkati ortaya koyan apaçık mûcizelerimiz onlara ulaşınca, “Bu olağanüstü olaylar, apaçık bir büyüdür!” dediler.
Mûcizelerimiz onlara bütün açıklığıyla gelince: “Bu, apaçık bir büyüdür.” dediler.
Fakat onlara gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan mesajlarımız gelince: “Bu apaçık bir büyü!” dediler; 14
Nitekim mucizelerimiz açık seçik onların gözlerinin önüne serilince kalkıp; “Bu apaçık bir sihirdir” dediler. 20/9...48, 28/29...36
Fakat onlara göz açıcı nitelikteki (mucizevî) âyetlerimiz gelince: “Bu apaçık bir büyüdür” dediler.
Vaktâ ki, onlara âyetlerimizi, vazihen, (tarik-i hidâyeti gösterir bir halde) geldi. Dediler ki: «Bu apaçık bir sihirden ibarettir.»
Mûcize ve belgelerimiz bütün aydınlığıyla apaçık olarak onlara geldiğinde: “Bu besbelli bir büyü! ” dediler.
Onlara açıkça görünen ayetlerimiz gelince: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler.
Her şeyi açıkça gösteren belgelerimiz onlara gelince: “Bunlar açık büyüdür” dediler.
Nitekim ayetlerimiz, gözleriyle görecekleri şekilde, kendilerine gelince:- Bu, apaçık bir sihirdir! dediler.
Fakat gözleriyle gördükleri âyetlerimiz kendilerine geldiğinde, onlar yine “Bu apaçık bir büyü” dediler.
İşte bu şekilde ayetlerimiz göz ve gönül açar bir biçimde onlara geldiğinde şunu deyiverdiler: "Açık bir büyüdür bu..."
pes ol vaķt kim geldi anlara āyetlerümüz görici eyittiler “uşbu cādūlıķdur bellü.”
Mö’cüzələrimiz aşkar şəkildə gəlib onlara çatdıqda: “Bu, açıq-aydın bir sehrdir!” – dedilər.
But when Our tokens came unto them, plain to see, they said: This is mere magic,
But when Our Signs came to them, that should have(3251) opened their eyes, they said: "This is sorcery manifest!"*
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |