13 Şubat 2025 - 15 Şaban 1446 Perşembe

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Ra’d Suresi 31. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Velev enne kur-ânen suyyirat bihi-lcibâlu ev kutti’at bihi-l-ardu ev kullime bihi-lmevtâ(k) bel li(A)llâhi-l-emru cemî’â(an)(k) efelem yey-esi-lleżîne âmenû en lev yeşâu(A)llâhu lehedâ-nnâse cemî’â(an)(k) velâ yezâlu-lleżîne keferû tusîbuhum bimâ sane’û kâri’atun ev tehullu karîben min dârihim hattâ ye/tiye va’du(A)llâh(i)(c) inna(A)llâhe lâ yuḣlifu-lmî’âd(e)

Kur'an'la dağlar yürütülse, yahut yeryüzü parçalansa, yahut da ölü konuşsa. Fakat bütün işler, ancak Allah'ın. İnananlar anlamazlar mı ki Allah dileseydi bütün insanları doğru yola sevk ederdi. Kafir olanlarsa, yaptıklarına karşılık, Allah'ın vaadi yerine gelinceye dek, bir belaya uğrayıp dururlar, yahut da yurtlarına yakın bir yere iner bu bela. Şüphe yok ki Allah, vaadinden dönmez.

(Bu Kitap) Eğer kendisiyle dağların yürütülüp (temelinden koparıldığı), yerin parçalandığı veya ölülerin (dirilip) konuşturulmaya başlandığı bir Kur’an olsaydı (o yine bu Kur’an olurdu ve yine inanmazlardı). Hayır, emrin (işlerin, hükümlerin ve takdirin) tümü Allah’ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. (Ama imtihan gereği serbest bıraktı.) İnkâr edenler(in) ise, Allah’ın va’adi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla, ya başlarına çetin bir bela çatacak veya (felaketler) yurtlarının yakınına kadar ulaşacaktır. Şüphesiz Allah, verdiği sözünden caymayan (veya miadını=va’ad ettiği zamanı şaşırmayan)dır.

Eğer bu Kur'ân ile dağlar yürütülseydi veya yer o Kur'ân'la parça parça edilseydi, ya da ölüler bu Kur'ân'la konuşturulsaydı, yine de bu Kur'ân'a inanmazlardı. Fakat bütün işlerin olup olmamasına karar verme gücü Allah'a aittir. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola iletirdi. Ama o kâfirlere işledikleri kötülüklerden dolayı, başlarına her an beklenmedik bir felaket gelebilir veya o bela evlerinin yakınına inebilir. Allah'ın vaadi olan kıyamet gelinceye kadar bu böylece sürüp gidecektir. Allah verdiği sözü, yerine getirmekten asla geri durmaz.

Eğer okunan bir kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla ovalar, pınarlar, nehirler oluşturmak için yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı, o kitap, yine bu Kur'ân olurdu, gene de iman etmeyeceklerdi. Fakat emir, plan, düzen, icraat bütünüyle Allah'ındır. İman edenler, Allah'ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olması halinde, bütün insanları hidayete erdireceğini hâlâ anlayamadılar mı? Allah'ın dinine, mü'minlere karşı düzenledikleri tertipler, insanlığa zarar vermek için ürettikleri nükleer, kimyevî ve biyolojik silahlar, meşrû olmayan düzenleme, iş ve faaliyetleri yüzünden kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah'a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin, kâfirlerin başlarına beyinlerini parçalayacak gülle gibi peşpeşe felâketler yağacak. Yahut da yurtlarının civarına, yakınlarına âfetler inmeye devam edecek. En sonunda Allah'ın va'di, tehdidi gerçekleşecek. Allah belirlenmiş hesap gününü gerçekleştirme sözünden dönmeyecek ve ertelemeyecektir.

bk. Kur’an-ı Kerim, 14/47; 21/44; 46/27.

Kendisiyle dağların yürütüldüğü veya yerlerin yarıldığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (onlar yine iman etmezlerdi). Hayır. Bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi. İnkâr edenlerin başlarına yaptıklarından dolayı ya şiddetli bir bela gelir ya da yurtlarının yakınına iner. Allah'ın vaadi gelinceye kadar bu böyle devam eder durur. Şüphesiz Allah vaadinden dönmez.

31.Taberani`nin Abdullah bin Abbas (r.a.)`tan rivayet ettiğine göre müşrikler Resulullah (a.s.)`a: "Eğer dediklerin doğruysa bize atalarımızı geri get... Devamı..

Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkâr edenler, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)

Bir Kur'an ki, eğer onunla dağlar yürütülse veya onunla arz parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa, yine o kâfirler, ona iman etmezler. Fakat bütün iş ve kudret, yalnız Allah'a mahsustur. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, elbette bütün insanlara hidayet buyururdu. O kâfirler ise, kendi yaptıkları yüzünden başlarına musîbet inecek ve yahud o musîbet, yurdlarının yakınına konacak, nihayet Allah'ın vaadi gelecektir. Doğrusu Allah vaadinden dönmez.

Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, toprağın parçalandığı, ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an da olsaydı… [Yine de inanmayacaklardı. Çünkü kâinatı kuşatan rızık, rahmet, san’at, hikmet gibi gerçekleri göremeyenler, olağanüstü şeylerin arkasındaki İlahî iradeyi de göremezler.] Evet, (olağan ve olağanüstü bütün işlerde) emir ve irade, yalnızca Allah’ındır. İman edenler, “Allah dileseydi, bütün insanları doğru yola iletirdi” gerçeğini idrak edip, (o kâfirlerin imana gelmelerinden) ümitlerini kesmediler mi? Çünkü o kâfirlerin, yaptıklarından dolayı, Allah’ın vaadi gelinceye kadar (hayatları boyunca) başlarına büyük musibetler gelir (veya yurtlarına yakın düşer.) Şüphesiz Allah, vaadettiğini değiştirmez.

Eğer, Kur'ân ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kâfirler yine inanmazlardı. Halbuki bütün işler Allah'a aittir. İnananlar hâlâ anlamadılar mı; Allah dilerse, bütün insanları yola getirebilirdi. Allah'ın sözü yerine gelene kadar, yaptıklarından ötürü, inkâr edenlerin ya başlarına yahut evlerinin yakınına düşecek bir vurucu felâketin gelmesi kaçınılmazdır. Doğrusu, Allah verdiği sözden caymaz.[235]

[235] Kârı’a/vurucu felaket hakkında geniş bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, X, 100-103.

Kur'an ile dağlar yürütülseydi, ya yeryüzü yarılsaydı, ya da ölüler konuşturulsaydı yine inanmazlardı ! Her iş Allaha varır, inanmış olanlar bilmiyorlar mı? Eğer Allah isteseydi, insanların hepsini doğru yola iletirdi, Allahın va'di geldiği anda, kâfir olanlara yaptıkları yüzünden, yok olma erecektir; ya da azap yurtlarına yakın gelecek; Allah dönmez va'dinden

Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin (diriltilip) konuşturulacağı bir Kur'an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâlâ (şu gerçeği) anlamadılar mı ki, Allah (herkesin zoraki iman etmesini) dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Fakat o inkârcıların kendi yaptıkları (kötülükler) yüzünden başlarına durmadan bela inecek veya yurtlarının yanı başına düşecek ve bu hal Allah'ın vaadi (olan ölüm ya da kıyamet vakti) gelip çatıncaya dek sürecek. Allah asla sözünden caymaz.

Gelişen teknoloji hızlı bir şekilde harp sanayine yönelmekte ve insanları kitleler halinde imha edebilecek silahlar üretilmektedir. Bu silahların gölg... Devamı..

Kur’ân dağları yürütse, arzı iki parça itse ve ölüleri söyletse bile irâdemiz olmayınca inanmazlar Allâh kâffe-i ef’âle hâkimdir, mü’minler bilmiyorlar mı ki Allâh arzu ider ise tekmîl insânları hidâyete sevk iyler. Küfr idenler nasîblerini bulacaklardır. Allâh’ın va’adleri yerini buluncaya kadar hânelerine felâket girecekdir. Allâh va’dinde halef itmez.

Eğer Kuran ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kafirler yine de inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. İnananların, "Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir" gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz.*

Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır. İman edenler anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, inkâr edenlere yaptıkları işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket gelecek veya o felaket yurtlarının yakınına inecektir. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.

Eğer gelmesi sebebiyle dağların yürütüldüğü veya yerin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı (yine inanmazlardı). Fakat bütün işler Allah’a aittir. Müminler bilmezler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah’ın vaadi gelinceye kadar inkâr edenler yaptıklarından dolayı ya hep felâketle yüz yüze olacaklar veya felâket onların yurtlarını çepeçevre kuşatacak. Allah, vaadinden asla dönmez.

Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur'an olacaktı). Fakat bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâla bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah'ın vâdi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecek. Allah, vâdinden asla dönmez.  

 Rivayet olunduğuna göre, Resûlullah (s.a.) Mekke kâfirlerine İslâm’ı anlattığı bir gün, müşriklerden Abdullah b. Ümeyye el-Mah-zûmî adında birisi ded... Devamı..

Kendisiyle dağlar yürütülen, yahut yeryüzü parçalanan, yahut ölüler dirilten bir Kuran olsaydı bile (onlar yine inanmazdı). Tüm işler ALLAH'ın kontrolündedir. İnananlar hâlâ anlamadılar mı ki ALLAH dileseydi tüm insanları doğruya ulaştırırdı. İnkar edenler, ALLAH'ın sözü yerine gelinceye kadar yaptıklarına karşılık olarak ya başlarına ya da yakınlarına konacak bir felakete uğrayıp duracaklardır. ALLAH sözünden dönmez.

Bir Kur'ân ki, onunla dağlar yürütülse veya onunla yer parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa (o yine bu Kur'an olurdu). Fakat emir bütünüyle Allah'ındır. İman edenler, kâfirlerden ümit kesip daha anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, elbette insanların hepsine toptan hidayet buyururdu. O küfürde direnenlerin kendi sanatlarıyla başlarına musibet inip duracak, ya da yurtlarının yakınına konacak. Nihayet Allah'ın vaadi gelecek. Muhakkak ki, Allah vaad ettiği zamanı şaşırmaz.

Bir kur'an, onunla dağlar yürütülse veya onunla Arz parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa!.. Fakat bütün emir Allahın, daha iyman edenler, kâfirlerden ümidi kesip anlamadılar mı ki Allah dilese idi elbette insanlara hep birden hidayet buyurdu, o küfredenler onların kendi san'atlar ile başlarına musîbet inip duracak veya hud yurtlarının yakınına konacak, nihayet Allahın va'di gelecek, her halde Allah miadını şaşırmaz

(Resûlüm!) Eğer Kur’ân ile dağlar yürütülseydi veya (onun okunması esnasında, Allah’ın haşyetinden) yeryüzü parçalansaydı yahut onunla ölüler (diriltilip de onlarla) konuşturulmuş olsaydı (bile, o kâfirler yine de inatlarından dolayı îmân etmezlerdi). Bütün işler (de hüküm vermek sadece) Allah’a aittir. Îmân edenler hâlâ (şu gerçeği) anlamadılar mı ki, şâyet Allah dileseydi (insanların irâdesine müdahalede bulunup, onları zorla îmâna getirirdi de bu şekilde) bütün insanları hidâyete erdirirdi. (Lâkin Allah, imtihân gereği insanların hak-bâtıl tercihlerinde, cüz’î irâdelerine müdahalede bulunmaz.) O inkârcıların kendi yaptıkları (kötülükler) yüzünden başlarına durmadan bela inecek veya yurtlarının yanı başına düşecek ve bu hâl Allah’ın vaadi (olan ölüm ya da kıyamet vakti) gelip çatıncaya dek sürecek. Allah vaadinden asla dönmez!

Kendilerine bahşedilen cüz’î irâdeleri ile Allah Teâlâ’nın emrine/rızasına göre hareket etmeyi tercih edenler, O’nun rahmetine ve cennetine nâil olurl... Devamı..

Kur'an'la dağlar yürütülseydi veya onunla yeryüzü yarılıp parçalansaydı veya onunla ölüler konuşturulsaydı yine de bir şey değişmezdi. Hayır! Bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki Allah tercih edecek¹ olsa bütün insanları hidayete iletir. Yaltaklanmalarından dolayı gerçeği yalanlayan nankörler bela ile karşı karşıya kalıp duracaktır. Veya evlerinin yanı başına inecek. Allah'ın va'dı gelinceye kadar bu böyle sürüp gidecektir. Kuşkusuz Allah sözünden dönmez.

1- İnsanlara dilediğini seçme hakkı veren Allah\tır. Allah, istese bu hakkı vermez ve insanın inanmaktan başka seçeneği olmazdı. 2- Yaltaklanmak ola... Devamı..

Bir Kur'an ki eğer onunla dağlar (yerlerinden koparılıb) yürütülseydi veya onunla yer parça parça edilseydi, yahud onunla ölüler konuşdurulsaydı (İşte o, ancak bu kitâb-ı kerîm olurdu). Fakat bütün emir (ve kudret-i mutlaka) yalınız Allahındır. îman edenler haalâ şu hakikati bilmediler mi ki Allah dileseydi elbette insanların hepsine birden hidâyet ederdi. O kâfirler (e gelince:) Allahın va'di (erişinceye) kadar kendi sun (-u taksıyrleri, küfürleri, kötü amel) leri yüzünden ya ansızın başlarına büyük belâ çatıb duracak, yahud (o belâ) yurdlarının yakınına konacakdır. Şübhesiz ki Allah va'dinden dönmez.

Hem doğrusu bir Kur'ân ki, eğer kendisiyle dağlar yürütülseydi veya onunla arz parçalansaydı veya onunla ölüler konuşturulsaydı (onlar yine îmân etmezlerdi)! Fakat bütün emirler Allah'a âiddir. Îmân edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dileseydi bütün insanları elbette hidâyete erdirirdi. İnkâr edenler ise, onlara kendi yaptıkları (isyanlar) yüzünden belâ gelmeye devâm edecek veya (o belâ) yurtlarının yakınına inecektir. Nihâyet Allah'ın (mü' minlere olan) va'di (Mekke'nin fetih zamânı) gelecektir. Şübhesiz ki Allah, va'dinden dönmez.

Ve eğer (geçmiş ilahi kitaplar içinden) okunan bir Kitapla dağlar (reaksiyona girip) yürütülseydi veya onunla yer (yolculuk mesafesi) kısalsaydı yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur’an olacaktı). Fakat (ey Resul! Bu konu dâhil) bütün işler (sana değil) Allah’a aittir. İnanmış olanlar hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah (herkesin zoraki iman etmesini) isteseydi, bütün insanlığı doğru yola iletebilirdi? (Fakat o, hiçbir kimseyi inanmaya zorlamaz; demek ki onların, irâdelerini özgürce kullanarak, bilerek ve isteyerek inanmalarını istiyor.) Ayrıca Allah’ın vaadi gelinceye kadar inkâr etmiş olanlara, kendi yaptıkları (kötülükler) yüzünden başlarına her an beklenmedik bir belâ (toplumsal ve ruhsal bunalımlar, siyâsî ve ekonomik çalkantılar, savaşlar ve benzeri felâketler) gelebilir veya (kendi yurtlarına olmasa bile o belâ) yurtlarının yakınına konabilir. Şüphesiz ki Allah (kendi elçisine ve mü’min kullarına yardım ve zaferle ilgili) verdiği söze muhalefet etmez.*

(*) Rivayet olunduğuna göre, Resûlullah Mekke kâfirlerine İslâm’ı anlattığı bir gün, müşriklerden Abdullah b. Ümeyye el-Mah-zûmî adında birisi dedi ki... Devamı..

Kur’an ile dağlar yürütülse yahut yeryüzü onunla parça parça edilse veyahut onun ile ölüler konuşturulsa idi (yine de inanmazlardı). İşlerin tümünü yönetmek ve yürütmek Allah’a aittir. İnananlar bu inkârcılardan (iman etme konusunda) ümitlerini halâ yitirmediler mi? Allah dileseydi insanların hepsini doğru yola iletirdi. İnkârcılar doğruları inkâr etmeye devam ettikleri sürece, Allah’ın vaat ettiği (kıyamet günü) gelinceye kadar, yaptıklarının karşılığında onlara bir felaket gelebilir yahut yakın bir zamanda yurtlarından olabilirler. Elbette ki Allah vaadinden dönmez.

İşte eğer Kur’an’la dağlar yürütülseydi, ya yeryüzü yarılsaydı, ya da onunla ölüler konuşturulsaydı bütün bunlar yalnız Allah’ın buyruğu ile olurdu. İnananlar bilmiyorlar mı ki eğer Allah dileseydi bütün insanları ne de olsa doğru yola iletirdi. Tanımazlara gelince, işlediklerinden dolayı Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar azap onların başlarına birdenbire inmekten, ya da bu azap evlerinin yakınlarına kadar sokulmaktan geri kalmıyacaktır. Allah verdiği sözden caymaz.

Eğer Kur/an ile dağlar yürütülse veya yer yarılsa veya ölüler söyletilseydi onlar yine inanmazlardı [²]. Belki her bir şey Allah/ındır [³]. Mü/minler onların imanlarından ümit kestiler? Allah dilese bütün nâsı hidayete erdirir [⁴]. Kâfir olanlar da Allah/ın vaadi [⁵] gelinceye kadar işlediklerine mukabil başlarına köklerini kazıyacak bir felâket gelmesinden veya yurtlarının yakınlarına o felâketin hulûliyle [⁶] dehşet sarmasından hâli olmayacaklardır. Çünkü Allah vaadinden caymaz.

[2] Yahut bir kitap olsa da onun okunmasıyle dağlar yü- rüse, yerler yarılsa, ölüler söyleseydi o kitap Kur'an olurdu.[3] Yani bunların hepsine kaadir... Devamı..

Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü yahut yeryüzünün parçalandığı veyahut da ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı (yine de inanmazlardı).⁹ Bilakis, bütün işler Allah’a aittir.¹⁰ İnananlar hâlâ anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, bütün insanları doğru yola/hidâyete erdirirdi?¹¹ Yaptıkları işler yüzünden inkâr edenlerin başlarına ani musibetler gelmeye veya yurtlarının/evlerinin yakınına konmaya devam edecektir. Allah’ın vaadi gelinceye kadar da sürecektir. Muhakkak ki Allah verdiği sözden dönmez.

9 İnanmayanların bahaneleridir. Krş. En’âm, 6/111 10 Mucizelerin failinin ancak Allah olduğuna vurgu vardır. 11 Buradan Allah’ın bütün insanları... Devamı..

Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine iman etmezlerdi). Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ bilemediler mi ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. Allah'ın kesin vaadi gelinceye kadar küfre sapanlara, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya (Peygamber, yakında Mekke'yi fethetmek için) yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.

Eğerkendisiyle dağların yerlerinden koparılıp yürütüldüğü veya yeryüzünün paramparça edildiği; yâhut ölülerin diriltilip konuşturulduğu bir kitap olsaydı, işte o, ancak bu Kur’an olurdu. Evet, her konuda olduğu gibi, mûcize gönderme konusunda da emretme ve karar verme yetkisi, yalnızca Allah’a aittir. O, gönlünü hidâyete kapamış olanların, dağların yürütülmesi, yerin parçalanması, ölülerin diriltilmesi gibi gözlere ve duyulara hitabeden mûcizeler görmekle iman etmeyeceklerini, etseler bile böyle bir imandan hayır gelmeyeceğini elbette biliyor. Bu yüzden de, Kur’an’ın ortaya koyduğu hakîkatleri kavramak sûretiyle, bilerek iman etmelerini istiyor. İşte bunu yaptıkları takdirde, o bekledikleri mûcizelerin, Kur’an mûcizesi yanında ne kadar basit, ne kadar sönük kaldığını görecekler ve o zaman kalpler, Allah’ın zikri olan Kur’an sayesinde sarsılmaz bir imana kavuşarak, gerçek anlamda huzur ve mutluluğu tadacaktır. O hâlde, müminlerin yapması gereken, Kur’an’ı okumak, öğrenmek, hayata yansıtmak ve tüm insanlığa duyurmak olmalıdır. Yine de inkârda diretenler olursa, onları inandırmak için mûcizeler peşinde koşmaya ne gerek var?
İman edenler hâlâ şu gerçeği anlamadılar mı ki, eğer Allah herkesin zoraki iman etmesini isteseydi, bütün insanlığı derhal doğru yola iletirdi? İletmediğine göre, demek ki onların, irâdelerini özgürce kullanarak, bilerek ve isteyerek iman etmelerini istiyor. Fakat eğer iman etmezlerse, Kur’an’ı inkâr etmekte direten bu zâlimlerin başına, yaptıkları kötülükler yüzünden toplumsal ve ruhsal bunalımlar, siyâsî ve ekonomik çalkantılar, büyük savaşlar ve benzeri felâketler... gibi büyük belâlar yağmaya, ya da kendi yurtlarına olmasa bile, yurtlarının hemen yakınlarına konmaya devam edecektir; ta Allah’ın vaadi olan ölüm veya kıyâmet vakti gelip çatıncaya kadar. Hiç kuşkusuz Allah, verdiği sözden asla caymaz.

Şayet Dağlar, bir kur’ân / okuyuş ile yürütülseydi veya Yeryüzü parçalansaydı yahut Ölüler konuşturulsaydı, yine de Emr / İş / Yetki topluca Allah’ındır. İman etmiş olanlar ümit kesip anlamadılar mı ki; “Şayet Allah dilerse, topluca İnsanlar’ı hidayete eriştirirdi”. Bir kâria’nın (büyük felaketin / belânın), özenerek yaptıkları sebebiyle inkâr etmiş olanlara isabet etmesi veya yurtlarının yakınına inmesi, devam eder durur; tâ ki Allah’ın vaadi gelir. Allah, Mîâd’den / Verilmiş Söz’den geri dönmez.

Eğer Kuran, mucize olarak dağları yürütse, yeryüzünü hurda haş etse, hatta ölüleri de konuştursa, yine de emri, Allah verirdi. " Acaba inananlar, istediği takdirde Allah'ın bütün insanlığı, toptan yola getirebileceğine dair ümitlerini mi yitirdiler. İnkarcı kesimi yaptıklarından dolayı her an kendilerini bir çarpan tehdidinde hissederler. Hattâ bu çarpanın evlerine yakın bir yere düşeceğinden korkarlar. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Çünkü Allah'ın zamanlaması hiç şaşmaz...

Eğer, kendisiyle birlikte dağların yürütüldüğü veya yerin yarıldığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı yine de bütün işler Allah’a ait olurdu. Hâlâ anlamadılar mı? Müminler bilmezler mi ki Allah dileseydi bütün insanlara hidayet ederdi. Allah’ın vaadi gelinceye kadar inkâr edenlere yaptıklarından dolayı isabet edecek felaketler geri durmaz yahut yurtlarının etrafına konar da kurtulamazlar. Allah sözünden asla caymaz.

Okunan bir (kitapla) dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı veya onunla ölüler konuşturulsaydı (o kitap yine bu Kur’an olurdu). [*] Fakat bütün işler, Allah’a aittir. İman edenler (şunu) bilmediler mi: Allah dileseydi bütün insanları doğru yola ulaştırırdı! [*] Allah’ın vaadi gelinceye kadar kâfir olanlara, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir bela [*] gelmeye devam edecek veya o (bela) evlerinin yakınına inecek. Allah vaadinden (sözünden) dönmez. [*]

Bu ifade müşriklerin mucize istekleri bağlamında şöyle de anlaşılabilir: “Bu Kur’anla dağlar yürütülseydi, yeryüzü yarılıp parçalansaydı veya ölüler k... Devamı..

(O kâfirler): “Keşke dağların kendisiyle yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı.” (diyorlar.)¹ Ama tam tersine; (bu) işlerin tümü Allah’a aittir. Îman edenler eğer Allah dilerse, insanların tümünü hidâyete ulaştıracağını hâlâ anlamadılar mı? Allah’ın va’di gelince, yaptıklarından dolayı çok şiddetli bir belâ,² ya kâfirlerin başına isabet edip duracak veya yurtlarının yakınına inecektir. Şüphesiz Allah, verdiği sözden asla dönmez.³

1 Âyetin bu bölümü: “Eğer Kur’an ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, (kâfirler yine de inanmazlardı...)... Devamı..

[Onlar] kendisiyle dağların yürütüldüğü, yeryüzünün yarılıp açıldığı, ölülerin konuşturulduğu [ilahî] bir metin [dinlemiş olsalardı ona da inanmazlardı]! ⁵⁴ Oysa, olacak olan her şeye karar verme gücü yalnızca Allah’a aittir. ⁵⁵ Peki, inananlar hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah öyle olmasını dileseydi bütün insanlığı doğru yola yöneltirdi? ⁵⁶ Fakat, o hakkı inkara şartlanmış olanlara gelince, işledikleri kötülüklerden ötürü, böylelerinin başlarına her an beklenmedik bir felaket çullanmaktan ya da yurtlarının yanına-yakınına inmekten geri kalmaz, ⁵⁷ tâ ki Allah’ın verdiği söz yerine gelinceye kadar; gerçek şu ki, Allah verdiği sözü yerine getirmekten asla geri durmaz!

54 Parantez içinde yaptığımız ilave açıklamalar Taberî ve Zeccâc’ın ayete ilişkin tefsirlerine dayanmaktadır (Râzî’nin kaydettiğine göre ve yine Zeccâ... Devamı..

Eğer bu kendisi ile dağların yürütüldüğü veya yeryüzünün yarılıp parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kuran olsaydı! Zaten bütün bu olaylar Allah’ın koyduğu yasalar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Peki, iman edenler, ‘Allah isteseydi bütün insanları doğru yolda toplardı’1 gerçeğini kavrayıp da ısrarından hala vaz geçmediler mi?2 Ama gerçeği örtbas eden kâfirlerin yapıp ettiklerinden dolayı başlarından bela eksik olmayacak ya da yanı başlarında dönüp duracak ki Allah’ın (iman edenlere) verdiği zafer sözü geçekleşsin. Zira Allah verdiği vaat/sözden asla dönmez.3, 110/99, 16/37, 28/56, 217/89-99, 33/194, 22/47, 30/7

Eğer kendisi hürmetine[¹⁹⁷⁰] dağların yürütüldüğü, yeryüzünün paramparça edildiği, ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı, (o, bu Kur’an olurdu).[¹⁹⁷¹] Bilakis, iş ve oluş tümüyle Allah’ın yasasına bağlıdır: Peki mü’minler, ‘Allah isteseydi bütün insanları hidayete erdirirdi’ gerçeğini anlayıp da (herkesi mü’min yapma) sevdasından hâlâ vazgeçmediler mi?[¹⁹⁷²] Ama inkârda ısrar edenlere gelince: Yapıp ettikleri onların başından fâcia ve felaketi eksik etmeyecektir;[¹⁹⁷³] ya da yurtlarının yanı başına ansızın konuverecektir, ta ki Allah’ın verdiği söz yerini bulsun: Çünkü Allah sözünden asla caymaz.

[1970] Yani: “sırf bu vahye inansınlar diye birtakım ilâhî kudret delilleri vesile kılınsaydı..” [1971] Veya: “Keşke... olsaydı (ama, olmadı ve asl... Devamı..

(Ey Muhammed, senden mucize isterler oysa) Bir Kur'an (okunan bir kitap) ki, on unla eğer dağlar yürütülse, yer parçalansa veya ölüleri diriltilip) konuşturulsaydı! (o kitap ancak Kur'an olurdu.. fakat kafirler böyle bir mucize karşısında bile yine iman etmezlerdi!) Bütün emir -ve mutlak kudret- ancak Allah’ındır! (Allah Teala, rahmetine küfreden, nimetine nankörlük eden o kafirleri basiretten yoksun bıraktıkça, onlar bu mucizeleri de Kur'an yerine başka sebeplere bağlarlardı) İman edenler anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi! (Fakat böyle bir iman zorlama iman olurdu ki bunu dilememiş ve onları hür irade sorumluluğu ile imtihana tabi tutmuştur) O kafirlere gelince, Allah’ın (azap) va'di erişinceye kadar, -küfürleri ve kötü amelleri yüzünden ya ansızın başlarına büyük bir bela çatacak veya o bela, yurtlarının yakınına konacaktır, Şüphe yok ki Allah, va'dinden dönmez.

Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsa yine de bütün emir yalnız Allah’ındır. İman edenler hâla (o kafirlerin yola gelmeyeceklerinden ) ümitsiz olmadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. Allah’ın va’di yerine gelinceye kadar, inkâr edenlere yaptıkları işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket gelecek veya o felaket yurtlarının yakınına inecektir. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.

Ve eğer bir Kur'an ki, onunla dağlar yürütülmüş veya onunla yer parçalanmış veya onunla ölüler söyletilmiş olsa idi işte bu Kur'an ile olmuş olurdu. Fakat bütün emir Allah'ındır. İmân edenler anlamadılar mı ki, Allah Teâlâ dileyecek olsa idi elbette bütün insanları hidâyete erdirirdi. Kâfirlere gelince onlara kendi kötü amelleri sebebiyle bir felaket isabet edip duracaktır. Veya Allah'ın vaadi gelinceye değin o felaket yurtlarının yakınında hulûl edecektir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ verdiği söze muhalefet etmez.

Eğer dağları yürütecek, yeri param parça edecek, ölüleri bile konuşturacak bir kitap olsaydı, işte o, bu Kur'ân olurdu! Bu müminler hâlâ öğrenmediler mi ki Allah dileseydi bütün insanları hidâyet eder, doğru yola koyardı. O kâfirlerin kendi yaptıkları işler sebebiyle başlarına durmadan bela inecek veya ülkelerinin hemen yanıbaşına düşecek ve bu hal Allah'ın vaad ettiği kıyamet gelinceye dek sürecek. Allah asla sözünden caymaz. [46, 27; 21, 44; 14, 47]

Ne var ki Allah böyle yapmadı. Bu mevcut durumu takdir buyurdu. Çünkü emir ve hüküm yalnız O’nundur. Bu âyette bel edatının ifade ettiği idrab mânası,... Devamı..

Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yahut arzın parçalandığı, yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı!.. Hayır, bütün işler Allah'a aittir. İnananlar hala anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, bütün insanları yola iletirdi? Yaptıkları işler yüzünden inkar edenlerin başlarına ani bela(lar) gelmeğe devam edecek, yahut yurtlarının yakınına konacak (yahut sen onların yurtlarının yakınına konacaksın), Allah'ın va'di gelinceye kadar bu böyle sürüp gidecektir. Allah sözünden caymaz.

Eğer Kur'ân ile dağlar yürüse, yer yarılub nehirler çıksa, öüler dirilüb tekellüm itseler (yine onlar îmân itmezler) Belki kâffe-i umûr Allâh Te'âlâ'ya râci'dir. Allâh Te'âlâ murâd buyursa cemi' nâsa hidâyet ideceğini mü'minler bilmezler mi? Kâfirler, işledikleri a'mâl-i kabîhaları sebebiyle başlarına gelecek belâlardan kurtulamazlar ve yâhud o belâ, onların ikâmetgâhlarına yakın bir yere nâzil olur, hattâ Allâh'ın va'di gelir. Tahkîk Allâh Te'âlâ va'dinden halef itmez.[¹]

[1] Mekke müşrikleri bir gün Rasûl-ü Ekrem efendimize: "Eğer bizim sana tâbi' olmamızı ister isen Mekke dağlarını yerlerinden yürüt ve yerden nehirler... Devamı..

Kur’an’la dağlar yürütülseydi, yer yarılsaydı, ya da ölülerle konuşulsaydı[*]... Hayır! Her iş Allah’ın elindedir. İnanıp güvenenler bilmiyorlar mı ki eğer Allah tercih etseydi, bütün insanları yola getirirdi. Ayetleri görmezlikten gelenlerin yaptıkları sebebiyle başlarına ya da yakınlarına büyük bir şey gelince, işlediklerinden dolayı Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar azap onların başlarına birdenbire inmekten ya da bu azap evlerinin yakınlarına kadar sokulmaktan geri kalmayacaktır. Allah sözünden dönmez.

[*] Ayet Kur'an'dan olağanüstü olaylara ve mucizelere neden olabilecek bilgiler beklentisi olanların durumunu anlatıyor.

Kur'an ile dağlar yürütülse veya yeryüzü parçalansa yahut ölüler konuşturulsa... Bilakis, bütün emir Allah'ındır. İman edenler bilmiyorlar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola iletebilirdi. Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden dönmez.

Eğer bu Kur'ân kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı, ölülerin konuşturulduğu bir kitap olsa, onlar yine inanmazdı. Fakat emir ve irade bütünüyle Allah'ındır. İman edenler daha anlamadı mı ki, Allah dileseydi bütün insanlara hidayet nasip ederdi? İşleye işleye sanat haline getirdikleri kötülükler yüzünden, en sonunda Allah'ın vaadi erişinceye kadar o kâfirlerin başına felâketler inmeye devam edecek yahut yurtlarının yakınına kadar ulaşacaktır. Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez.

Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an mı olsaydı! Hayır, iş ve oluşun tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ ümidi kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara tümden hidayet verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu halinde başlarına gülle-tokmak türünden belalar inmeye devam edecek yahut o belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah'ın vaadi gelinceye değin. Allah, vaadine asla ters düşmez.

daħı eger bayıķ ķur’ān ola-dı kim yüridildi anuñ-ile ŧaġlar yā kesinildi anuñ-ile yir yā söylendi anun-ıla ölüler belki Tañrı’nuñdur iş [129a] hep pes bilmedi mi anlar kim įmān getürdiler kim eger dilese-di Tañrı ŧoġru yol göstere-di hep daħı hemįşe olalar anlar kim kāfir oldılar irer anlara andan ötürü kim işlediler döġici 'aźāb yā iner yaķın sarāylarına tā gele Tañrı va'desi bayıķ Tañrı ħilāf eylemez va'deyi.

Daḫı eger bayıḳ Ḳur’ān ola‐dı kim yaradıldı anuñla ṭaġlar, ya kesinildianuñla yirler, ya söylendi anuñla ölüler. Bel ki Tañrınuñdur buyruḳ.

Əgər Qur’anla dağlar hərəkətə gətirilsə, yaxud yer parçalansa və ya ölülər danışsaydılar (onlar yenə də iman gətirməzdilər). (Və ya əgər aləmdə bir kitab olsaydı və onun səbəbi ilə dağlar yerindən qopardılıb hərəkətə gətirilsə, yaxud yer parçalansa və ya ölülər dirilib danışsaydılar, o kitab mütləq bu Qur’an olardı). Bütün işlər yalnız Allahın ixtiyarındadır. Məgər iman gətirənlərə bəlli olmadımı ki, əgər Allah diləsəydi, bütün insanları hidayətə (doğru yola) yönəldərdi? (Və ya mö’minlər kafirlərin iman gətirmələrindən ümidlərini üzüb bilmədilərmi ki, doğru yolu tutmaq da, ondan çıxmaq da Allahın əlindədir?). Kafirlərə gəldikdə Allahın və’di (Məkkənin fəthi) yerinə yetənədək etdikləri əmələ görə onlara bir bəla üz verməkdə davam edəcək, yaxud yurdlarının yanında dayanıb duracaqdır. (Və ya: “Ya Rəsulum! Sən öz əshabən və ordunla onların yurdunun yaxınlığında dayanıb duracaqsan”). Həqiqətən, Allah Öz və’dinə xilaf çıxmaz!

Had it been possible for a Lecture to cause the mountains to move, or the earth to be torn asunder, or the dead to speak, (this Qur’an would have done so). Nay, but Allah's is the whole command. Do not those who believe know that, had Allah willed, He could have guided all mankind? As for those who disbelieve, disaster ceaseth not to strike them because of what they do, or it dwelleth near their home until the threat of Allah come to pass. Lo! Allah faileth not to keep the tryst.

If there were a Qur´an with which mountains were moved, or the earth were cloven asunder, or the dead were made to speak, (this would be the one!) But, truly, the command is with Allah in all things!(1847) Do not the Believers know, that, had Allah (so) willed, He could have guided all mankind (to the right)? But the Unbelievers,- never will disaster cease to seize them for their (ill) deeds, or to settle close to their homes, until the promise of Allah come to pass, for, verily, Allah will not fail in His promise.(1848)

1847 Everything is possible and in Allah's power. His Plan is beneficent and allembracing. But it is not for His creatures to dictate to Him, or dema... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.