Ve necceynâhumâ ve kavmehumâ mine-lkerbi-l’azîm(i)
İkisini ve kavimlerini, büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden (Firavun’un esaretinden) kurtarmıştık.
O ikisini ve kavimlerini, büyük bir felaket olan Firavuna kölelikten kurtardık.
Onları ve kavimlerini, büyük sıkıntılardan, kölelik felâketinden kurtardık.
Onları da kavimlerini de o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
Hem kendilerini, hem (kendilerine iman eden) kavimlerini o büyük felâketten, (suda boğulmaktan) kurtardık.
Onları ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
O ikisini ve kavimlerini, o büyük felaketten kurtardık.
Biz hem onları, hem dahi ulusunu, en büyük bir sıkıntıdan kurtardık
İkisini ve kavimlerini, büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
Her ikisini ve kavimlerini ’azîm bir felâketden kurtardık.
İkisini ve milletlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onları ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
İkisini ve halklarını o büyük felaketten kurtardık.
Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Hem kendilerini ve kavmlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık
Onları ve (îmân eden) kavimlerini, büyük bir sıkıntıdan (Firavun’un zulmünden) kurtardık.
O ikisini ve onlarla birlikte hareket eden halkı büyük sıkıntıdan kurtardık.
Hem onları, hem kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
İkisini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Çünki kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan (Fir'avun'un işkencesinden)kurtardık.
Her ikisini de onların halkını da o dehşetli sıkıntıdan (kölelik ve işkence azabından) kurtardık.
İkisini ve kavimlerini büyük bir beladan kurtardık.
Kendilerini de, uluslarını da büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
İkisini ve kavimlerini büyük bir tasadan kurtardık.
Biz her ikisini ve kavmini de çok büyük bir sıkıntıdan [kerb] kurtardık.
Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
Onları ve onların halkı olan İsrail Oğulları’nı Firavunun zulmünden koruyarak büyük bir felâketten kurtarmıştık.
O ikisini ve kavimlerini Çok Büyük Felaket’ten kurtardık.
Onları ve halkını büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onları ve kavimlerini büyük sıkıntılardan kurtardık!
Onları ve toplumlarını o büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
Onları ve toplumlarını o büyük (kölelik) sıkıntısından kurtardık.
o’nları ve kavimlerini büyük bir [kölelik] felaket[in]den kurtardık,
Onları ve kavimlerini büyük bir felaketten kurtarmıştık. 10/88...92
o ikisini ve onların kavmini büyük bir musibetten kurtarmıştık;
Hem onları, hem de kavimlerini o büyük sıkıntıdan (Firavunun zulmünden) kurtardık.
Ve ikisini de ve kavimlerini de pek büyük bir gamdan kurtardık.
Onları da, milletlerini de müthiş bir gaileden kurtardık.
Onları ve kavimlerini büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onları ve kavimlerini büyük belâdan kurtardık.
Onları ve halklarını da büyük bir üzüntüden kurtarmıştık.
O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.
Her ikisini ve kavmini o büyük dertten kurtardık.
Onları ve toplumlarını büyük sıkıntıdan kurtardık.
Biz ikkisiga ham ularning qavmiga ham katta tashvishdan najot berdik.
daħı ķurtarduķ ol ikiyi daħı ķavumlarını ulu ķayġudan ya'nį ġarķa yā benį isrāyil ķullıķları.
Ḳurtarduḳ ikisini, ḳavmlerini daḫı ulu muṣībet[den].
Onların hər ikisini böyük fəlakətdən (Fir’onun əsarətindən, yaxud suda boğulmaqdan) qurtardıq.
And saved them and their people from the great distress,
And We delivered them and their people from (their) Great Calamity;(4108)
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |