25 Nisan 2024 - 16 Şevval 1445 Perşembe

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
A’râf Suresi 53. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satır Altı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Hel yenzurûne illâ te/vîleh(u)(c) yevme ye/tî te/vîluhu yekûlu-lleżîne nesûhu min kablu kad câet rusulu rabbinâ bilhakki fehel lenâ min şufe’âe feyeşfe’û lenâ ev nuraddu fena’mele ġayra-lleżî kunnâ na’mel(u)(c) kad ḣasirû enfusehum vedalle ‘anhum mâ kânû yefterûn(e)

Onlar, kitapta söylenenlerin gelip çıkmasını mı bekliyorlar ancak? Bir gün o söylenen şeyler, o sözlerin sonucu gelecek de evvelce onu unutanlar, gerçekten de Rabbimizin peygamberleri diyecekler, hak olarak gelmişlerdi; şimdi şefaatçilerden biri varmı ki şefaat etsin bize, yahut da tekrar dünyaya dönmemize imkan verilse de oradayken yaptığımız işlerden başka işler yapsak. Gerçekten de kendilerine yazık etmişlerdir, aslı yokken inanıp durdukları mabutla da onları bırakmış, kaybolup gitmiştir.

Onlar (hâlâ) Onun te’vilinden (özel yorumlanması gereken, gizemli ve gelecekle ilgili bazı ayetlerin haberlerinden) başkasına bakmazlar (İslam’ın esasına ve sorumluluklarına ilgi duymazlar) mı? (Kur’an’ın yorumlarını bırakıp aslına başvurmazlar mı? Oysa) Onun te’vilinin geleceği gün, daha önce Onu unutanlar, diyecekler ki: "Gerçekten Rabbimizin elçileri bize Hakkı getirmişlerdi. (Ama biz keyfimize kapılıp, Kur’an ayetlerinin kendisine değil, te’villerine uyarak Hakk’tan uzaklaşan kimselerdik.) Şimdi bize yardım edecek şefaatçiler var mıdır? Veya (keşke) geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını (hayırlı davranışları) yapsak (da Mevlâ’mıza yaransak!..)" Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, (din adına) uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.

Onlar ancak, o kitabın içindekilerinin gerçekleşmesini beklerler. Ne varki, o gerçek açıklandığı gün, onu vaktiyle umursamayan kimseler: “İşin doğrusu, Rabbimizin elçileri bize gerçeği söylemişlerdi! Şimdi bizden yana, aracılık yapacak kayırıcılarımız yok mu bizim? Yahut mümkün mü, hayata geri gönderilsek de, edip eylediklerimizden başka türlü davransak?” diyecekler. Gerçek şu ki; onlar böyle diyerek yalnızca kendilerini aldatmış olacaklar ve onların bütün bu boş hayalleri, yıkılıp kendilerini yüzüstü bırakacak.

İlle de, bunun sonucunun nereye varacağını bekleyerek, karar vermeyi ileri bir tarihe mi atıyorlar? Kur'ân'ın verdiği haberlerin ortaya çıkacağı gün, önceden bunu unutmuş olanlar,
"Rabbimizin Rasulleri bize gerekçeli, hikmete dayalı indirilen kitaplarla, toplumda hakça düzeni gerçekleştirmek için gelmişler. Bize şefaat edebilecek olan var mı ki, şefaatci olsalar? Yahut dünyaya geri döndürülmemiz mümkün mü ki, işlemeyi alışkanlık haline getirdiğimiz amellerden, hatalardan uzak durarak salih ameller işleyelim." derler. Onlar birbirlerini hüsrana uğrattılar, kendilerine, yazık ettiler. Uydurdukları tanrılar da, kendilerini ortada bırakıp kayboldu.

Onun haber verdiği sonuçlardan başka bir şey mi bekliyorlar? Onun haber verdiği sonuçların geldiği gün daha önce onu unutmuş olanlar: "Rabbimizin peygamberleri hakkı bildirmişlerdi. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler? Yahut geriye döndürülsek de daha önce yaptıklarımızdan farklı işler yapsak" derler. Onlar kendilerini zarara sokmuşlardır ve uydurdukları şeyler de yanlarından kaybolmuştur.

Onun tevilinden başkasına bakmazlar mı? Onun tevilinin geleceği gün, daha önce onu unutanlar, diyecekler ki: 'Gerçekten Rabbimizin elçileri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak.' Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.

O kâfirler, Allah'ın mükâfat ve cezası gerçek midir? diye ancak beklerler, Kıyamette bunların doğruluğu meydana çıkınca, daha önce dünyada onu unutanlar şöyle diyecekler: “- Gerçekten Rabbimizin Peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi şefaatçılardan hiç biri var mı ki, bize şefaatta bulunsunlar? Veya geri döndürülür müyüz ki, yaptığımız günahın gayri olan sevabı yapsak?” Gerçekten onlar, kendilerine yazık ve ziyan ettiler. Uydurmuş oldukları putlar da kendilerinden uzaklaşarak kaybolmuştur.

Onlar ancak o kitabın içindekilerinin gerçekleşmesini beklerler. O gerçekler geldiği gün, daha önce onu unutanlar derler ki: “Şüphesiz Rabbimizin elçileri hak ile gelmişlerdir. Bize şefaat edecek şefaatçiler yok mu veya daha önce yaptıklarımızın tersini yapabilir miyiz?” Şüphesiz onlar kendilerini zarara soktular. Ve iftira etmekte oldukları şeyler, onlardan kaybolup gitti.

Onlar onun gerçekleşmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Gerçekleştiği gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Doğrusu Rabbimizin peygamberleri gerçeği getirmişlerdir. Acaba bizim için şefaatçiler var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?” Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitti.

Onlar, yalnız sonunu mu beklerler, onun sonu geldiği gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: «Hak olarak, Tanrımızdan peygamberler gelmişti, bizleri kollayacak şefaatçi yok mudur? Ya da geri gönderilip dünyaya, yapmış olduğumuz şeylerden başka işler yapalım», onlar ziyan etti kendilerine, onlardan uzaklaştı iftira ettikleri

(O inkârcılar) O (hesap günün)ün gerçekleşmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, onu daha önce önemsemeyenler: “Rabbimizin resulleri (bize) gerçeği getirmişlerdi (ama biz yine de iman etmemiştik). Ah, keşke Allah katında sözü geçen ve kurtuluşumuz için aracılık edebilecek şefaatçilerimiz olsaydı da bizim adımıza şefaat etselerdi! Yahut daha önce yaptıklarımızdan farklı işler yapmak için (dünyaya) geri gönderilsek” diyecekler. Onlar cidden kendilerine yazık etmiş ve uydurdukları varlıklar (ilahlar) da onları yüzüstü bırakmıştır.

Âyâtımızın hakîkatini i’tirâf içün hâlâ intizâr idiyorlar ânın hakîkati anlaşıldığı gün şöyle feryâd iderler: "Rabbimizin rasûlleri bize hakîkati söylüyorlar idi. Bize şefâ’at iden kimse bulamıyacak mıyız ki dünyâya ’avdet idelim ve a’mâlimizin gayri sûretde ’amel idelim" Lâkin o vakit artık ilelebed hüsrânda kalacaklar ve tapdıkları putlar gâib olacak.

Kitap'ın haber verdiği sonuçtan başka bir şey mi bekliyorlar? Sonuç gelip çattığı gün, önceleri onu unutmuş olanlar, "Rabbimizin peygamberleri şüphesiz bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat etsin, yahut geriye çevrilsek de işlediklerimizin başka türlüsünü işlesek" derler. Doğrusu kendilerini mahvetmişlerdir, uydurdukları şeyler onları koyup kaçmışlardır.*

Onlar ise ancak, (“Görelim bakalım!” diyerek) Kur’an’ın bildirdiği sonucu (te’vilini) bekliyorlar. Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (İlâh diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır.

(Fakat) onlar, hesap gününün gerçekleşmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Önceden onu yok sayanlar gerçekleştiği gün derler ki: “Doğrusu rabbimizin elçileri gerçeği getirmiştir. Keşke bizim şefaatçilerimiz olsa da bize şefaat etseler veya (dünyaya) geri döndürülsek de yapmış olduğumuz amelleri başka türlü yapsak!” Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de (putlar) kendilerinden uzaklaşıp kayboldu.

(Fakat onlar), Onun tevilinden başka bir şey beklemiyorlar. Tevili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim şefaatçılarımız var mı ki bize şefaat etsinler veya (dünyaya) geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapalım? Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitti.  

 Tevil: Bir şeyi, varacağı yere vardırmak demektir. Âyetin ifadesine göre, dünya hayatına aldanan kâfirler, bu Kitab’a iman etmeyip «Bakalım sonu nere... Devamı..

Onun haberlerinin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Haberleri gerçekleştiği gün, onu daha önce önemsemeyenler, "Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişlerdi. Bizim için aracılık edecek bir şefaatçı var mı? Yahut, öncekinden farklı davranmak için geri gönderilsek," derler. Kişiliklerini yitirmişlerdir ve uydurdukları şeyler de onları terketmiştir.

İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (verdiği haberler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı, kaybolup gitti.

Onlar hele bakalım nereye varacak diye onun ancak te'vilini gözetiyorlar, onun te'vili geleceği gün önceden onu unutmuş olanlar şöyle diyecekler hakıkat rabbımızın Peygamberleri hakkı tebliğ etmişlermiş, bak şimdi bizim şefaatçilerden hiç biri var mı ki bize şefaat etsinler? Veya geri döndürülür müyüz ki yaptığımız işin gayrisini yapsak? Yok doğrusu nefislerine yazık ettiler ve o iftira ettikleri şeyler onlardan gaib olub gittiler

(O kâfirler) ancak onun tevilini (Kur’ân’ın, inkârcılar için tehdit içeren haberlerin gerçekleşmesini) mi bekliyorlar? Onun haber verdiği akıbet, (başlarına) geldiği gün, önceden onu unutanlar, “Hakikaten Rabbimizin peygamberleri (bize) gerçeği getirmişti. Şimdi bizim için şefaatçilerden (birileri) var mı ki bize şefaat etseler veya geri (dünyaya) döndürülür müyüz ki (daha önce) yapmış olduğumuzun başkasını yapsak?” derler. Hiç şüphesiz onlar kendilerine yazık ettiler ve (ilâh diye) uydurdukları (Allah’a ortak koştukları) varlıklar da kendilerinden uzaklaşıp kayboldu.

Onun verdiği haberin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Onun haberinin gerçekleştiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar diyecekler ki: “Gerçekten Rabb'imizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bir şefaatçi¹ var mıdır ki bize şefaatte bulunsun veya geri döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak.” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. Uydurdukları şeyler kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur.

1- Yardım edecek.

Onlar (kâfirler) onun te'vîlinden başkasını bekler mi? (Hayır). Onun haber verdiği akıbetin (başlarına) geldiği gün ise daha evvelden onu (o akıbeti) unutanlar diyecek (ler) ki; «Cidden Rabbimizin Peygamberleri hakkı (gerçeği) getirmişdir. Şimdi bizim için şefaatçilerden (kimse) var mıdır ki bize şefaat etsinler, yahud (dünyâye) döndürülür müyüz ki (evvelce) yapmış olduğumuzdan başkasını yapalım». Onlar kendilerine cidden yazık etmişlerdir. Uydurmakda devam etdikleri şeyler (putlar) da kendilerinden uzaklaşıb gaaib olmuşdur.

(Onlar o Kitâb'ın) haberinin (kıyâmetin) ortaya çıkmasından başka bir şey beklemiyorlar. O'nun haberi (o âkıbet) geldiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri (bize) hakkı getirmişler. Şimdi bizim şefâatçilerimiz var mı ki bize şefâat etsinler veya (dünyaya) geri döndürülür müyüz ki yapmakta olduklarımızdan başkasını yapalım?” (Onlar) gerçekten kendilerini hüsrâna uğratmışlardır ve uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitmiştir.

Onlar, yalnızca sonucu (kitapta azgınlara vaat edilen azabın gelmesini) bekliyorlar. Vaat edilen sonuç onların başına geldiği zaman, önceden o büyük günü unutanlar “Rabbimizin elçileri bize gerçek, doğru haberleri getirmişler, yeryüzünde aracılar (şefaatçiler) edindiklerimiz şu anda neredeler? Bize aracılık etseler ya veya yeryüzüne tekrar döndürülsek de, yaptıklarımızdan başka, kendimize yararlı işler yapsak” derler. Fakat onlar kendilerine yazık etmişler ve uydurdukları düzmece yardımcılarda ortadan kaybolmuşlardır.

Yalnız onun sonunu mu bekliyorlar? Bu sonun geldiği gün bundan önce onu unutmuş olanlar diyecekler: "Çalabımızın elçileri bize doğru olanı getirmişlerdi. Şimdi bizi kayıracak kimseler var mıdır ki kayısın? Ya da gerisin geriye döndürülebilir miyiz ki orada işlediklerimizden başka türlüsünü işleyelim?" besbelli ki onlar kendilerine yazık edenlerdir. Kendi uydurdukları putlar da onlardan ayrılıp uzaklaşmışlardır.

Onlar ancak Kur/an/daki vaadin akıbetini beklerler [¹]. Onun akıbeti geldiği gün evvelce onu unutmuş olanlar «— Rabbimizin peygamberleri doğru söz getirmişlerdi. Acaba bizim için şefaatçılar var mıdır ki bize şefaat etsinler? Yahut geri dünyaya dönebilir miyiz ki işlemiş olduğumuz işlerden başkasını işleyelim?» derler. Onlar kendilerini ziyana soktular. Onların iftira ettikleri putlar da onlardan kaybolup gitti.

[1] Vadenin asarı zuhur ettiği kıyamet gününü, vadeyi doğru kılacak şeyi beklerler.

Onun (gerçek) yorumunu [te’vîlehu] mu gözetliyorlar? Onun gerçek yorumu geldiği gün, önceden onu unutmuş olanlar, “Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Acaba bizim için şefaatçiler var mı ki, bize şefaat etsinler yahut (dünyaya) tekrar geri döndürülme imkânı var mı ki, yaptıklarımızdan başkasını yapalım?” derler. Onlar kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler de onları terk edip/kaybolup gitti [dalle].¹⁶

16 Krş. Yûnus, 10/13

Onun (Kur'an'ın) haber verdiği (gerçek) şeylerin ortaya çıkışından başka bir şey mi bekliyorlar? Onun haber verdiği şeylerin ortaya çıktığı gün, önceleri onu unutmuş olanlar, “Rabbimizin peygamberleri şüphesiz bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Yahut (imkân varsa) geriye çevrilsek de yaptığımız (kötü) şeylerden başka (iyi) şeyler yapsak” derler. Doğrusu onlar kendilerini hüsrana uğratmışlardır ve de uydurmakta oldukları şeyler kendilerinden uzaklaşıp gitmiştir.

Ama o zalimler, ayetlerimizi bilerek inkâr ettiler. Peki onlar,Kur’an’a iman etmek için ille de onun haber verdiği kıyâmet, mahşer, cehennem... gibi olayların gerçekleşmesini mi bekliyorlar? İyi bilin ki, onun haberleri gerçekleştiği gün, vaktiyle bunları hiçe sayıp unutmuş olanlar, pişmanlık ve çaresizlik içinde şöyle diyeceklerdir: “Eyvah, demek Rabb’imizin elçileri bize gerçeği bildirmişler! Ah, keşke Allah katında sözü geçen ve kurtuluşumuz için aracılık edebilecek şefaatçilerimiz olsaydı da, bizim adımıza şefaat etselerdi! Yâhut dünyaya geri gönderilseydik de, daha önce yaptıklarımızdan farklı işler yapsaydık!”
İşte, böylece kendi elleriyle kendilerini felâkete mahkûm ettiler ve şefaatçi diye uydurdukları o sahte ilâhları, onları yüzüstü bırakıp kayboldu!

Sadece onun te’vîlini / tefsirini mi bekliyorlar?
Önceden onu unutmuş olanlar onun te’vîli geldiği gün der ki:
-“Rabbimizin rasûlleri Hakk ile geldi.
Bizim için hiçbir şefaatçi var mı ki; bize şefaat etsinler? Yahut geri döndürülür müyüz ki; işliyor olduğumuz şeylerden başkasını işleyelim?”.
Gerçekten kendilerini hüsrana / zarara uğrattılar.
İftira ediyor oldukları şeyler onlardan saptı gitti.

Mekkeliler asıl bu kitabın, sonunu merak ediyorlar. Ama bir gün beklenen son geldiğinde, daha önce Kitap geldiğini unutanlar: " Eyvah!. Tanrı’ elçileri doğru söylemiş. Acaba torpil yapabilecek birini bulabilir miyiz ? hayata dönsek de yaptıklarımızı tamir etsek. " Artık işleri bitmiştir. Hattâ uyduruk tanrıları bile kendilerini ekip gitmiştir...

Buna rağmen inkâr edenler ayetlerimizi tevil etmekten başka bir şey yapmadı. Ayetlerimize uymamak için anlattıklarımızı kendilerine göre yorumladılar. Ayetlerimizi anlamından saptırarak inkârlarına delil yaptılar. Ama uzak değil. Onların sandığı gibi uzun zaman beklemeyecekler. Yaptığımız her uyarı başlarına gelecek. İşte o gün doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş diyecekler. Sonra başlayacaklar yardımcılar aramaya, birbirlerine soracaklar; bizi bu durumdan kurtaracak şefaatçilerimiz var mı? Bizim şefaate ihtiyacımız var diyecekler. Veya dünyaya geri döndürülmemiz mümkün mü? Dünyaya gidip iman eden bir hayat yaşayalım! Hesap gününe iman ederek Allah’ın yasalarına göre yaşayalım! Hayır! Onların artık ne şefaatçileri ne de dünyaya geri dönüşleri vardır. Onlara tek bir hayat verilmiştir. Bütün uyarılar yapılmıştır. Onlar kendilerine yazık ettiler. Dünyada uydurdukları her şey; ideolojiler, ilkeler, yasalar, düzenler, ağdalı sözler, kaybolup gitti. Bütün düzenler yıkıldı sadece Allah’ın düzeni kaldı. Yerlere göklere sığdıramadıkları liderler, baniler, kahramanlar, evliyalar, erenler, şeyhler, üstatlar, müçtehitler fakihler, resuller o hesap gününde inkâr ederek Allah’ın yasalarına uymayanların yanında olmayacak! Ne yapacaklarını bilmez halde ortada kalacaklar.

(Onlar), onun (kitabın) [tevil]inden (yorumundan) başka bir şey beklemiyorlar. Onun [tevil]i (yorumu, Son Saat) geldiği gün, önceden onu unutmuş olanlar şöyle diyecekler: “Elbette Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi şefaat edebilenler var mı ki bize de şefaat etsinler veya (dünyaya) geri gönderilsek de yaptıklarımızın tersini yapabilsek?” [*] Onlar elbette kendilerine yazık etmişlerdir ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitmiş olacaktır.

Benzer mesajlar: Bakara 2:167; En‘âm 6:27; Mü’minûn 23:99-100; Secde 32:12; Fâtır 35:37; Zümer 39:58.

(Kâfirler) o (kitabın) sonunun nereye varacağını mı gözetliyorlar?¹ Onun verdiği haberlerin uygulanacağı (kıyamet) gününü daha önce unutanlar: “Meğer Rabbimizin Peygamberlerinin getirdikleri, gerçekten doğru imiş. Keşke şimdi bizim şefâatçilerimiz olsa da bize şefâat etseler yahut (Dünyaya) geri gönderilsek de (daha önce) yaptıklarımızın tam tersini yapsak.”² diyecekler. Artık o gün onlar, kendilerine yazık etmişler ve (Allaha eş diye) uydurageldikleri şeyler de kendilerinden, kaybolup gitmişlerdir.

1 Te’vil: Bir şeyin sonu nereye varacaksa oraya vardırmak demektir. Bir ifâdenin varacağı anlamı seçip, açıklamaya te’vil denir. Eğer te’vil, bir ifâd... Devamı..

(İmdi), [inanmayanlar] o [Hesap Günü’nün] nihaî anlamının açıklanmasından başka bir şey mi bekliyorlar? ⁴¹ [Ne var ki], onun kesin anlamının açıklandığı Gün, onu vaktiyle umursamayan kimseler: “İşin doğrusu, Rabbimizin elçileri bize gerçeği söylemişlerdi! Şimdi, bizden yana aracılık yapacak kayırıcılarımız yok mu bizim? Yahut, mümkün mü, [hayata] geri gönderilsek de edip-eylediklerimizden başka türlü davransak?” ⁴² diyecekler. Gerçek şu ki, onlar (böyle diyerek yalnızca) kendilerini aldatmış olacaklar ve onların bütün (bu) boş hayalleri yıkılıp kendilerini yüzüstü bırakacak.

41 Lafzî anlamını “[bir sözcüğün ya da olayın] nihaî anlamına varma çabası” olarak aktarabileceğimiz te’vîl terimi (karş. 3:7), bu bağlamda, gelip çat... Devamı..

Yoksa onlar sonucunun ortaya çıkmasını mı bekliyorlar? Onun neticesinin ortaya çıktığı gün, daha önce onu unutmuş olanlar: – Doğrusu Rabbimizin elçileri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi, bize şefaat edecek bir şefaatçi veya yaptıklarımızın dışında iyi işler yapmamız için geriye döndürülmemize imkân var mı? Derler. Onlar, kendilerini ziyana sürüklemiş ve uydurdukları şeyler de onları yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır. 6/27-28, 7/43, 39/71, 67/8-9, 223/99…101, 32/12, 42/44, 32/166- 167, 26/92...102, 40/17...40

Onların, (Hesap Günü haberinin) gerçek manada vuku bulmasından başka neyi beklemeye hakları var! Onu vaktiyle göz ardı eden kimseler, gerçek manada vuku bulduğu gün diyecekler ki: “Doğrusu Rabbimizin elçileri bize hakikati söylemiş. Acaba şimdi bizden yana aracılık yapıp da bizi kayıracak birileri var mı? Veya geri dönmemize izin verilse de, şimdiye kadar yaptıklarımızdan başka türlü davransak olmaz mı?” Doğrusu onlar kendilerini (işte böyle) aldatacaklar ve uydurdukları kuruntu ürünü (şefaatçi)ler, kendilerini yüzüstü bırakacak.[¹¹⁹¹]

[1191] Zımnen: Allah’tan başka şefaatçi aramak, Allah’tan istemeye yüzü olmamaktır.

Onlar ise, onun te'vîlinden (Kur'an'ın bildirdiği kıyamet ve azap haberlerinin gerçekleşmesinden) başka bir şey beklemiyorlar. Oysa onun te'vîli geldiği gün, daha evvel ahireti unutan o kafirler yalvarmaya başlayacaklar ve "(Ah, demek ki) Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmiş, (de biz onların hak davetinden haksız yere yüz çevirmişiz) Şimdi (acaba) bize şefaat edecek kimseler var mıdır ki, bize yardım etseler! (bizi azaptan kurtarsalar) Veya (dünyaya) geri döndürülmemiz mümkün olabilir mi ki, evvelce yaptıklarımızın başkasını yapalım, (küfrü, günahı terk edip salih ameller işleyelim)" diye feryad edecekler. Onlar (dünyadayken şirk ve küfürde direnmekle) kendilerine yazık eden kimselerdir ve uydurdukları şeyler (ilah edinip taptıkları putlar,-kıyamet gününde) kendilerinden uzaklaşıp gitmişlerdir.

İlle de onun te’vilini mi gözetiyorlar? Onun te’vili geldiği gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefâ’at etsinler, yahut tekrar geri döndürülüp dünyâya gönderilmemiz mümkün mü ki, (orada eski) yaptıklarımızdan başkasını (doğru işler) işleyelim?" Onlar, kendilerini ziyana soktular ve uydurdukları şeyler, kendilerinden sapıp (kaybolup) gitti.

Onlar onun akibetinden başkasını beklerler mi? onun akibeti geldiği gün ise onu evvelce unutmuş olanlar diyecektir ki: «Muhakkak Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişlerdir. İmdi bizim için şefa-atçilerden kimse var mıdır ki, bize şefaat ediversinler ve- yahut geri döndürülür müyüz ki, yapar olduğumuz şeylerin başkasını yapıverelim.» Şüphe yok ki, onlar nefislerini ziyana uğratmışlardır. Ve o iftira eder oldukları şey de onlardan çıkıp gitmiştir.

Fakat onlar: “Hele bakalım nereye varacak? ” diye sadece bu kitabın dâvetinin âkıbetini gözlüyorlar. O'nun haber verdiği müthiş âkibet geldiği gün, daha önce onu unutup bir tarafa bırakanlar şöyle diyecekler: “Gerçekten Rabbimizin elçileri bize hakkı tebliğ etmişlermiş? Acaba burada bize şefaat edecek birisi bulunur mu? Yahut geri döndürülmemiz imkânı olur mu ki bu sefer yaptığımız kötü işlerin yerine güzel güzel işler yapabilelim? ”Muhakkak ki onlar, kendilerini hüsrana uğrattılar. Uydurdukları sahte tanrıları da kendilerinden uzaklaşıp ortadan kayboldular. [6, 27-28]

İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefa'atçilerimiz var mı ki bize şefa'at etsinler, yahut tekrar geri döndürül(üp dünyaya gönderil)memiz mümkün mü ki, (orada eski) yaptıklarımızdan başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini ziyana soktular ve uydurdukları şeyler, kendilerinden saptı (kaybolup gitti).

Onlar ancak Allâh'ın âyetlerinin te'vîline (ma'nâsının zuhûrına) intizâr iderler. Bunun zâhir oldığı gün, evvelce o âyetleri unutmuş (onlara iltifât itmemiş) olanlar: "Bize rabbimizin rasûlleri hak ile gelmişlerdi. (Fakat biz küfür ve inkâr itdik). Bizim içün şimdi şefâ'at idecek kimse var mıdır? Yâhud dünyâya i'âde olunur muyuz ki orada iken işlediğimiz şeyin gayrısını işleyelim" dirler. Onlar kendi nefislerini zarara sokanlardırlar ve Allâh'ın şerîkidir diye iftirâ iyledikleri putları da onlardan zâyi' olmuşlardır. (Onlardan da bir ümîdleri kalmamışdır).

Onlar, onun uyarılarının gerçekleşmesinden (tevilinden[1]) başkasını mı bekliyorlar? Uyarılarının gerçekleştiği gün, evvelce onu unutmuş olanlar şöyle diyeceklerdir: “Rabbimizin elçileri gerçeğin kendisini getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat[2] edecek kimseler var mı ki şefaat etsinler? Ya da geri gönderilsek de yapıp ettiğimiz işlerden başkasını yapsak olmaz mı?” Onlar kendilerine yazık etmiş kimselerdir. Uydurdukları şeyler de kaybolmuş olacaktır.

[1] Detaylı açıklama için bakınız Al-i İmran 3/7 ve dipnotu [2] Şefaat, birini kendi gibisiyle eşleştirmek, birinden eşlik etmesini istemek, eşlik etm... Devamı..

Onlar yalnızca sonucun ortaya konmasını mı bekliyorlar? Sonucun geldiği gün, önceleri onu unutmuş olanlar:-Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi, bize şefaat edecek bir şefaatçi var mı? Veya yaptıklarımızdan başka şeyler yapmamız için bir dönüşümüz var mı? derler. Onlar, kendilerini mahvetmişler ve uydurdukları şeyler de kaybolup, onlardan ayrılmıştır.

Onlar ise, kitabın haber verdiği şeyin çıkmasını bekliyorlar. O haberin ortaya çıktığı gün, daha önce o günü unutmuş olanlar, “Gerçekten de Rabbimizin elçileri bize hakkı getirmiş,” derler. “Şimdi bize şefaat edecek bir aracı yok mu? Veya geri dönsek de evvelce yaptığımız işlerin yerine iyi işler yapsak!” Onlar böylece kendilerini hüsrana düşürmüş; uydurdukları şeyler ise onları terk edip ortadan kaybolmuşlardır.

Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler! Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına âlet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu.

[78b] güyerler mi illā śoñra olasına anuñ ol gün kim gele śoñra olası anuñ eyide anlar kim unıtdılardı anı ilerü “bayıķ geldi yalavaçları çalabumuzuñ ḥaķk-ıla. hįç var mı bizüm içün şafa'at eyleyiciler şafa'at eyleyeler bizüm içün yā girü döndürinilevüz işleyevüz andan ayruķ kim olduġ-ıdı işlerüz?” bayıķ ziyān eylediler gendüzilerine daħı azdı anlardan ol kim oldılar- ıdı yalan baġlarlar.

Anlar muntaẓır olmışlardur te’vīline. Ol gün kim gele te’vīle ya‘nī ḳıyāmetgüni eyide anlar kim: Unutdılar anı andan burun taḥḳīḳ geldi‐y‐di peyġamber‐leri bizüm Tañrumuzdan ḥaḳḳ‐ıla. Hīç bize şefā‘at idici var mıdur ki bizeşefā‘at ideler bu günde. Ya kāşki dönderile‐y‐dük dünyāya, pes işleye‐y‐dükandan özge kim biz işlerdük. Taḥḳīḳ ziyān itdiler anlar kendüleri, daḫı bāṭıloldı anlaruñ yalan söyledükleri.

Onlar (kafirlər) ancaq aqibətimi (Kitabın xəbər vediyi aqibətimi) gözləyirlər? Onun xəbər verdiyi aqibət (qiyamət) gəlib çatdığı gün əvvəllər onu unutmuş olanlar deyəcəklər: “Doğrudan da, Rəbbimizin elçiləri (bizə) haqqı gətirmişdilər. İndi bizdən ötrü şəfaət edəcək bir kimsə varmı? Yaxud geri (dünyaya) qaytarıla bilərikmi ki, etdiyimiz əməllərdən başqasını edək?” Onlar özlərinə ziyan etdilər. Uyduqları (bütlər də) onlardan uzaqlaşıb qeyb oldu.

Await they aught save the fulfilment thereof? On the day when the fulfilment thereof cometh, those who were before forgetful thereof will say: The messengers of our Lord did bring the Truth ! Have we any intercessors, that they may intercede for us? Or can we be returned (to life on earth), that we may act otherwise than we used to act? They have lost their souls, and that which they devised bath failed them.

Do they just wait for the final fulfilment(1030) of the event? On the day the event is finally fulfilled, those who disregarded it before will say: "The messengers of our Lord did indeed bring true (tidings). Have we no intercessors now to intercede on our behalf? Or could we be sent back? then should we behave differently from our behaviour in the past." In fact they will have lost their souls, and the things they invented will leave them in the lurch.

1030 If those without faith want to wait and see what happens in the Hereafter, they will indeed learn the truth, but it will be too late for them to ... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.