24 Haziran 2025 - 28 Zi'l-Hicce 1446 Salı

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Şu’arâ Suresi 99. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Haydar Öztürk-Serkan Yılmaz Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Vemâ edallenâ illâ-lmucrimûn(e)

Bizi, ancak o mücrimler saptırdı.

(Oysa) “Bizi mücrim olanlardan (isyankâr veutanmaz günahkârlardan) başka saptıran olmadı.”

Yine de bizi yoldan çıkaranlar, o günahlara gömülüp giden elebaşılarımız oldu.

“Bizi, kesinlikle, İslâm'a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsiler, suçlular, günahkârlar hak yoldan uzaklaştırıp başımıza buyruk hale getirerek, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihimize imkân sağladılar.”

Bizi o suçlulardan başkası saptırmadı.

'Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı.'

Bizi ancak (kendilerine uyduğumuz bizden önceki) mücrimler sapıttı.

“O azgınlardan başka hiç kimse bizi saptırmadı.”

96,97,98,99,100,101,102. Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”

Bizi ancak günahlılar sapıttı

“Bizi yoldan çıkaran, o suçlulardan başkası değildi.”

98-102. "Sizi rabbu’l ’âlemîn ile bir ’ayarda ’add itdiğimiz vakit bizi ancak mücrimler dalâlete sevk idiyorlar idi. Bize şefa’at idecek hiç bir kimse hiç bir dost şefîk yokdur. Kâşki bir def’a daha dünyâya ’avdet idebilse idik mü’min olur idik" diyecekler.

96,97,98,99,100,101,102. Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.

“Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.”

Bizi ancak o günaha batmış olanlar saptırdı.

Bizi ancak o günahkârlar saptırdı.

"Bizi saptıranlar suçlulardı."

"Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı."

Ve bizi hep o mücrimler şaşırtmıştı

Bizi o suçlulardan (insan ve cin şeytanlarından) başkası saptırmadı.

“Ve bizi hep o mucrimler¹ saptırdı.”

1- “Suçlu/Hakikat ile bağını koparmış” demek olan bu sözcük, “basit suçlu” anlamında değil; “gerçeği yalanlayan nankör, müşrik, sapkın” anlamına gelme... Devamı..

«Bizi o mücrimlerden başkası sapdırmadı».

Bizi mücrimlerden başkası saptırmadı.

“Bizi ancak günahkârlar dalâlete düşürdü.”

Ve bizi (sizin gibi) suçlulardan başkası (doğru yoldan) saptırmadı.

“Bizi yalnızca günahkârca davranan mücrimler saptırdı.”

Bizi saptıranlar da o suçlulardan başkası değildir.

97, 99. Tanrı/ya ant olsun ki bizler bir sapıklık içindeydik. Sizi âlemlerin Rabbiyle beraber tutuyorduk. Bizi ancak günahkârlar saptırmışlardı»;

“Bizi günahkârlardan [mucrimûn] başkası saptırmadı.”

“Bizi suçlu günahkârlardan başka saptıran da olmadı.”

İşte bizi yoldan çıkaranlar, şu günahkâr cin ve insanlardan başkası değildir.

“Bizi Günah (Suç) İşleyenler’den başkası saptırmadı”.

99,100,101. Bizi şu suçlular baştan çıkardı… // Şimdi bizi kayırıp kollayacak biri yok m'ola!… // Bir can dostu da mı yok…

"Bizi saptıran, cehenneme sürükleyen bunlardır. Biz bunları dünyada önderlerimiz biliyorduk! Bizi doğru, adil bir yola sokacaklarına inanıyorduk! Onların dünyada söyledikleri sözler bize iyi ve hoş geliyordu. Onlar bizi şeytani akıllarıyla kandırdılar. Yalan sözleriyle aldattılar. Dünyayı bize süslediler. Dünyada iyi yaşamanın ancak kendilerine tâbi olmakla mümkün olacağını söyleyip, süslü yalanlarına bizi inandırdılar. Allah’a inananları horladılar, küçümsediler. Gerçekten bunlar suçlulardan başkası değilmiş."

Bizi, o suçlulardan başkası saptırmadı.

“Bizi bu günâhkârlardan başkası saptırmadı.”

yine de [sizi tanrılaştırarak] yoldan çıkmamıza günah (önderlerimiz) sebep oldu! ⁴⁶

46 Lafzen, “bizi suçlulardan (mücrimûn) başkası saptırmadı”: karş. 7:38, 33:67-68, 38:60-61 ve ilgili notlar.

Aslında bizi saptıran şu günahkâr (önderlerimizdi). 34/31...34

ne ki bizi saptıran, yalnızca günahı hayat tarzı haline getiren şu kimselerdi;[³²²⁸]

[3228] el-Mucrimîne verdiğimiz bu anlam için bkz: 20:102, not 85.

"Bizi, o günahkârlardan, (Şeytanın uydusu haline gelmiş elebaşlarımızdan) başkaları, doğru yoldan saptırmadı."

Ve bizi ancak mücrimler/ suçlular saptırdı.

«Ve bizi ancak o mücrimler sapıtmış oldular.»

96, 97, 98, 99, 100, 101, 102. Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz! ”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu. “Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz! ” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık! ” [36, 56; 40, 47; 7, 53; 38, 64]

Siyaktan iyice anlaşıldığı üzere âyet, kâfirler lehindeki şefaati reddetmektedir. Yoksa müminler hakkındaki şefaati inkâr edenlerin bu âyeti ileri sür... Devamı..

Ama bizi saptıran o suçlulardır.

"Bizi ancak İblîs ve onun gibi mücrimler idlâl itdiler."

Bizi yoldan çıkaranlar, şu günahkârlardan başkası değildir.

Bizi hep o günahkarlar şaşırtmıştı.

“Fakat bizi o mücrimler saptırdı.

"Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi."

“daħı azdurmadı bizi illā yazuķlular.”

Daḫı bizi azdurmadı illā yaman kişiler.

Bizi yalnız günahkarlar azdırdı.

It was but the guilty who misled us.

"´And our seducers were only those who were steeped in guilt.(3184)

3184 They now see that the people who seduced them were themselves evil and subject to the penalties of evil, and their seductions were frauds. They f... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.