Felemmâ żehebû bihi veecme’û en yec’alûhu fî ġayâbeti-lcubb(i)(c) veevhaynâ ileyhi letunebi-ennehum bi-emrihim hâżâ vehum lâ yeş’urûn(e)
Nitekim vaktâki (hain kardeşleri) onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca karar verdikleri zaman, Biz ona (Hz. Yusuf'a şöyle) vahyettik: "Andolsun sen onlara, kendileri (şuursuz vaziyette gelişmelerin) farkında değilken, bu yaptıkları (kötü) işlerini (ve hıyanet girişimlerini tek tek) haber verecek (ve mahcup edecek) sin."
Sonucu onu götürüp kuyuya atmaya hep beraber karar verdikleri zaman ona, andolsun ki farkında bile olmadıkları bir anda şu yaptıklarını haber vereceksin onlara diye vahyetmiştik.
Ne zaman ki, Yûsuf'u alıp götürdüler ve toplanıp onu, kuyunun dibine bırakmayı kararlaştırdılar. Biz de ona: “Andolsun ki, sen bir gün onların bu yaptıklarını, kendilerine farkına varmadıkları bir sırada, haber verceksin” diye vahyettik.
Onu götürüp, suyu çekilmek üzere olan bir kuyuya atmaya birlikte karar verdikleri zaman biz Yûsuf'a:
“Andolsun ki, sen onların bu planlarını, onlar farkında değillerken, kendilerine haber vereceksin” diye vahyettik.
Sonuçda onu götürdüklerinde ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca karar verdiklerinde biz de ona: "Andolsun sen, onların bu işlerini farkında olmayacakları bir sırada kendilerine bildireceksin" diye vahyettik.
Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine birlikte atmaya davrandıkları zaman, biz ona (şöyle) vahyettik: 'Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin.'
Nihayet kardeşleri, Yûsuf'u alıp götürünce, onu kuyunun dibine koymaya karar verdiler. Biz de Yûsuf'a şöyle vahyettik: “- Muhakkak sen onlara, hiç farkında değillerken bu işlerini haber vereceksin.”
Onu alıp götürdükleri, kuyunun derinliklerine koymak için toplandıkları zaman, (Biz onu koruduk) ve ona: “Sen, kardeşlerinin bu durumlarını onlara sonra haber vereceksin” diye vahyettik. Fakat kardeşleri bunun farkında değillerdi.
Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yûsuf'a, “Andolsun ki sen onların bu işlerini, onlar farkına varmadan kendilerine haber vereceksin” diye vahyettik.
Onu götürdüler, kuyunun dibine atmak üzere, toplanmışlardı, «Yaptıkları bu işi, sonra sen onlara söyliyeceksin, seni bilmiyecekler» diyerek Yusuf'a bildirmiştik
Nihayet (babalarını ikna ederek Yusuf'u yanlarına alıp yola çıktılar), kardeşleri onu götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman biz Yusuf'a: “Andolsun ki, gün gelecek sen, onların bu yaptıklarını (senin kim olduğunu) kavrayamayacakları bir anda kendilerine hatırlatacaksın!” diye ilham ettik. *
Yusuf'u oturup bir kuyunun derinliklerine bırakmayı kararlaştırdılar. Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik.
Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman biz de ona, “Andolsun, (senin Yûsuf olduğunun) farkında değillerken onların bu işlerini sen kendilerine haber vereceksin” diye vahyettik.
Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusuf'a: Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar (işin) farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik. *
Onu götürdükleri ve kuyunun dibine atmak için topluca karar verdikleri sırada biz ona: "(Üzülme) Onların bu yaptıklarını, hiç farkında olmayacakları bir anda onlara anlatacaksın," diye vahyettik*
Nihayet kardeşleri, Yusuf'u alıp götürdüler ve kuyunun dibine bırakmaya topluca karar verdiler. Biz de ona şöyle vahyettik: "Andolsun ki, sen onlara ilerde hiç beklemedikleri bir sırada bu yaptıklarını haber vereceksin".
Bunun üzerine vaktâ ki onu götürdüler ve kuyunun dibine koymağa karar verdiler, biz de ona şöyle vahyettik, kasem olsun ki sen onlara hiç farkında değillerken bu işlerini haber vereceksin
O'nu alıp götürdüler. Hep birlikte onu kuyunun dibine bırakmaya karar verdiler. O sırada Yûsuf'a: “Ant olsun onların bu yaptıklarını, bir gün gelecek yüzlerine vuracaksın.” diye vahyettik.
Nihayet vaktaki onu götürdüler, onu kuyunun dibine bırakmayı elbirlik kararlaşdırdılar. Biz de kendisine: «Andolsun ki sen onlara, hiç farkında değillerken, (bir gün) bu işlerini haber vereceksin» diye vahyetdik.
Nihâyet (kardeşleri) onu götürüp, kendisini kuyunun dibine bırakmaya hep berâber karar verdiklerinde (ona eziyet ettiler de biz) ona: “Şânım hakkı için, bu işlerini onlar hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine haber vereceksin!” diye vahyettik.
Kardeşleri Yusufu götürüp, kuyunun dibine atmak için bir araya geldiklerinde, haberleri olmadan (seni tanımadıkları bir zamanda), yaptıkları bu işi onlara mutlaka haber vereceksin diye Yusufa vahyettik.
Onlar Yusuf/u götürüp kuyu dibine bırakmaya karar verince yapacaklarını yaptılar. Biz de ona «— Onların bu işini ileride onlara haber vereceksin. Onlar ise seni tanımayacaklar» diye vahiy ettik.
Yusuf'u götürüp bir kuyunun derinliklerine bırakmayı kararlaştırdıklarında, biz ona, “Şüphesiz sen, farkında olmadıkları bir sırada, bu yaptıklarını onlara haber vereceksin” diye vahyettik.
Böylece, babalarını iknâ ederekYûsuf’u yanlarına alıp yola çıktılar.Onu götürüp kervanların uğrak yeri olan eski bir kuyunun içine atmaya karar verdiklerinde, büyük bir üzüntü ve endişe içinde olan Yûsuf’a şöyle vahyettik: “Ey Yûsuf! Sakın korkma, ümitsizliğe kapılma! Çünkü Biz seni buradan kurtaracak ve yüce makâmlara ulaştıracağız. Yıllar sonra, kardeşlerinle tekrar karşılaşacaksın. İşte o gün, onlarseni tanımadıkları için olup bitenlerin farkında bile değillerken, bu çirkin davranışlarını onlara haber vereceksin. O zaman, hepsi utanç ve pişmanlıkla başlarını öne eğip senden özür dileyecekler.”
(Kardeşleri,) onu götürüp kuyunun dibine atmaya karar verdikleri zaman Biz (Yûsuf’a): “Sen onlara bu yaptıklarını hiç beklemedikleri bir sırada mutlaka haber vereceksin.” diye vahyettik.1*
Ve böylece, o'nu kuyunun dibine atmaya karar verip yanlarında götürürlerken, kendisine “Gün gelecek [senin kim olduğunu] kavrayamayacakları bir anda bu yaptıklarını kendilerine hatırlatacaksın!” diye vahyettik. 16
Yusuf’u alıp götürdüler ve onu bir kuyuya bırakma hususunda fikir birliğine vardıklarında; biz de Yusuf’a “Şimdi onlar bunun farkında değil ama günü geldiğinde sen onlara bu yaptıklarını bir bir haber vereceksin” diye vahyettik. 12/89-90
İşte bu minval üzre, onu kuyunun derinliklerine atmada söz birliği etmiş bir hâlde yanlarında götürüyorlardı ki, Biz ona “(Bir gün gelecek) kendileri hiç farkında değilken onlara bu yaptıklarını bir bir haber vereceksin” diye ilham ettik.[1835]*
Vaktâ ki, Yusuf ile beraber gittiler ve O'nu kuyunun dibine atmaya müttefikan karar verdiler. Biz de O'na şöyle vahyettik: «Kasem olsun ki, sen onlara hiç farkında olmadıkları halde bu işlerinden elbette haber vereceksin.»
Derken kardeşleri onu alıp götürünce ve onu kuyunun dibine bırakma konusunda görüş birliğine varınca, Biz de Yusuf'a şöyle vahyettik: “Zamanı gelecek, onların hiç hatırlarına gelmediği ve seni hiç tanımadıkları bir sırada, kendilerine yaptıkları bu işi hatırlatacaksın. ”
Nihayet onu götürüp de kuyunun dibine atmağa topluca karar verdikleri zaman biz, Yusuf'a: "Andolsun sen onların bu işlerini, hiç farkında olmayacakları bir sırada kendilerine haber vereceksin!" diye vahyettik.
Su çukurunun görünmeyen yerine bırakmak için söz birliği içinde götürdükleri sırada Yusuf’un içine şunu vahyettik: “Bir gün, hiç beklemedikleri bir anda onlara, yaptıkları bu işi bildireceksin.”
Yusuf'u götürdüler, kararlaştırdıkları gibi onu bir kuyunun dibine bıraktılar. Biz de ona, onlara bu yaptıklarını haber vereceksin, fakat onlar seni tanımayacak diye vahyettik.
Yusuf'u götürdüklerinde, onu kuyu dibine bırakmaya karar verdiler. Biz de ona “Sen onlara bu yaptıklarını, farkında olmadıkları bir sırada haber vereceksin” diye vahyettik.
Onu götürüp kuyunun dibine koymaya karar verdiklerinde biz de ona şöyle vahyettik: Yemin olsun ki sen onlara, şu yaptıklarını hiç farkında olmayacakları bir sırada haber vereceksin."
pes ol vaķt kim ilttiler anı [120a] daħı ķaśd eylediler kim ķılalar anı dibine ķuyınuñ daħı vaḥy eyledük aña ya'nį yūsuf’a “ħaber viresin anlara işlerini uşbu ol ḥalde kim anlar bilmezler.”
(Qardaşları) onu (Yusifi) götürüb (çölə) apararkən onu quyuya atmaq üçün sözü bir yerə qoydular. Biz (Yusifə): “Sən (bir vaxt) onlara (qardaşlarına) özlərinin bu işi barəsində heç gözləmədikləri (səni tanımadıqları) halda xəbər verəcəksən!” – deyə vəhy etdik.
Then, when they led him off, and were of one mind that they should place him in the depth of the pit, We inspired in him: Thou wilt tell them of this deed of theirs when they know (thee) not.
So they did take him away, and they all agreed to throw him down to the bottom of the well: and We put into his heart(1646) (this Message): ´Of a surety thou shalt (one day) tell them the truth of this their affair while they know (thee) not.´(1647)*
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |