Râgıb el-İsfehânî'nin el-Müfredât fî Garîbi'l Kur'ân eserinde;
S-k-l - ث ق ل
ثِقل ve خِفَّة birbirinin mukabili/karşıtıdır. Tartılan veya ölçülen her şeyin ağır basanına ثَقِيل adı verilir. Asıl olan, cisimler için kullanılmasıdır, fakat, manalar için kullanıldığına da rastlanır. Borç ve günâh kendisini ağırlaştırdı demek olan أَثْقَلَهُ الغُرْمُ وَالْوِزْرُ denmesi gibi. Allah buyurur ki: أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar? (52/Tûr 40).

İnsan için kullanılan ثَقِيل kelimesi, bazen yermek için kullanılır; örfte bu anlamı daha yaygındır, bazen de övmek için kullanıldığına rastlanır. Şairin şu sözü gibi:

تَخِفُّ اْلأرْضُ إذَا مَا زِلْتَ عَنْهَا *** وَتًبْقَى مَا بَقَيْتَ بِهَا ثَقِيلاً

حَلَلْتَ بِمُسْتَقَرِّ اْلعِزِّ مِنْهَا *** فَتَمْنَعُ جَانِبَيْهَا أنْ تَمِيلاَ

81- Sen çekip gittiğinde yer hafif kalır

Sen orada kaldıkça onun ağırlığı devam eder.

82- Oranın en yüksek yerini doldurmuşsun

Her iki tarafının da sağa sola koymasını önlüyorsun.

فِي أُذُنِهِ ثِقَل kulağında ağırlık var, iyi işitmiyor demektir. فِي أُذُنِهِ خِفَّةٌ kulağında hafiflik var, demek çok iyi işitiyor anlamına gelir. Bu, kendisine atılanı/yöneltileni kabul etmede ağırdan alıyor gibidir. Söz iyice işitilemediğinde ثَقُلَ الْقَوْلُ denir. Onun için kıyamet gününün sıfatı bağlamında denmiştir ki: ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ Göklerin ve yerin ağırlığını kaldıramayacağı bu olay (7/A’râf 187); وَأَخْرَجَتِ اْلأَرْضُ أَثْقَالَهَا Yeryüzü ağırlıklarını dışarı çıkardığı zaman (99/Zilzal 2). Bu çıkacak olan şey, onun hazineleridir dendiği gibi, haşir ve diriliş zamanında içinde bulunan insan bedenlerini dışarı atmasıdır da denmiştir.

Allah buyurur ki: وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَى بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ اْلأَنْفُسِ Bu hayvanlar, ancak ağır sıkıntıya katlanarak varabileceğiniz uzaklıktaki beldelere yüklerinizi taşırlar (16/Nahl 7); yani: Sizin ağır olan yüklerinizi.

Allah buyurur ki: وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالاً معَ أَثْقَالِهِمْ Onlar hem kendi yüklerini hem de kendi yükleriyle beraber başka yükleri taşıyacaklar (29/Ankebût 13); yani: Tıpkı kendilerini ağırlaştıran ve sevaptan geri bırakan günâhları gibi. لِيَحْمِلُوا أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ أَلاَ سَاء مَا يَزِرُونَ Böylece kıyamet günü hem kendi günâhlarını tümü ile, hem de hiçbir bilgiye dayanmaksızın sapıklığa sürükledikleri kimselerin günâhlarının bir bölümünü yüklenirler. Hayret! Ne fena bir yükün altına giriyorlar! (16/Nahl 25) âyeti gibi.

Yüce Allah’ın اِنْفِرُوا خِفَافاً وَثِقَالاً Kolayınıza da gelse zorunuza da gitse mutlaka sefere çıkınız (9/Tevbe 41) sözüne gelince, genç olsun, ihtiyar olsun; fakir olsun, zengin olsun; gurbette olsun, yerli olsun, çalışkan olsun, tembel olsun herkes bu savaşa katılmalıdır, şeklinde değişik görüşler vardır. Bunların hepsi de âyetin genel anlamına dâhildir. Çünkü, âyetin maksadı, zor olsun, kolay olsun her hâlde savaşa çıkmaya teşvik etmektir.

مِثْقَال ise, kendisiyle tartılan ağırlık birimidir ve ثِقَل den alınmıştır. Bu, her tür iş için kullanılan bir isimdir. Allah buyurur ki: وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ Bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz (21/Enbiyâ 47); فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرّاً يَرَهُ Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür; kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür (99/Zilzal 7-8); فَأَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَهُوَ فِي عِيشَةٍ راضِيَةٍ Kimin tartıları ağır gelirse; o hoş bir hayat içinde olur (101/Karia 6-7). Bu, hayırların çokluğuna işarettir. Yüce Allah’ın: وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ Kimin tartıları hafif gelirse (101/Karia 8) sözü ise, hayırların azlığına işarettir.

ثَقِيل ağır ve خَفِيف hafif kelimeleri iki şekilde kullanılır:

Birisi, müzayefe yoluyla: Bu, bir şeyin ağırlığı veya hafifliğinin ancak bir başkasına göre söylenmesidir. Bu nedenle bir şeyin, kendisinden daha ağır olanla karşılaştırıldığında hafif; kendisinden daha hafif olan ile karşılaştırıldığında ise, ağır kabul edilmesi doğru olur. Az önce geçen âyetin işaret ettiği de budur.

İkincisi, taş, çakıl gibi aşağıya çeken cisimler için ağır; ateş ve duman gibi yukarıya doğru çeken şeyler için de hafif kelimesinin kullanılmasıdır. اثَّاقَلْتُمْ إِلَى اْلأَرْضِ olduğunuz yere yığılıp kaldınız (9/Tevbe 38) âyetinde geçen ağırlık da bu türden bir ağırlıktır.