Velemmâ câe emrunâ necceynâ hûden velleżîne âmenû me’ahu birahmetin minnâ venecceynâhum min ‘ażâbin ġalîz(in)
Emrimiz gelince Hud'u ve onunla beraber bulunan inanmış kişileri, bizden bir rahmet olarak kurtardık ve onlara ağır bir azaptan necat verdik.
Nihayet (mü’minlere zafer, zalimlere hezimet) emrimiz(in vakti) gelince, tarafımızdan bir rahmet (ve inayetle), Hud’u ve onunla beraber iman eden (grubu) kurtardık. (Böylece) Onları ağır bir azaptan (şiddetli sıkıntılardan ve dehşetli baskılardan) çekip çıkardık (izzete ve devlete ulaştırdık).
Azap emrimiz gelince, Hûd'u ve onunla beraber inanmış olanları, kendi tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; ve böylece onları, ahiretteki ağır ve zorlu azaptan da kurtarmış olduk.
Planımız, azâbımız gerçekleştirilirken, Hûd'u ve onunla birlikte iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir cezadan kurtarmış olduk.
Emrimiz gelince Hud'u ve beraberindeki iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. Onları kaskatı bir azaptan koruduk.
Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hud'u ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık. Onları şiddetli-ağır bir azabtan kurtardık.
Helâk emrimiz gelince, bizden bir rahmet olarak Hûd'u ve beraberindeki müminleri kurtardık; hem onları çok ağır bir azabdan kurtardık.
Azap emrimiz geldiğinde Hûd ve onunla beraber inananları, Biz’den bir rahmet ile kurtardık. Onları, (kavmi tarafından onlara reva görülen) kaba bir azaptan da kurtardık.
Emrimiz gelince, Hûd'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik.
Buyrumumuz gelince, Hûd ile birlikte olan inananları rahmetimle kurtardık, kurtardık onları katı azaptan
Ve nihayet, (azap) emrimiz gelince (zalimleri helâk ettik), Hud'u ve onunla aynı inancı paylaşanları katımızdan bir koruma lütfuyla kurtardık; ayrıca kendilerini (ahiretteki) ağır ve zorlu azaptan (da) koruduk.
’Azâb emrimiz geldiği vakit rahmetimiz ile Hûd’ı ve îmân idenleri kurtardık ânlar galîz bir ’azâbdan kurtuldılar.
Buyruğumuz gelince, Hud'u ve beraberindeki inananları, rahmetimizle kurtardık. Onları çetin bir azabdan koruduk.
Helâk emrimiz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık.
Emrimiz gelince, Hûd’u ve onunla beraber iman edenleri katımızdan bir rahmetle kurtardık, böylece onları ağır bir azaptan da kurtardık.
Emrimiz gelince, Hûd'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik.
Emrimiz gelince Hud'u ve beraberindeki inananları bizden bir rahmetle kurtardık. Onları dehşetli bir azaptan kurtardık.
Ne zaman ki emrimiz geldi, Hud'u ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, ayrıca onları çok ağır bir azaptan da kurtardık.
Vaktâ ki emrimiz geldi, Hûdu ve maıyyetinde iyman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, hem onları galîz bir azâbdan kurtardık
Ne zaman ki (helâk) emrimiz geldi, Hûd’u ve beraberindeki îmân edenleri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık ve (ayrıca) onları (hakkı inkâr edenlerin uğrayacağı, âhiretteki şiddetli) ağır bir azaptan (da) kurtuluşa erdirdik.
Buyruğumuz gerçekleşince, Hûd'u ve beraberindeki iman edenleri Bizden bir rahmetle kurtardık. Onları şiddeti çok ağır bir azaptan kurtardık.
Vaktaki (azâb) emrimiz geldi. Hûd'ü de, maiyyetindeki mü'minleri de, bizden bir rahmet olarak, selâmete erdirdik, onları ağır azâbdan kurtardık.
Nihâyet emrimiz gelince, Hûd'u ve berâberindeki îmân edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtuluşa erdirdik ve onları şiddetli bir azabdan kurtardık.
Ve (o zalim ve azgın halkın helâki için) emrimiz gelince, Hûd’u ve onunla beraber iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle kurtardık ve onları (ahiretteki) ağır (ve zorlu) bir azaptan da kurtarmış (olacağ)ız. *
Azap emrimiz onlara geldiği zaman, bizden onlara bir rahmet olarak, Hud’u ve o’nunla birlikte iman edenleri, çok şiddetli bir azaptan kurtardık.
Buyruğumuz erişince Hud’u da, onunla birlikte olan inananları da, esirgeyiciliğimizden ötürü kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık.
Fermanımız gelince Hud/u onunla beraber iman getirenleri merhametimizle kurtardık. Onları ağır azaptan kurtardık.
Emrimiz gelince, Hûd’u ve onunla beraber inanmış olanları bizden bir rahmetle kurtardık. Onları ağır [ğalîz] bir azaptan kurtardık.
Buyruğumuz gelince, Hûd'u ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık ve onları çok ağır bir azaptan koruduk.
Ve nihâyet azap emrimiz gelince zâlimleri helâk ettik; Hûd’u ve beraberindeki müminleri ise, lütuf ve merhametimiz sayesinde kurtuluşa erdirdik ve kendilerini, âhiretteki şiddetli azaptan da kurtardık.
Bizim emrimiz geldiğinde bizden bir rahmet ile Hûd’u ve onunla birlikte inanmış kimseleri kurtardık. Onları çetin bir azaptan kurtardık.
Yıkım fermanımız gelince, Hûd'u ve yanındaki inananları, bir sevgi işareti olarak, o büyük felaketten kurtardık.
Azap emrimizi onların üzerine gönderince Hud’u ve onunla beraber olanları kurtardık! Böylece inananlar inkâr edenlerin üzerine yazılmış olan korkutucu azaptan kurtuldular.
(Azap) emrimiz gelince Hud’u ve onunla birlikte iman edenleri tarafımızdan bir merhametle kurtarmıştık. Biz onları ağır bir azaptan kurtarmıştık.
(Helâk) emrimiz gelince, Hûd’u ve onunla birlikte îman edenleri katımızdan bir rahmetle (helâkten) kurtardık.¹ (Hatta) onları çok daha şiddetli (olan âhiret) azabından da kurtardık.
Ve böylece, hükmümüz vaki olunca, ⁸³ Hûd’u ve o’nunla aynı inancı paylaşanları katımızdan bir koruma lütfuyla kurtardık; kendilerini [ahiretteki] ağır ve zorlu azaptan (da) kurtardık. ⁸⁴
Ve cezalandırma emrimiz gelince Hud’u ve onunla beraber iman edenleri katımızdan rahmet ve şefkatle kurtardık. Evet, onları berbat bir azaptan kurtardık. 10/103, 30/47, 40/51
(Azap) Emrimiz geldiğinde (şirk ve küfürde direnenler helak olurken) Hud'u ve onunla beraber iman etmiş olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. (Ayrıca) Onları (ahirette diğerlerinin uğrayacakları) ağır azaptan (cehennem azabından) da kurtuluşa erdirdik.
Ne zaman (onları helak) emrimiz geldi Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. (Kafirleri helak ederek) Onları (iman edenleri) ağır bir azaptan kurtardık.
Vaktâ ki emrimiz geldi. Hûd'u ve O'nunla beraber imân etmiş olanları Bizden bir rahmet ile kurtardık ve onları kaba bir azaptan da hâlâs ettik.
Emrimiz gelince Hud'u ve onunla beraber inanmış olanları bizden bir rahmetle kurtardık; onları katı bir azabdan kurtardık.
Vaktâ ki emrimiz (helâkleri hakkındaki hükmümüz) geldi. Hûd'ı, îmân idenlerle berâber tarafımmızdan rahmet ile ağır 'azâbdan kurtardık.
Emrimiz gelince Hud’u ve onunla birlikte olan müminleri, bizden bir ikram olarak kurtardık. Evet, onları ağır bir azaptan kurtardık.
Emrimiz gelince Hûd'u ve yanındaki müminleri rahmetimizle kurtardık. Onları çetin bir azaptan koruduk.
Emrimiz geldiğinde, Hud'u ve beraberindeki iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları kıyamet gününde ağır bir azaptan da kurtardık.
Emrimiz gelince, Hûd'u ve onunla birlikte iman etmiş olanları bizden bir rahmetle kurtardık. Biz onları çok ağır bir azaptan kurtardık.
daħı ol vaķt kim geldi buyruġumuz ķurtarduķ hūd’ı daħı anları kim įmān getürdiler anuñ-ile raḥmet-ıla bizden. daħı ķurtarduķ anları 'aźābdan ķalıñ.
Ol vaḳt ki ‘aẕābumuz geldi, Hūdı ḳurtarduḳ, Hūd‐ıla olan mü’minleri daḫı,bizüm raḥmetümüzle ve ḳurtarduḳ anları ulu ‘aẕābdan.
(Hud tayfasının məhvi barəsində) əmrimiz gəldikdə Bizdən bir mərhəmət olaraq Hudu və onunla birlikdə iman gətirənləri xilas etdik və onları şiddətli əzabdan qurtardıq!
And when Our commandment came to pass We saved Hud and those who believed with him by a mercy from Us; We saved them from a harsh doom.
So when Our decree issued, We saved Hud and those who believed with him, by (special) Grace(1554) from Ourselves: We saved them from a severe penalty.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |