وَكَذٰلِكَ اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُٓوا اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۚ اِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَانًاۜ رَبُّهُمْ اَعْلَمُ بِهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِدًا
Vekeżâlike a’śernâ ‘aleyhim liya’lemû enne va’da(A)llâhi hakkun ve enne-ssâ’ate lâ raybe fîhâ iż yetenâze’ûne beynehum emrahum(s) fekâlû-bnû ‘aleyhim bunyânâ(en)(s) rabbuhum a’lemu bihim(c) kâle-lleżîne ġalebû ‘alâ emrihim lenetteḣiżenne ‘aleyhim mescidâ(n)
İşte böylece Allah'ın vaadinin hak ve gerçek olduğunu ve gerçekten de kıyametin kopacağını ve onda hiçbir şüphe bulunmadığını bilmeleri için, tam bu hususlarda birbirleriyle çekişip dururlarken, insanları haberdar ettik de müşrikler dediler ki: Onların bulunduğu yere bir yapı yapın, halktan gizli kalsınlar. Halbuki Rableri, onların ahvalini daha iyi bilir. Hallerine vakıf olanlarsa onların bulundukları mağaranın önüne mutlaka bir mescit yapmalıyız dediler.
Böylece, Allah’ın va’adinin Hakk olduğunu ve gerçekten kıyametin (öldükten sonra dirilmenin), kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri (ve gözleriyle şahit olup görmeleri) için (o şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları (bir ibret eseri olarak) buldurmuş (ve bırakmış) olduk. (Onların bu mucizevi uyanışlarını görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı:) "Onların üstüne bir bina inşa edin, (ki insanlar hatırlayıp hürmetle dua etsinler, gerçi) Rableri onları daha iyi bilir" diyorlardı. Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescit yapmalıyız" diyorlardı.
Böylece biz, şehir halkını onların halinden haberdar ettik ki, tüm insanlar Allah'ın verdiği sözün gerçek olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu kesinlikle bilsinler. Fakat onlar, meseleyi bu yönde algılamaları gerekirken, kendi aralarında mağaradakilerin durumlarını tartışıyorlar ve diyorlardı ki, “Onların üzerine bir bina yapın onların başına gelen ne ise, en iyi Allah bilir.” Onların durumlarını iyi bilenler veya onların işini başarıya ulaştırıp, tevhid inancını topluma yerleştirenler ise: “Doğrusu onların hatırasına mağaranın önünde bir mescid yükseltmeliyiz” dediler.
Onları uyuttuğumuz ve dirilttiğimiz gibi, insanları, onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın va'dinin hak ve doğru olduğunu, kıyametin kopacağı ânın geleceğinde ve gerçekleşeceğinde de şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar, aralarında Eshâb-ı Kehf'in durumunu tartışıyorlardı.
“Üzerlerine bir anıt dikin. Rableri onların başına geleni, hallerini daha iyi bilir.” dediler. Eshâb-ı Kehf konusunda düşündüklerini, planlarını gerçekleştirme gücüne sahip olanlar:
“Biz onların üzerlerine bir mescit yapacağız” dediler.
Böylece, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin geleceğinde şüphe olmadığını bilmeleri için (insanlara) onları buldurduk. Onların durumlarını aralarında tartışıyorlardı. (Bazıları): "Üzerlerine bir bina yapın" dediler. Rabbleri onları daha iyi bilir. Onların işlerine üstün gelenler de: "Mutlaka onların yanlarında bir mescid edineceğiz" dediler.
Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insanlara) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: 'Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir.' Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: 'Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız' dediler.
Böylece, insanları onların hallerine muttali kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyametin vukuunda hiç şüphe olmadığını bilsinler. Çünkü (daha önce, dirilmenin ruh ve cesedle veya yalnız ruhla olacağı hususunda) dinlerinin emrini aralarında tartışıyorlardı. (Allah, mağaradaki bu yiğitleri öldürünce, kâfirler) şöyle dediler: “- Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla beraber Rableri, onların hallerini daha iyi bilir.” Sözlerinde üstün gelen müminler: “- Mutlaka yanlarında bir mescid edineceğiz.” dediler (ve mağaranın kapısı önünde namaz kılmak için bir mescid yaptılar).
Ve (o millet, “Ahiret var mıdır, yok mudur” diye) tartışırlarken, onları dirilttiğimiz gibi, o milleti onlardan haberdar ettik. Ki: “Allah’ın vaadinin hak olduğunu, kıyamette hiç şüphe olmadığını bilsinler. Bir grup: “Bunların üstüne bir bina yapın, (öyle bırakın.) Rableri onların durumunun ne olduğunu daha iyi bilir” dediler. İşe (duruma) hâkim olanlar: “Biz onların üstünde bir mescid yapacağız” dediler.
Böylece Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu ve kıyametin kopacağından şüphe edilemeyeceğini bilmeleri için, insanların onları bulmalarını sağladık. Çünkü, halk onların durumunu aralarında tartışıyorlardı. “Onların adına bir bina yapın” diyorlardı. Oysa, onları en iyi Rabbleri bilir. Tartışmayı kazananlar, “Onlar adına elbette bir mescit yapacağız” dediler.
Allahın vadinin gerçek bulunduğunu, kıyamet gününde şüphe olmadığını bilsinler için, biz böylecene açıkladık onları, onlar «opruk yaranına kâfirler, nidelim?» diye çekişmişlerdi, dediler ki: «Yapı kurun üstlerine!»; Allah dahi iyi bilir onları, oyları üst olanlar «Mesçit yapalım!» dediler
Böylece, (insanları) onların durumundan haberdar ettik ki Allah'ın (insanları yeniden yaratacağı) sözünün gerçek olduğunu ve kıyametin kopmasından şüphe edilmeyeceğini bilsinler. (Fakat onlar meseleyi böyle ele alacakları yerde) kendi aralarında o (mağarada uyuyanların) durumunu tartışmaya başladılar. Bazıları: “Onların üzerine (hatırasına) bir bina (anıt) yapın. Çünkü (onların durumunu biz bilemeyiz) Rableri onları daha iyi bilir” dediler. Fakat görüşleri ağır basanlar ise: “Mutlaka onların üstüne (hatırasına) bir mescid yapacağız” dediler (ve mağaranın kapısının önünde bir mescid yaptılar).
Nâsa bu mâcerâyı anlatdık ki Allâh’ın va’adleri hak oldığını öğrensünler mukannen sa’atin geleceğine şübhe olmadığını bilsünler nâs bu husûsda ihtilâf itdi "Mağaranın üzerine bir binâ inşâ idelim" didiler bu husûsda hakîkati Allâh herkesden iyi bilür. Bu işde re’yleri gâlib gelenler "Oraya bir mescid inşâ idelim" didiler.
Böylece, Allah'ın sözünün gerçek olduğunu ve kıyametin kopmasından şüphe edilemeyeceğini bilmeleri için, insanların onları bulmalarını sağladık. Nitekim halk, bunların hakkında çekişip duruyor: "Onların mağaralarının çevresine bir bina kurun" diyorlardı. Oysa, Rableri onları çok iyi bilir. Tartışmayı kazananlar: "Onların mağaralarının çevresinde mutlaka bir mescid kuracağız" dediler.
Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların hâlini daha iyi bilir” dediler. Duruma hâkim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler.
Böylece (kıssayı anlatarak insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Bir zaman insanlar aralarında Ashâb-ı Kehf’in durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: “Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir.” Onların yöneticileri ise “Bizler, kesinlikle onların yanı başına bir mâbed yapacağız” dediler.
Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vâdinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehf'in durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: «Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir.» Onların durumuna vâkıf olanlar ise: «Bizler, kesinlikle onların yanıbaşlarına bir mescit yapacağız» dediler.
Böylece onları (halka) buldurduk ki ALLAH'ın sözünün gerçek olduğunu öğrensinler ve Saat (dünyanın sonu) konusunda da kuşkuları kalmasın. Halk onların durumunu aralarında tartışırken bir kısmı, "Onların üzerine bir bina yapın," dedi. Rab'leri onları daha iyi bilir. Onların durumuna karar verme yetkisini ellerine geçirenler, "Onların üstüne bir mescid yapacağız," dediler.
Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk. Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dedilerki: "Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla beraber Rableri, onları daha iyi bilir." Sözlerinde üstün gelen müminler: "Üzerlerine muhakkak bir mescid yapacağız." dediler.
Bu suretle de kendilerine vukuf peyda ettirdik ki Allahın va'di hakk olduğunu ve saat, hakıkaten şüphesiz bulunduğunu bilsinler, o sırada aralarında emirlerine niza' ediyorlardı, bunun üzerine dediler ki: üstlerine bir bina yapın, rabları onları daha iyi bilir, onların emri üzerine galebe etmiş olanlar elbette, dediler: biz bunların üzerine bir mescid ediniriz
Böylece Allah’ın (diriltme) vaadinin hak olduğunu ve hesap gününün gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe bulunmadığını bilsinler, diye (insanlara) onları buldurduk. Nihâyet (onları bulan halk kendi aralarında) onlar hakkında ne yapacaklarını tartışıyorlardı. Bazıları: “(İnsanlar onları rahatsız etmesinler, diye) onların üstüne bir bina inşa edin. (Bu yiğit gençlerin sayıları ve ne kadar bir süre mağarada kaldıkları ile ilgili olarak) Rableri onları daha iyi bilir” dediler. Onların durumları hakkında *(sözleri) üstün gelenler, “Muhakkak, onların üzerine (yanı başlarına) bir mescit yapacağız” dediler.
Böylece, Allah'ın verdiği sözün gerçek olduğunu, o saat¹ hakkında hiç kuşku olmadığını bilmeleri için onları haberdar ettik. O zaman, onların durumu hakkında aralarında tartışıyorlardı.” Onların üzerlerine bir bina yapın; onların Rabb'leri, onları daha iyi bilir.” dediler. Düşünceleri kabul edilenler: “Onların üzerlerine bir mescid yapalım.” dediler.
Böylece (kullarımızı ve mü'minleri) onlar (ın ahvaaline) muttali' kıldık ki Allahın (tekrar dirilteceğine dâir olan) va'dinin şübhesiz bir hak olduğunu, kıyamet (in vukuunda) da hiç bir şübhe bulunmadığını bilmiş olsunlar. O sırada onlar, bunların işini aralarında niza'laşıyorlardı. Bunun üzerine «Onların etrafına bir bina yapın» dediler. Rabları onları daha iyi bilendir. Onların işine gaalib (ve vaakıf) olanlar ise: «Mutlakaa yanlarında bir mescid edineceğiz» dedi (ler).
Böylece (insanları) onlardan haberdâr ettik ki, şübhesiz Allah'ın va'dinin, hak olduğunu, yine şübhesiz kıyâmet(in geleceğin)de hiç şübhe olmadığını bilsinler! (1) O vakit(ahâli) kendi aralarında (artık va'deleri yeterek ölen bu gençlerin hâtırasına ne yapabileceklerine dâir) onların hâlini tartışıyorlardı; nihâyet (bir kısmı): “Onların üzerlerine (mağaralarının kapısına) bir binâ yapın!” dediler. Rableri onları en iyi bilendir. Onların durumları hakkında (sözleri) üstün gelen (mü'min)ler: “Elbette onların üzerine(yanıbaşlarına) bir mescid yapacağız!” dedi.
Ve böylece Biz (şehre alışveriş için giden genç vasıtasıyla insanları) onlardan haberdar ettik ki, şüphesiz Allah’ın vadinin, hak olduğunu, yine şüphesiz kıyamet(in geleceğin)de hiç şüphe olmadığını bilsinler! O vakit (ahali) kendi aralarında (artık vadeleri gelip ölen bu gençlerin hatırasına ne yapabileceklerine dair) onların hâlini tartışıyorlardı; nihayet (bir kısmı): “Onların üzerlerine (mağaralarının kapısına) bir bina yapın (bir anıt dikin), onların hallerini Rableri daha iyi bilir” dediler. Onların durumları hakkında (sözleri) üstün gelenler: “Mutlaka onların üzerine (yanı başlarına) bir mescit (mabet) yapacağız.” diye karar aldılar.*
Böylece insanların onları bulmalarını sağladık ki, Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyamet gününün olacağında hiçbir şüphenin olmayacağını bilsinler. Onları bulan insanlar onları ne yapacakları ile ilgili aralarında tartışırlarken, bir kısmı “Rableri onları en iyi bilen olduğu için, siz onların üzerine bir bina kurun” dediler. Tartışmada galip olanlar da “Onların üzerine bir mescit yapalım” dediler.
Böylece Biz bütün bu olanları onlara anlattık. Şunun için ki Allah’ın sözünün doğru olduğunu, dirilme gününün geleceğinin şüphesiz olduğunu bilsinler. O sıradaki onlar bunu kendi aralarında çekişip duruyorlardı. "Onların üzerine bir anıt yapın" dediler. Çalapları ne yapılması gerektiğini en iyi bilendir. Sözü üstün gelenler de: "Onların üzerine bir tapınak yaparız" dediler.
Böylece halkı onların haline muttali kıldık. Ta ki Allah/ın diriltmek hakkındaki vaadi hak olduğunu, kıyamete asla şüphe olmadığım bilmiş olsunlar. Hani onlar aralarında [¹] bu hususta niza/a düşmüşlerdi, onlar [²] dediler ki üzerlerine bir bina yapın [³]; Rableri onların hallerini daha iyi bilir. Reyleri galip gelen Müslümanlar herhalde üzerlerine bir mescit yapalım dediler.
Böylece Biz (insanları) onların hâlinden haberdar ettik⁷ ki, Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu ve kıyametin [essâ’at] kesin gerçekleşeceğini [lâ reybe fihâ] bilsinler. Hani onlar/halk kendi arasında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların olduğu yere bir bina/ anıt dikelim! Rableri onların durumunu daha iyi bilir.” demişlerdi. Duruma hâkim olanlar da: “Onların olduğu yere mutlaka bir mescit⁸ yapmalıyız” dediler.
Böylece onları (ülke halkına) duyurduk ki, Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini v onda asla şüphe olmadığını bilsinler. (Onlar ölünce halk) Kendi aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. Bazıları, “Onların üzerine bir bina yapın. Çünkü rableri onları daha iyi bilendir” dediler. Fakat onların işine galip gelenler (padişah ve muvahhitler) ise, “Mutlaka onların üstüne bir Mescid edineceğiz” dediler.
İşte böylece, onların yaşadıkları bu ibret verici olayın tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasını sağladık ki, uzun yıllar süren bir ölüm uykusunun ardından yeniden dirilen bu gençleri gören, duyan insanlar, Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu, kıyâmetin gelip çatacağında asla şüphe olmadığını kesin olarak bilsinler. Asıl üzerinde durulacak mesele bu iken:
Onlar kendi aralarında, konuşarak bu gençlerindurumunu tartışıyorlardı. İçlerinden bazıları, “Hayatın tümünü onlar üzerine bina edelim.Her şeyde onları örnek alalım. Onlar gibi yaşayalım. İbadet ve itaatlerimizde, insan, eşya ve ihtiyaç anlayışımızda hatta baş kaldırma ve isyanımızda hep onlara dayanalım, onlar gibi olalım” dediler. Oysa onların durumunu Allah daha iyi bilir. Dolayısıyla hayat programında onlara değil Allah’a dayanmalı, O’nun dediği gibi yaşanmalıdır.
Öte yanda topluma hakim olan egemen güçlere gelince, onlar da: “Hayır, biz onların adına bir mescid, bir secdegâh, bir ziyaretgâhyapalım. Onların adını ziyaret ve secde, hürmet ve tazim makamı bir mescidle yaşatalım. Böylece insanlar ekonomik, sosyal ve siyasal hayatta bizim istediğimiz gibi yaşarlarken, ibadet ihtiyaçlarını da orada, onlarla karşılasınlar” dediler.
İşte, Ashab-ı Kehf kıssası bundan ibarettir ve kıssadan alınması gereken dersler bunlardır.
İşte böyle, onlara haber vererek bilgilendirdik; Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu ve Saat hakkında kuşku bulunmadığını bilsinler! O anda işlerini aralarında niza’ ediyorlardı (anlaşmazlığa düşüyorlardı / tartışma ve müzakere yapıyorlardı); dediler ki: -“Üzerilerine bir bina yapın! Onları rabb’leri çok iyi bilir”. İşlerine galip olanlar dedi ki:
“Üzerilerine bir mescid edinelim!”.
Sonunda halkın onları bulmalarını sağladık. Halk, Allah kelâmının hak olduğunu bilsin, kıyamet hakkında kuşku duymasın istedik Artık şehirde herkes onları konuşuyordu. Kimileri: " mağara çevresini imara açın, çünkü nasıl olsa Allah onları biliyor " derken, Onlara daha çok ilgi duyanlar: " üstlerine bir mabet yapalım " diyorlardı.
Mağaradakilerden biri şehre gelince, şehirde yaşayanlar onlar hakkında bilgi almış oldular. Mağaradakiler de şehirdeki değişikliklerden haberdar oldu. Biz onların aklına şehre gitme fikrini soktuk ki; Allah’ın sözünün gerçek olduğunu görsünler. Hiçbir şekilde Allah’ın insanları kandırmadığını, daima gerçekler üzerine ayetler gönderdiğini anlasınlar. Kıyamet sözünün gerçekliğini kavrasınlar. İnsanların çoğu olayların neden böyle olduğunu, neden nasıl geliştiğini, altında yatan sebeplerin neler olduğunu bilmeden konuşur. Bir türlü anlatılmak istenen gerçekleri anlamak istemezler. Şehre giden kişi bir de ne görsün? İnsanlar putperestliği bırakarak hidayet etmiş! Halk Müslimun olmuştu. Halk bir zamanlar şehirden kaçan yiğitlerden söz ediyorlardı. Aralarında konuşurken diyorlardı ki: "Bizden kaçtıktan sonra başlarına bir şey gelmiştir. İnkâr eden toplum peşlerine düşmüştü. Onları yakalamış öldürmüş olabilirler. Onların mezarlarını bulalım! Mezarlarının üstüne bir bina yapalım veya mezarları üzerine bir mescit yapalım! Mezarlarını bulamasak bile onları inandıkları yolda mücadele veren, Allah yolunda ölen kişiler ilan edelim! Onları hatırlatacak bir bina veya bir mescit yapalım! Onların başına ne geldi, nasıllar, neler oldu, haklarındaki bilgiyi doğru olarak ancak Rabbimiz bilir."
Böylece (insanları) onlardan haberdar etmiştik ki Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu ve o (Son) Saat’te şüphe olmadığını bilsinler. Hani aralarında onların durumunu tartışıyor ve şöyle diyorlardı: “Üzerlerine bir bina yapın! Rableri onları çok iyi bilendir.” Onların durumunu bilenler ise “Biz elbette onların üzerlerine (yanlarına) bir mescit yapacağız” [*] demişlerdi.
Böylece (sonunda) onları Allah’ın sözünün gerçek olduğunu ve kıyametin geleceğinden asla şüphe olmadığını bilmeleri için, (şehir halkına) buldurduk. Bir de ne görelim (onlar) kendi aralarında onların durumunu tartışmaya başladılar. Bazıları:¹ “Onların (anısına) üzerlerine bir (anıt) bina yapın.” dediler. -Rableri bunları söyleyenleri çok iyi bilir.- Sözlerinde üstün gelen (mü’min)ler² ise: “Biz onların üzerine kesinlikle bir mescid yapacağız” dediler.
İŞTE BU YOLLA ²⁷ [insanların] dikkatini onların kıssası üzerine çektik, ²⁸ ki onların başına gelenler konusunda aralarında tartıştıkları ²⁹ zaman bilsinler ki, Allah’ın [ölümden sonraki kalkış konusundaki] vaadi bütünüyle gerçektir ve Son Saat’in gelip çatacağına hiç şüphe yoktur. Ve böylece [o şehrin ahalisinden] bazıları: “Onların anısına ³⁰ bir anıt dikin; onların başına gelen her neyse, bunu en iyi Allah bilir” dediler. Görüşleri genel kabul gören başkaları ise: “Doğrusu, onların anısına mutlaka bir mescid yükseltmeliyiz!” dediler.
İşte böylece halkın onlardan haberdar olmalarını sağladık ki, Allah’ın öldükten sonra diriltme vaadinin hak olduğunu ve o saatin bu dünyanın bozulacağı şüphe götürmez bir gerçeklik olduğunu anlasınlar. Bir süre sonra halk, aralarında onlar hakkında tartışmaya başladı, bir kısmı “Onların üzerine bir anıt dikin onların durumunu Rableri daha iyi bilir” dedi, onlar üzerinde egemenlik kurmuş grup ise kesinlikle oraya bir mescit inşa edeceğiz dediler. 10/55, 16/38, 40/77
İşte bu yöntemle[²³⁶⁶] onların hikayesini (insanlara) aktardık ki, Allah’ın vaadinin bütünüyle gerçek olduğunu ve Son Saat’in gelip çatacağından kuşku duyulmaması gerektiğini bilip fark etsinler. O zamanlar, (işin bu yanını bırakıp) onların eylemini aralarında tartışmaya başladılar. Onlardan bir kısmı “Onların hatırasına anıtsal bir kitabe dikin; onların gerçek konumunu Rableri daha iyi bilir” dediler. Onların yönetimini ellerine geçirmiş olan egemen sınıfa mensup[²³⁶⁷] berikiler ise “(Kararımız) kesindir: onların üzerine ille de bir mabed yapılacaktır!” dediler.[²³⁶⁸]
İşte böylece (şehir halkının) Allah’ın va'dinin hak olduğunu, kıyamet'in (ölümden sonra dirilmenin) gerçekleşeceğinden hiç kuşku olmadığını (bizzat gözleriyle görüp) anlamaları için, (mağaraya gidip, o yiğit erleri) bulmalarını sağladık. (O şehir halkından kafir olanlar olduğu gibi, mümin olanlar da vardı) Aralarında tartışmaya başladılar, kimi (nasıl olsa öldükten sonra sadece ruh kalır, insanın bedenle dirilmesi söz konusu olamaz, onun için) "Onların üzerine bina yapın!" (mağaralarını taşla kapatıp tamamiyle örtün, onların başkaları tarafından anılmasına gerek yoktur") dediler. Onları (o kafirlerin kimler olduğunu) Rableri elbette daha iyi bilendir! Onların durumuna vâkıf olanlar (müminler) ise: "Elbette onların yanlarında bir mescit yapacağız (ki orada namaz kılınsın ve mağara sakinleri anılsın) dediler. (Ve önerilerini kabul ettirdiler)
Böylece onları aşikâr ettik ki, Allâh’ın va’dinin gerçek olduğunu ve kıyametin kopacağından da asla şüphe olmadığını bilsinler. (Bazıları), o sırada kendi aralarında onların durumlarını tartışıyorlardı: "Onların üstüne bir binâ yapın!" dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onların işine (münakaşalarında) galip gelenler: "Mutlaka onların üstüne bir mescid yapacağız" dediler.
Ve böylece onların ahvaline başkalarını muttali kıldık ki, vaad-i İlâhînin şüphesiz bir hak olduğunu ve Kıyametin vukubulacağında da bir şüphe bulunmadığını bilsinler. O sıradaki, (o şehir ahalisi) aralarında onların işlerine ait münazaada bulunuyorlardı. Binaenaleyh dediler ki: «Onların üzerlerine bir bina yapınız.» Onları, Rableri daha ziyâde bilicidir. Onların işine malumatları galip olanlar da dedi ki: «Elbette onların yanlarında bir mescid ittihaz edineceğiz.»
Fakat Bizim takdirimiz başka idi. Nasıl onları uyutup sonra uyandırdıksa, aynı şekilde öbür kullarımızı da Ashab-ı Kehfin durumundan haberdar ettik ki, Allah'ın haşir vâdinin gerçeğin ta kendisi olup hakkında hiçbir şüphe olmayacağını onlar da anlasınlar. Derken onları bulan halk, kendi aralarında onlar hakkında ne yapacaklarını tartışmaya girişti. Bazıları: “Onların anısına bir anıt dikin, biz gerçek durumlarını anlayamadık, onların Rabbi hallerini pek iyi bilir” derken, görüşleri ağır basan müminler ise: “Mutlaka onların yanı başlarına bir mescid yapacağız. ” dediler.
(Nasıl onları uyutup sonra uyandırdıksa yine) böylece onları (bazı insanlara) buldurduk ki, Allah'ın (öldükten sonra diriltme) va'dinin gerçek olduğunu ve (Duruşma) saatin(in geleceğin)de asla şüphe olmadığını bilsinler. (Bulanlar), o sırada kendi aralarında onların durumlarını tartışıyorlardı: "Onların üstüne bir bina yapın!" dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onların işine galip gelen(yetkili)ler: "Mutlaka onların üstüne bir mescid yapacağız" dediler.
Onları uyudub uyandırdığımız gibi, Allâh'ın ba's hakkındaki va'dinin doğrı oldığını ve kıyâmet gününde şek ve şübhe olmadığını bilmeleri içün nâsı onların ahvâline muttali' iyledik. O sırada onlar (halk) aralarında dîn husûsunda münâza'a idiyorlardı. Bir tâife: "Bunların üzerine bir binâ yapınız" didiler. Rableri onların hâline a'lemdir. Ashâb-ı Kehf'in ahvâline muttali' olanlar da "Mağaralarını mescid ittihâz idelim" didiler.
Öteki insanlar bunların durumunu aralarında tartıştıkları bir sırada, bunları birden bire karşılarına çıkardık ki böylece Allah'ın sözünün doğru olduğunu, kıyamet saatinde şüphe edilemeyeceğini bilsinler. Sonra dediler ki "Onların üzerine bir anıt yapın. Rableri onları çok iyi bilir.” Sözü dinlenenler dediler ki "Onların üzerine bir mescit[*] yapacağız".
İşte bu şekilde insanların onları bulmalarını sağladık ki Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu ve kıyamet hakkında şüphe olmayacağını bilsinler. Aralarında onların durumunu tartışıyorlardı.-Onların üzerine bina yapın. Onları en iyi Rableri bilir, diyorlardı. Onlar hakkında tartışmada galip gelenler:-Oraya mescid yapacağız, dediler.
Böylece Biz insanları onlardan haberdar ettik—tâ ki Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin geleceğinde hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Derken insanlar, onların hakkında tartışmaya giriştiler. Bazıları “Üzerlerine bir anıt dikin; onların halini Rableri daha iyi bilir” dediler. Görüşleri ağır basanlar ise “Onların bulunduğu yerde bir mescid yapacağız” dediler.
Böylece insanları onlar hakkında bilgilendirdik ki, Allah'ın vaadinin hak, kıyamet saatinin de kuşkusuz olduğunu bilsinler. Çünkü onlar, aralarında mağara yârarının durumunu tartışıyorlardı. "Onların üstüne bir bina kurun." dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onlar hakkında görüşleri galip gelenlerse şöyle dediler: "Üzerlerine mutlaka bir mescit edineceğiz."
daħı ancılayın göz bıraķdurduķ anlaruñ üzere tā bileler bayıķ Tañrı va'desi ḥaķdur daħı bayıķ ķıyāmet gümān yoķdur anuñ içinde. ol vaķt kim dartışurlardı aralarında işlerini pes eyittiler “yapuñ anlaruñ üzere-idi var” ya'nį ŧartışanlar eyittiler. çalabı’ları bilürirekdür anları. eyitti anlar kim ġālib oldılar anlaruñ işi üzere ya'nį müsülmānlar “dutavuz anlaruñ üzere mezgit” [152b] ya'nį in ķapusında mezgit eyleyevüz.
Anuñ gibi bildürdük anları, gösterdük ḫalḳa, ḥattā ki bileler Tañrı Ta‘ālāva‘desi girçekdür. Daḫı ḳıyāmetde şek yoḳdur. Anlar çekişdiler orta‐larında dīnleri emrinde. Eyitdiler: Yapuñuz anlar üstine yapular, Tañrı Ta‘ālāyaḫşı bilür anları. Eyitdi ol kişiler ki gālib oldılar emrlerine: Anlar üstinemescid yapar‐biz, didiler.
(İnsanları–Tərsusun əhalisini) onların halı ilə beləcə tanış etdik ki, Allahın (məxluqatın öləndən sonra diriləcəyi haqqındakı) və’dinin doğru olduğunu və qiyamətin qopacağına əsla şübhə olmadığını bilsinlər. O zaman (Tərsusdakı mö’minlər və kafirlər) öz aralarında onların (əshabi-kəhfin) işi (və ya insanın öləndən sonra dirilib-dirilməyəcəyi, dirilmənin yalnız ruhla, yaxud ruh və bədənlə birlikdə olacağı kimi dini məsələlər) barəsində mübahisə edirlər. (Nəhayət, əshabi-kəhf öldükdən sonra kafirlər) dedilər: “Onların üstündə bir bina tikin. Rəbbi (onların öldüyünü, yaxud yenidən yuxuya getdiyini və nəyə e’tiqad etdiyini) daha yaxşı bilir!” Onların (əshabi-kəhfin) haqqındakı mübahisədə qalib gələnlər (mö’minlər) isə: “Onların (məzarı) üstündə (Allaha ibadət etmək məqsədilə) bir məscid tikəcəyik!” – dedilər.
And in like manner We disclosed them (to the people of the city) that they might know that the promise of Allah is true, and that, as for the Hour, there is no doubt concerning it. When (the people of the city) disputed of their case among themselves, they said: Build over them a building; their Lord knoweth best concerning them. Those who won their point said: We verity shall build a place of worship over them.
Thus(2357) did We make their case known to the people, that they might know that the promise of Allah is true, and that there can be no doubt about the Hour of Judgment. Behold, they dispute among themselves(2358) as to their affair. (Some) said, "Construct a building over them": Their Lord knows best about them: those who prevailed over their affair said, "Let us surely build a place of worship over them."
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |