İnne hâżâ lehuve-lbelâu-lmubîn(u)
Şüphe yok ki bu, elbette apaçık bir sınamaydı.
Doğrusu bu, apaçık bir ibtila idi (ve Hz. İbrahim bu zor imtihanı geçmişti).
Şüphe yok ki, bu apaçık bir sınamaydı.
Bu, işte bu, açık bir imtihan, açık bir lütuf ve ihsandı.
Doğrusu bu apaçık bir imtihandı.
Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.
Muhakkak ki bu, açık bir imtihandı.
Hiç şüphesiz bu, büyük bir imtihandı. (O, imtihanı verince:)
Şüphesiz bu büyük bir imtihandır.
Bu açık bir sınavdır!»
“Şüphesiz bu apaçık ve zor bir imtihandı.”
105,106. "Sen ru’yâya inandın biz muhsinlere böyle mükâfât ideriz." didik. Âşikâr bir tecrübe idi.
Doğrusu bu apaçık bir deneme idi.
“Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.”
Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı.
103, 104, 105, 106. Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
Gerçekten bu apaçık bir sınavdı.
"Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." (dedik)
Şübhesiz ki bu açık bir ibtilâ, kat'î bir imtihan
Şüphesiz bu, (ezelî ve ebedî ilmi ile her şeyi hakkıyla bilen Allah tarafından, İbrâhîm’in ve oğlu İsmâil’in, ilâhî emirlere ne kadar itaatkâr olduklarını ve ne kadar yüksek kemâlâtlara sahip olduklarını, bütün beşeriyete izhâr etmek üzere yapılmış) apaçık (büyük) bir imtihândı.
Hakıykat, bu, apaçık ve kat'î bir imtihandı.
Bu, apaçık bir imtihandı.
103,104,105,106. Böylece (ikisi de) teslîm olup (İbrâhîm) onu alnının bir tarafı (yere gelecek şekilde, yanı) üzerine yere yatırınca, artık ona: “Ey İbrâhîm! Hakikaten rüyâya sadâkat gösterdin! İşte biz iyilik edenleri böyle mükâfâtlandırırız. Şübhesiz ki bu, gerçekten apaçık bir imtihandır!” diye seslendik.
106, 107. “Şüphesiz bu, (İbrahim’in kendi oğlunu kesmeye imkân vermememiz) açık bir nimet (ihsandır). Ve ona (bu fedakârlığına karşılık) fidye olarak büyük bir kurban verdik. *
Bu olay İbrahim için açıkça bir imtihandı.
Çünkü bu, açıktan açığa bir sınama idi."
Hakikaten en beliğ bir imtihan işte budur.
Hiç şüphesiz bu apaçık bir imtihandı [belâ’û].
Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.
Doğrusu, bu gerçekten müthiş bir imtihândı! Ve İbrahim, en değerli varlığını Allah yolunda fedâ edebileceğini göstererek bu imtihânı kazandı.
Bu, elbette Açıkça Sınav’dır.
Anlaşılacağı üzere bu, ciddî bir sınavdı.
"Bu apaçık bir imtihandı! Söylediğin sözün gerçeğiyle karşı karşıya bırakıldın! Böylece seni denedik!
Bu, apaçık bir imtihandı. [*]
Doğrusu bu, onun için çok açık bir imtihandı.
çünkü bu, gerçekten apaçık bir sınama idi. ⁴²
Gerçekten bu, apaçık ve zor bir sınavdı. 29/2
Hiç şüphesiz bu, elbet apaçık bir sınavdı.
Bu, gerçekten zor bir imtihandı. (Her ikisi de imtihanı kazanmıştı)
Şüphe yok ki bu, elbette apaçık bir imtihandır.
Bu, gerçekten pek büyük bir imtihandı. [53, 37]
Gerçekten bu, apaçık bir sınav idi.
"Bu, âşikâr bir imtihândır." diye nidâ itdik.
Gerçekten bu, yıpratıcılığı açık bir imtihandı[*].”
Bu, elbette apaçık bir imtihandı.
Hiç kuşku yok ki bu apaçık bir sınavdı.
"Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi."
Albatta, bu qurbonlikka amr qilishim aniq bir sinov edi.
bayıķ uşbu śınamaķdur bellü.
Taḥḳīḳ bu ulu ṣınamaḳdur, ulu belādur.
Şübhəsiz ki, bu, açıq-aydın bir imtahan idi.
Lo! that verily was a clear test.
For this was obviously a trial-
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |