×

Hoşgeldiniz.

Kullanıcı

Şifre




Şifremi UnuttumKAYDOL
Ayarlar

 

Âl-i İmrân / 121

وَاِذْ غَدَوْتَ مِنْ اَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِن۪ينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ

Türkçe Transcript

Ve-iż ġadevte min ehlike tubevvi-u-lmu/minîne mekâ’ide lilkitâl(i)(k) va(A)llâhu semî’un ‘alîm(un)

Abdulbaki Gölpınarlı Meali

An o zamanı, hani insanları savaş yerlerine yerleştirmek için sabahleyin erkenden ailenden ayrılmıştın ve Allah duyuyordu, biliyordu bunu.

Abdullah-Ahmet Akgül Meali

(Ey Resulüm!) Hani Sen, (Uhud Muharebesi’nde) mü’minleri savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden evinden ve ailenden ayrılmıştın. Ki Allah (sizi her an takip eden ve her şeyi) hakkıyla İşiten, her şeyi Bilendir.

Abdullah Parlıyan Meali

Ey peygamber! Hatırla o günü ki; mü'minleri Uhud savaşı düzenine sokmak için, sabah erkenden evinden çıkmıştın. Allah konuştuklarınızı işitiyor ve her iki tarafın da durumlarını çok iyi biliyordu.

Ahmet Tekin Meali

Hani sen, sabah erkenden mü'minleri savaş mevzilerine yerleştirip savaş düzenine koymak için ailenden ayrılmıştın. Allah konuştuklarınızı işitiyor, yaptıklarınızı biliyordu.

Ahmet Varol Meali

Hani sen, mü'minleri çarpışma yerlerine yerleştirmek üzere erkenden ailenin yanından ayrılmıştın. Allah işiten ve bilendir.

121.İbnu Ebi Hatim ve Ebu Ya`la`nın Misver bin Mahrame`den onun da Abdurrahman bin Avf (r.a.)`tan rivayetlerine göre bu ve devamında gelen bazı ayeti kerimeler Uhud savaşı hakkında indirilmiştir.

Ali Bulaç Meali

Hani sen, mü'minleri savaşmak için elverişli yerlere yerleştirmek için evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir.

Ali Fikri Yavuz Meali

(Ey Rasûlüm), bir vakit erkenden Medîne'deki ailenden çıkmış, savaş için müminleri elverişli yerlere yerleştiriyordun. Allah, sözlerinizi işitir ve niyyetlerinizi bilir.

Bahaeddin Sağlam Meali

Hatırla o anı ki; sabahleyin evinden çıkıp müminleri savaş için uygun yerlere yerleştiriyordun. Ve Allah (konuştuklarınızı) işitiyor (ve iki grubun fikir ayrılığını) biliyordu.

Bayraktar Bayraklı Meali

Hatırla o günü, ey Peygamber, inananları savaş düzenine sokmak için sabah erkenden evinden çıkmıştın. Allah her şeyi işitendir; her şeyi bilendir.

Besim Atalay Meali (1965)

Hani, sen çarpışmak için, inanlılara bir yer ayırmak üzere sabahleyin evinden dışarı çıkmıştın ya, Allah işitici, Allah bilici

Cemal Külünkoğlu Meali

(Ey Muhammed!) Hani bir vakit, (Uhud muharebesinde) inananları savaş düzenine sokmak (ve savaşta duracakları yere yerleştirmek) için sabah erkenden ailenden/evinden ayrıldığında Allah (olup bitenleri) hakkıyla duyuyor ve biliyordu.

Ayette Uhud savaşı için Allah Resul’ünün okçu birliğini Uhud tepesine konuşlandırdığı gün anlatılıyor.

Cemil Said (1924)

[ Ayetin meali iki baskıda da bulunmuyor ]

Diyanet İşleri Meali (Eski)

Sen inananları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden evinden ayrılmıştın. Allah işitir ve bilir.

Diyanet İşleri Meali (Yeni)

Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaş mevzilerine yerleştirmek için, sabah erken ailenden (evinden) ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)

Hani sen sabah erkenden savaşmak için müminleri mevzilere yerleştirmek üzere ailenden ayrılmıştın. Allah her şeyi hakkıyla işitendir, bilendir.

Diyanet Vakfı Meali

Hani sen, sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın...-Allah, hakkıyle işiten ve bilendir.-

Edip Yüksel Meali

Hani sen, sabah erkenden ailenden ayrılarak inananları savaşta tutacakları noktalara yerleştiriyordun. Elbette ALLAH İşitir, Bilir.

Elmalılı Hamdi Yazır Meali

Hani sen sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işiten ve bilendir.

Elmalılı Meali (Orijinal)

Hani bir vakit erkenden ehlinden çıkmıştın mü'minleri muharebe için elverişli mevki'lere yerleştiriyordun ve Allah idi bir işiden, bilen

Emrah Demiryent Meali

(Resûlüm!) Hani, (vaktiyle) sen cihat için mü’minleri (uygun yerlere) yerleştirmek (ve istişare yapmak) üzere, ailenin yanından sabah erkenden ayrılmıştın. Allah, (muharebe ile ilgili olarak yapmış olduğunuz istişaredeki sözlerinizi) hakkıyla işiten ve (niyetlerinizi) bilendir.

Erhan Aktaş Meali

Hani! Sen, mü'minleri savaş düzenine sokmak için, sabah erkenden ailenden ayrılmıştın. Allah, Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir.

1. Mü\minler yalnız Allah\a tevekkül2 etsinler.

Hasan Basri Çantay Meali

Hani sen, mü'minleri muhaarebeye elverişli yerlerde ta'biye etmek üzere erkenden ailenden (Medîneden) ayrılmışdın, Allah hakkıyle işidendi, (her şey'i) kemâliyle bilendi.

Hayrat Neşriyat Meali

(Habîbim, yâ Muhammed!) Hani, mü'minleri (Uhud'da) savaş için mevzi'lere yerleştirmek üzere âilenden erkenden ayrılmıştın. Allah ise, Semî' (neler söylediğinizi işiten)dir, Alîm (ne düşündüğünüzü bilen)dir.

İlyas Yorulmaz Meali

İnananları savaş düzeninde, yerlerine yerleştirmek için sabah erkence evinden ayrılmıştın. Allah en iyi işiten ve her şeyi bilendir.

İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu

O gün sen erkenden, inananları şavaşta duracakları yerlere yerleştirmek üzere, seninkilerden ayrılıp yola çıkmıştın. Allah işticidir, bilicidir.

İsmail Hakkı İzmirli

Hani sen kıtal için [⁵] mü/minlere bir mahal [⁶] tertip etmek üzere bir sabah ailenin arasından ayrılmış idin. Allah sözlerinizi işitir, niyetlerinizi hakkiyle bilir.

[5] Uhut Gazvesinde, yahut Bedir ve Ahzap Gazvelerinde.
[6] Tâbiye mahalli olacaktır.

İsmail Yakıt

Hani sen, inananları savaş mevzilerine yerleştirmek için sabah erkenden evinden [ehlik] çıkmıştın.²⁹ Muhakkak ki Allah, Semî’dir, Alîm’dir.

29 Hz. Peygamber’in, Uhut Savaşı için gerekli harp düzenini bizzat sağlamak için evinden ayrılışını kastediyor.

Kadri Çelik Meali

Hani sen iman edenleri savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere sabah erkenden ailenden ayrılmıştın. Allah da işitendi, bilendi.

Mahmut Kısa Meali

Ey Muhammed, hatırla: Hani sen Müslümanları Uhud dağının eteklerindesavaşa elverişli mevzilere yerleştirmek üzere, sabah erkenden hanımlarınla vedalaşarak ailenden ayrılıp yola çıkmıştın.
Allah, bütün olup bitenleri işitmekte ve bilmekteydi.

Mahmut Özdemir Meali

Hani, Savaş için uygun yerlere Müminler’i yerleştirmek üzere ailenden erkence ayrıldın. Allah bilen işitendir.

Mehmet Çakır Meali

Hatırlarsın, hani o gün sen Müslümanları mevzilerine konuşlandırmak üzere sabahın köründe evden ayrılmıştın. Allah her şeyi bilip duyuyordu.

Mehmet Çoban Meali

Hani sen Müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için sabah erkenden ailenden ayrılmıştın. Rabbinizin bundan haberi vardı. Çünkü Rabbiniz her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.

Mehmet Okuyan Meali

Hani sen sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah duyandır, bilendir. [*]

Bu ayette Uhud savaşı öncesinde bir savaş stratejisi olarak Hz. Muhammed’in 50 okçuyu, Okçular Tepesi denen ve stratejik önemi olan bir tepeye yerleştirmek için evinden erken çıkışı hatırlatılmaktadır.

Mehmet Türk Meali

(Ey Muhammed!) Sen, mü’minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için sabah erkenden evinden (Uhud’a) doğru yola çıktığında, Allah her şeyi hakkıyla işitiyor ve biliyordu.¹

1 Bu iki ayette Uhud Savaşı hatırlatılmıştır. Bir Çarşamba günü müşrikler Ebu Süfyan kumandasında Medine civarında Uhud Dağına inmişlerdi. Rasulullah (s.a.v) Ashabı ile istişare etti. Abdullah b. Übeyy b. Selûlü de çağırmıştı. Abdullah ve Ensar’ın birçoğu; “Ey Allah’ın Rasulü Medine’de dur, çıkma, biz şimdiye kadar her hangi bir düşmana çıktıksa musibete uğradık ve fakat her hangi bir düşman da üzerimize geldiyse biz de onları musibete düşürdük, sen içimizde iken daha neler olur? Binaenaleyh bırak onları, şayet kalırlarsa fena bir mevkide kalmış olurlar ve eğer üzerimize gelirlerse erkekler yüz yüze harp eder, kadınlar, çocuklar da taşa tutarlar, kaçarlarsa fena halde perişan olur giderler” demişlerdi. Diğer bazıları da; “Şu köpeklere karşı çıkalım, kendilerinden korktuk zannetmesinler” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v): “Ben rüyamda gördüm etrafımda bir sığır boğazlanıyordu, bunu hayra yordum, kılıcımın ucunda bir gedik gördüm, bunu da bir hezimete yordum ve gördüm ki sanki ben muhkem bir zırhlı gömleğe gönderildim, bunu da Medine diye yorumladım. Re’yiniz olursa Medine’de kalır ve onları bırakırsınız.” buyurdu. Buna karşı Müslümanlardan “Bedir” savaşına yetişememiş olan ve Uhud günü şehadetleri mukadder bulunan bir takım sahabe; “Ey Allah’ın Rasulü! Bizi kesinlikle düşmanlarımızın karşısına çıkar” dediler ve bunda ısrar ettiler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) de zırhını giydi. Giyinince ısrar edenler; “Biz ne kötü bir iş yaptık, Rasulullah (s.a.v)’e vahiy gelirken ona karşı rey’imizde ısrara kalkıştık” diye pişman oldular. Bunun üzerine: “Ey Allah’ın Rasulü! Ne düşünüyorsan öyle yap” dediler, Rasulullah (a.s.) da: “Bir Peygambere zırhını giyince harp etmeden onu çıkarması yaraşmaz” buyurdu ve Cuma günü Cuma namazından sonra bin kişi ile çıkıp Uhud’a doğru hareket etti. (Elmalılı)

Muhammed Esed Meali

VE [hatırla o günü ey Peygamber], inananları savaş düzenine sokmak için sabah erkenden evinden çıkmıştın. ⁹⁰ Allah her şeyi işitiyor, her şeyi biliyordu,

90 Bu surenin birçok ayetinin konusunu oluşturan Uhud Savaşı’na yapılan bu atıf, bir önceki ayette işaret edilen öğüt ile bağlantılıdır: “Eğer zorluklara karşı sabreder ve Allah’a karşı sorumluluklarınızın bilincinde olursanız onların hileleri size hiçbir zarar veremez”. Bu ve bundan sonraki atıflar tarihsel arka plan bilgisi olmadan tam olarak anlaşılamayacağı için savaşın kısa bir tasvirini yapmak gerekir. H. 2. yılda Bedir’de uğradıkları korkunç bozgunun intikamını almak için Mekkeli putperestler, Müslümanlara düşmanlık besleyen birçok kabilenin de desteğini alarak bir sonraki yıl Ebû Süfyân kumandasında onbin kişilik bir ordu hazırladılar ve Medine üzerine yürüdüler. Onların Medine’ye yaklaştıklarını duyan Hz. Peygamber, H. 3. yılın Şevvâl ayında, savaşta benimsenecek stratejilerin tartışılacağı bir Savaş Konseyi topladı. Düşmanın emrindeki güçlü süvari kuvvetlerini dikkate alan Hz. Peygamber, Müslümanların Medine istihkamları gerisinde ve hatta gerekirse Medine’nin dar yol ve sokak içlerinde kalarak savaşmaları gerektiği görüşündeydi ve bu plan, Ashâb’ın bazı ileri gelenleri tarafından da desteklenmişti. Ancak, Konseye katılan Müslüman önderlerin çoğunluğu, ileri çıkıp düşmanı açık alanda karşılama görüşünde ısrar ettiler. Tüm toplumsal meselelerin karşılıklı mutabakat ile alınmış kararlara göre sonuçlandırılması gerektiğine dair Kur’an prensibine (bkz. 42:38 ve bu surenin 159. ayeti) uymak için Hz. Peygamber, çoğunluğun iradesine gönülsüzce boyun eğdi ve kendisini izleyenlerle birlikte Medine’nin yaklaşık üç mil uzağındaki Uhud Dağı’nın eteğindeki düzlüğe doğru yola çıktı. İslam ordusu binden daha az sayıda savaşçıdan oluşuyordu. Fakat Uhud yolunda Müslümanların gerçekten savaşmaya niyetli olmadıklarına inanmış görünen münafık Abdullah b. Ubeyy’in öncülük ettiği üçyüz kişinin firarıyla bu sayı daha da azaldı. Harbin başlamasından az önce Hz. Peygamber’in kuvvetleri arasında yer alan diğer iki grup -yani Evs kabilesinden Benû Seleme ve Hazrec kabilesinden Benû Hârise oymakları- sayıca az olmalarından dolayı Müslümanların savaştan uzak durmaları gerektiği mazeretine sığınarak cesaretlerini yitirip firarilere katılmak üzereydiler ki (3:122) son anda vazgeçip Hz. Peygamber’i takip etmeye karar verdiler. Yediyüz kişiden daha az savaşçıya sahip olan Hz. Peygamber, çekirdek gücünü dağı arkalarına alacak şekilde savaş düzenine soktu ve bütün okçularını -elli adet- düşman süvarisinin bir çevirme harekatına karşı kalkan oluşturması için yakındaki bir tepenin zirvesine yerleştirdi. Bu okçulara mevzilerini hiçbir şekilde terketmemeleri emredilmişti. Ardından Müslümanlar, Kureyş müşriklerinin çok üstün güçlerine karşı ölümü hiçe sayan bir saldırı başlatarak kesin bir üstünlük kazandılar ve onları bozguna uğrama noktasına getirdiler. Ancak tam o sırada savaşın kazanıldığına inanan ve ganimetlerdeki hisselerinin kaybolmasından korkan okçuların çoğu, koruyucu mevzilerini terk ederek Kureyş karargahının etrafındaki kalabalığa karıştılar. Bu fırsatı yakalayan Hâlid b. Velîd (bu savaştan az bir zaman sonra İslam’a girdi ve bütün zamanların en büyük Müslüman komutanlarından biri oldu) kumandasındaki Mekke süvarilerinin büyük bölümü geniş bir kavisle onları çevirdiler ve Müslüman kuvvetlerine arkadan saldırıya geçtiler. Okçuların korumasından yoksun olan ve iki ateş arasında kalan Müslümanlar çok sayıda kayıp vererek düzensiz bir şekilde geri çekildiler. Hz. Peygamber ve Ashâbı’ndan en sadık birkaçı, kendilerini ümitsizce savunmaya çalıştılar ve Hz. Peygamber ciddî şekilde yaralanarak yere düştü. Bunun üzerine bir nâra yükseldi: “Allah’ın Elçisi öldürüldü!” Müslümanların birçoğu koşuşturmaya başladı, hatta bazıları düşmandan eman dilemeye hazırlandılar. Ama Ömer b. Hattâb ve Talha’nın da aralarında bulunduğu Ashâb’dan birkaçı: “Ey müminler! Onsuz sizin hayatınızın ne anlamı var? O ölmüşse bırakın biz de ölelim!” diye bağırarak ümitsizliğin verdiği güçle Mekkelilere doğru fırladılar. Onların bu hareketi, aynı zamanda Hz. Peygamber’in yaşamakta olduğunu öğrenen diğer Müslümanlar arasında derhal bir yankı buldu: Toparlanarak düşmana karşı saldırıya geçtiler ve böylece günü kurtardılar. Ancak Müslümanlar bu şansı kullanamayacak kadar bitkin olduklarından düşmanın Mekke yönünde geri çekilmesiyle savaş bir galibi olmadan bitti. Ertesi gün Hz. Peygamber, Ashâbından yetmiş kişinin başında onları takibe başladı. Ancak Müslümanlar Medine’nin takriben sekiz mil güneyinde Hamrâ’ el-Esed adı verilen yere vardıklarında Mekkeliler’in diğer bir karşılaşmayı göze alamayacak hâlet-i rûhiyede oldukları ve hızla evlerine yöneldikleri görüldüğünden küçük Müslüman ordusu Medine’ye geri döndü.

Mustafa Çavdar Meali

Hani sen, müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek üzere sabah evinden ayrılmıştın. Olup biten her şeyi Allah işitiyor ve biliyordu. 2/190, 8/4

Mustafa İslamoğlu Meali

Hani, sabahleyin mü’minleri savaş düzenine sokmak için evinden çıkmıştın.[⁶⁵²] Allah da tarifsiz bir biçimde her şeyi duyuyordu, her şeyi biliyordu;

[652] Allah Rasûlü’nün okçu birliğini Uhud tepeciğine konuşlandırdığı gün kastediliyor.

Orhan Kuntman Meali

(Ey Muhammed "onların hileleri size asla zarar veremez" çünkü Rabbin size yardım eder, onları ise perişan eder, nitekim) Hani sen (Uhud savaşında) -müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek üzere- sabah erkenden evinden ayrılmıştın. (Kuvvetiniz az olduğu için endişeli idin) Allah, herşeyi hakkıyle işiten, herşeyi hakkıyle bilendir.

Osman Fırat Meali

Hani sen, erkenden ailenden ayrılmıştın, (Uhud’da) mü’minleri savaş mevzilerine yerleştiriyordun. Allâh da işitendi, bilendi.

Ömer Nasuhi Bilmen Meali

Hani bir vakit erkenden ehlinden ayrılmıştın. Mü'minler için savaşa elverişli mevziler hazırlıyordun. Ve Allah Teâlâ ise hakkıyla işiticidir, hakkıyla bilicidir.

Suat Yıldırım Meali

Hani bir vakit, ey Resulüm, sen ailenden sabah erken ayrılmış, müminlere savaş mevzileri hazırlamak için yola çıkmıştın. Allah, semî ve alîmdir (hakkıyla işitir ve bilir).

Buradan itibaren Uhud savaşı vesilesi ile birtakım ilâhî buyruklar, müminlere ebediyyen ders vermek üzere tescil ediliyor. Hicretin 3. yılında Kureyş, Müslümanlara göre çok daha üstün bir kuvvetle Medine’ye saldırdı. Savaş pek zorlu geçti. Müslümanlar galip gelmişlerdi ki Hz. Peygamber (a.s.)’ın talimatını unutma ve ganimet peşine düşme sonucu, durum değişti. Müslümanlar yetmiş kadar şehit verdiler. Gâlibiyet ortada kaldı. Allah’ın hikmeti, müminlere çeşitli dersler vermek istedi.

Süleyman Ateş Meali

Hani sen, erkenden ailenden ayrılmıştın, (Uhud'da) mü'minleri savaş üslerine yerleştiriyordun. Allah da işitendi, bilendi.

Süleyman Tevfik (1927)

Şunı da yâd iyle ki: Mü'minlere kıtâl içün mevki'lerini hazırlamak üzere 'ale's sabah ehlinden (hamenden) çıkdın, Allâh Te'âlâ her şeyi işidir ve bilir.[¹]

[1] Bu ve bunı müte'âkib olan altı âyet-i kerîme Uhud gazâsında vâki' olan ahvâle dâirdir. Hicretin üçünci senesinde Şevval'in ikinci Çharşenbe güni Ebû Süfyân kumandasında süvâri ve piyâde üçbin müşrik Uhud tarafına geldiler. Rasûlullah ashâbını toplayub müşâvere buyurdı. Kendileri, Medîne'de, düşmanın hücûm ve şehre duhûlüne intizâr idüb orada sokak muhârebesi yapmak re'yinde bulundukları halde Bedir gâzasında bulunamayan ashâb-ı kirâm Medîne'den çıkub düşmana hücûm re'yinde ısrâr iylediler. Bunun üzerine Hazret-i Rasûl hâne-i sa'âdete girerek silâhlanub çıkdı. Muhâcirîn ve ensârdan bin kişi ile düşmana karşı yürüdi. Münâfıklar reisi 'Abdullah ibni Übey kendi adamlarından üçyüz kişi ile yoldan döndi. Rasûlullah mütebâkî yediyüz kişi ile düşmanın karşısına vardı. 'Abdullah bin Cübeyr'i elli nefer okçı ile Uhud dağının gediğine ta'biye idüb, he ne olur ise olsun oradan ayrılmamağı, geçidi muhâfazayı ekîden tenbîh iyledikden sonra 'asker-i islâmın tertîb-i sufûfuna başladı. "Evs" kabîlesinden Benî Hâris sağ ve "Hazrec" kabîlesinden Benû Seleme'yi sol cenâhlara me'mûr buyurdılar. Düşmanın çoklığı ve münâfıkların yoldan geri dönmeleri cenâhlardaki kuvvetin korkarak geri dönmelerini mûcib oldı. Âtîdeki âyetde mezkûr iki tâife bunlardır.

Süleymaniye Vakfı Meali

Bir sabah evinden çıkmış, müminleri savaşacakları yerlere yerleştiriyordun. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır.

Şaban Piriş Meali

Hani sen, savaş için müminleri elverişli yerlere yerleştirmek üzere evinden ayrılmıştın. Allah işiten ve bilendir.

Ümit Şimşek Meali

Hani bir sabah erkenden ailenden ayrılmış, mü'minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için yola çıkmıştın.(22) Allah ise herşeyi işitiyor, herşeyi biliyordu.

(22) Bu âyetten itibaren Uhud Savaşı ele alınmakta ve bu vesileyle bazı önemli dersler mü’minlerin dikkatine sunulmaktadır. Bedir’de uğradıkları yenilginin intikamını almak üzere büyük bir kuvvet toplayan müşrikler, Hicretin üçüncü yılında Medine’ye saldırmışlardı. Müslümanlar, sayıca az olmalarına rağmen, kısa sürede üstünlüğü ele geçirmişler; ancak, savaşın sona erdiğini zanneden okçular, Hz. Peygamberin emrine rağmen yerlerini terk edince durum tersine dönmüştü. Münafıkların hal ve hareketleri de savaşın seyri içinde önem taşıyan hususlar arasındaydı; aslında, bu savaş, münafıkların o güne kadar bir ölçüde sakladıkları tereddüt ve düşmanlıkları da açığa vurması bakımından önem taşımaktaydı.

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Hani, sen ailenden erkenden ayrılmıştın da müminleri savaş için tutulması gereken noktalara yerleştiriyordun. Allah her şeyi çok iyi duyar, çok iyi bilir.

Eski Anadolu Türkçesi

daħı ol vaķt kim irte gittüñ ķavmuñdan; indüreseñ mü’minleri duraķ yirlere, çalış içün ya'nį uḥud śavaşı vaķtında. daħı Tañrı işidicidür bilicidür.

Satır Altı Meal (1534)

Ẕikr eyle ol vaḳtı ki göçdüñ ehlüñden, yaraḳlarduñ mü’minleri oturacaḳyirlere ṣavaş içün. Tañrı Ta‘ālā işidicidür, bilicidür.

Bunyadov-Memmedeliyev

(Ya Rəsulum!) Sən müharibədən ötrü mö’minlərə (əlverişli) mövqelər hazırlamaq üçün sübh vaxtı öz ailəndən ayrılıb (Mədinədən Ühüdə) getdiyin vaxtı (yadına sal)! Şübhəsiz ki, Allah (hər şeyi) eşidəndir, biləndir!

M. Pickthall (English)

And remember when thou settest forth at daybreak from thy housefolk to assign to the believers their positions for the battle, Allah was Hearer, Knower.

Yusuf Ali (English)

Remember that morning Thou didst leave Thy household (early) to post the faithful at their stations for battle:(442) And Allah heareth and knoweth all things:

442 The Battle of Uhud was a great testing time for the young Muslim community. Their mettle and the wisdom and strength of their Leader were shown in the battle of Badr ( 3:13 and note), in which the Makkan Pagans suffered a crushing defeat. The Makkans were determined to wipe off their disgrace and to annihilate the Muslims in Madinah. To this end they collected a large force and marched to Madinah. They numbered some 3,000 fighting men under Abu Sufyan , and they were so confident of victory that their women-folk came with them, and showed the most shameful savagery after the batde. To meet the threatened danger the Muslim Leader, Muhammad Mustafa , with his usual foresight, courage, and initiative, resolved to take his station at the foot of Mount Uhud , which dominates the city of Madinah some three miles to the north. Early in the morning, on the 7th of Shawwal, A.H. 3 (January, 625), he made his dispositions for battle. Madinah winters are notoriously rigorous, but the warriors of Islam (700 to 1000 in number) were up early. A torrent bed was to their south, and the passes in the hills at their back were filled with 50 archers to prevent the enemy attack from the rear. The enemy were set the task of attacking the walls of Madinah, with the Muslims at their rear. In the beginning the battle went well for the Muslims. The enemy wavered, but the Muslim archers, in disobedience of their orders, left their posts to join in the pursuit and share in the booty. There was also treachery on the part of the 300 "Hypocrites" led by Abdullah ibn Ubai, who deserted. The enemy took advantage of the opening left by the archers, and there was severe hand-to-hand fighting, in which numbers told in favour of the enemy. Many of the Companions and Helpers were killed. But there was no rout.

Among the Muslim martyrs was the gallant Hamza, a brother of the Prophet's father. The graves of the martyrs are still shown at Uhud. The Messenger himself was wounded in his head and face, and one of his front teeth was broken. Had it not been for his firmness, courage, and coolness, all would have been lost. As it was, the Prophet, in spite of his wound, and many of the wounded Muslims, inspired by his example, returned to the field next day, and Abu Sufyan and his Makkah army thought it most prudent to withdraw, Madinah was saved, but a lesson in faith, constancy, firmness, and steadfastness was learnt by the Muslims. (R).


Designed by ÖFK