Fefehhemnâhâ suleymân(e)(c) vekullen âteynâ hukmen ve’ilmâ(en)(c) vesaḣḣarnâ me’a dâvûde-lcibâle yusebbihne ve-ttayr(a)(c) vekunnâ fâ’ilîn(e)
O hükmü, biz anlatmıştık Süleyman'a ve hepsine de peygamberlik ve bilgi vermiştik ve beraberce Tanrıyı tenzih etmek için dağları ve kuşları, Davud'a ram ettik ve bunları yaptık, gücümüz yeter yapmaya.
Biz bunu (adaletle karar verme duygusunu) Süleyman’a kavrattık; (nebilerin) her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirip (Davud’un) istifadesine verdik. (Bütün bunları asıl) Yapanlar Biz idik.
Biz o meselenin çözümünü gerektiren hükmü, Süleyman'a anlattık ki, her ikisine de ayrı bir hüküm, ayrı bir bilgi verdik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları boyun eğdirdik. Evet biz idik bunları düzenleyip yapanlar.
Süleyman’ın dava konusu yapılan ihtilâfı daha iyi anlamasını biz sağlamıştık. Biz onların her birine hikmete dayalı hükümranlık yargı ve icra yetkisi, şeriat ve ilim vermiştik. Dâvûd ile beraber tesbih etsinler, namaz kılarak ibadet etsinler diye dağları ve kuşları da emrimize boyun eğdirmiştik. Bunları biz yapmaktaydık.
Biz bunu(n hükmünü) Süleyman'a bildirdik. Her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile beraber tesbih etmeleri üzere dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bütün bunları) yapan bizdik.
Biz bunu (hükmü) Süleyman'a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik.
Biz, o meselenin hükmünü Süleymân'a bildirdik. Bununla beraber her birine bir hüküm ve bir ilim vermiştik. Davud ile birlikte tesbih etmek üzere, dağları ve kuşları (ona) bağlı kılmıştık. Biz (bu gibi acaib işleri peygamberlere) yapanlarız.
Böylece hüküm etmeyi Süleyman’a öğrettik. Her birisine de hüküm ve ilim verdik. Dağları ve kuşları, Davud ile beraber tesbih eder bir halde musahhar kıldık. Bütün bunları yapan Biz olduk.
Böylece hükmü Süleymân'a biz anlatmıştık. Her ikisine de sağlam bir muhakeme gücü ve ilim vermiştik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Dâvûd'a boyun eğdirdik. Biz her şeyi yaparız.
Bu hükmü anlattık biz Süleyman'a, hepsine hikmet verdik, bilgi de verdik, Dâvut'a, dağlarla birlikte, kuşları da kul ettik, beraber tespih ederlerdi, bunları biz yapmıştık
Biz Süleymân’a bu işin hikmetini telkîn itdik ve her ikisine hikmet ve ’ilim ihsân iyledik. Dağları ve kuşları Dâvûd ile birlikde teshîr itdik. Bu bizim fi’limiz idi.
Süleyman'a bu meselenin hükmünü bildirmiştik; her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile beraber tesbih etsinler diye dağları ve kuşları buyruk altına aldık. Bunları Biz yapmıştık.
Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. Dâvûd ile birlikte, Allah’ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. Bunları yapan biz idik.[368]
Süleyman’ın dava konusunu iyi anlamasını sağladık. Her birine de hükmetme yeteneği ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Dâvûd’un buyruğu altına soktuk. Bunları yapan bizdik.
Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud'a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yapmaktayız.
Süleyman'a, doğru anlama yeteneği bağışladık. Herbirine bilgi ve bilgelik verdik. Davud'un emrine dağları ve kuşları verdik. Biz bunları yapmıştık.
Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman'a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm ve ilim vermiştik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık. (Bütün bunları) yapan bizdik.
Derhal onu Süleymana anlattık, bununla berâber her birine bir huküm ve bir ılim vermiştik ve Davudun maıyyetinde dağları müsahhar kılmıştık, kuşlarla beraber tesbih ediyorlardı ve biz bunları yaparız
Onu (o hâdise hakkındaki hükmü) Süleymân’a biz öğrettik. Biz her birine hüküm (peygamberlik) ve ilim verdik. Dağları ve kuşları, Dâvûd ile beraber (Allah’ı) tesbih etsinler, diye (ona) boyun eğdirdik. (Bunların hepsini) yapan bizdik.
Biz onu (n fetvasını) hemen Süleymana anlatmışdık. (Zâten) biz, her birine hüküm, ve ilim vermişdik. Dağları ve kuşları, Dâvud ile birlikde tesbîh etmek üzere, râm etmişdik. (Bütün bunları) yapanlar bizdik.
Bunun üzerine onu (o hâdise hakkındaki hükmü) Süleymân'a anlattık. Bununla berâber her birine hüküm ve ilim verdik. Dağları ve kuşları, Dâvûd'la berâber tesbîh etmek üzere (ona) itaatkâr kıldık.(2) Ve (bütün bunları) yapanlar (biz) idik.
Sonra Süleyman’ın bu konu hakkındaki verileri doğru kavramasını sağlamış ve hepsine (Davut ve Süleyman’a) hükümler ve ilim verdik. Ve Davut’la beraber Rabbini tesbih eden dağları ve kuşları o’nun emrine verdik ve biz bunları yapanlardanız.
Biz bu işi hemen Süleyman’a anlatmıştık. İkisine de doğrunun düşüncesini, bilimi verdik. Davut ile birlikte Allah’ı ululasınlar diye dağlara, kuşlara boyun eğdirdik. Bütün bunları yapan Bizdik.
Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hikmet/bilgelik [hukm] ve ilim vermiştik. Davut ile birlikte, Allah’ı tesbih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine âmâde kıldık/boyun eğdirdik. Bunları yapan Biz idik.
Biz bunu (yargılamayı) Süleyman'a kavrattık. (Davud ve Süleyman'ın) Her birine de hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih eden dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik.
Bunun üzerine, henüz genç yaştaki Süleyman’a, bu dâvâ hakkında en âdilâne çözümü ilham ettik.
Süleyman babasının huzuruna gelerek, “Bence sürüyü, bir yıllığına tarla sahibine verelim. Bu zaman zarfında koyunların sütü, doğuracağı yavrular, yünü vs. onun olsun. Bu arada, onarıp eski hâline getirinceye kadar tarlayı da sürü sahibine verelim. Böylece hem tarla sahibinin uğradığı kayıp telâfî edilmiş, hem de sürü sahibi mağdur edilmemiş olur.” dedi. Bu hükmün daha âdil olduğunu gören Davud, kararını değiştirdi.
Gerçi Davud’un verdiği karar da yanlış değildi, çünkü Biz, her ikisine de sağlam bir muhâkeme yeteneği ve ilim bahşetmiştik. Öyle ki;
Davud ile beraber sınırsız kudret ve yüceliğimizi dile getirip tesbih etmekte olan dağları, taşları ve hattâ kuşları onun çağrısınaboyun eğdirmiştik.
Evet, bütün bunları Biz yapıyorduk. Ve Davud gibi Allah’a yönelirseniz, size de aynı nîmetleri veririz.
Onu Süleyman’a anlattık.
Her birine ilim ve hüküm / hikmet verdik.
Davud ile birlikte tesbih eden Dağlar’ı emrine verdik; Kuşlar’ı da!
Biz yapmaktaydık.
Ayrıca Süleyman'a olayların esrarını bellettik. Her ikisine, bilgi destekli yönetim sanatını öğrettik. Dağlar taşlar öten kuşlar, eşlik ederdi Davud'un vuruşlarına. Bunları biz yaptık.
Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten baba oğul her ikisine hükümranlık ve adaletle hükmedecek ilim vermiştik. Davud ile birlikte Allah’ın yasalarına uyarak yaşamaları için dağları onlara mesken yaptık. Kuşları beslenmeleri ve diğer işlerinde kullanmaları için emirlerine verdik. Bunları yapabilecek akılla, zekâyla, bilgiyle, beceriyle onları yaratan biziz.
Diğer tüm Peygamberlere, hikmet ve ilim verdiğimiz gibi, böyle (âdil hüküm vermeyi de) Süleyman’a Biz öğrettik. Dâvûd ile birlikte tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları Dâvûd’a boyun eğdirme işini yapan da Biziz Biz.
ve bu olayda Süleyman’ın dâvâ konusunu [daha derinden] anlamasını sağladık; bununla birlikte, Biz her ikisine de sağlam bir muhakeme gücü ve ilim bahşetmiştik. ⁷¹ Ve Bizim sınırsız kudret ve yüceliğimizi anarken, dağı taşı ve kuşları ⁷² Davud’un çağrısına boyun eğdirdik; ⁷³ ve Biz [dilediğimiz her şeyi] yapabilme kudretine sahibiz.
Yönetim konusunda Süleyman’ı daha marifetli yapmıştık. Gerçi her birine isabetli karar verme yeteneği ve ilim verdik. Biz dağları Davud’un emrine verdik, dağlar ve kuşlar Davud’un tespihine eşlik ediyorlardı. Bizdik bütün bunları yapan. 27/14...17, 34/10
fakat bu konuda Süleyman’a (daha) derin bir kavrayış vermiştik.[²⁷⁵¹] Bununla beraber Biz, her birine sağlam bir muhakeme ve (seçip ayırma yeteneği kazandıran) bir ilim bahşettik.[²⁷⁵²] Zaten Dâvud ile birlikte, emrimize âmâde kıldığımız dağlar da O’nun kudret ve ihtişamını dillendiriyordu, kuşlar da…[²⁷⁵³] Zira Biz, her zaman istediğimizi gerçekleştiririz.
O hükmü Süleyman'a biz belletmiştik; her ikisine hüküm ve hikmet verdik, Davud ile birlikte tesbih etsinler diye dağları ve kuşları buyruk altına alan da bizdik!
O hükmü Süleyman’a bellettik Onların hepsine de hüküm ve bilgi verdik. Dâvûd’a dağları ve kuşları boyun eğdirdik, onunla beraber tesbih ediyorlardı. Ve bunları yapan biz idik.
Onu (onun hükmünü) derhal Süleyman'a anlattık ve herbirine bir hüküm ve bir ilim ihsan ettik. Ve Dâvud'a dağları ve kuşları musahhar kıldık, onunla beraber tesbihte bulunurlardı. Ve (bunları) yapanlar olduk.
Biz çözümü ihtiva eden hükmü Süleyman'a bildirdik. Bununla beraber, her birine bir hüküm ve bir ilim verdik. Dağları ve kuşları Davud'un emrine verdik. Onunla beraber takdis ve ibadet ederlerdi. Biz dilediğimiz her şeyi yapma kudretine sahibiz. [34, 10; 38, 18-19] {KM, Mezmurlar 148, 7-10}
O hükmü Süleyman'a bellettik. Onların hepsine de hükümdarlık ve bilgi verdik. Davud'a dağları ve kuşları boyun eğdirdik, onunla beraber tesbih ediyorlardı. Biz (bunları) yaparız.
Biz o hükmi Süleymân'a ta'lîm iyledik ve her ikisine de (Dâvud ve Süleymân'a) hüküm ve saltanat, 'ilim ve nübüvvet virdik ve Dâvud'a dağları, kuşları müsahhar kıldık. Onunla berâber tesbîh iderlerdi. Bütün bunları biz yapdık. [³]
İkisine de ilim ve hikmet verdiğimiz halde doğru kararı Süleyman’ın bulmasını sağlamıştık. Dağları ve kuşları da Davut’un emrine vermiştik; onunla birlikte ibadet (tesbih ederlerdi)[*]. Bunları yapan Bizdik.
Onu Süleyman'a belletmiştik. Her birine hikmet ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye dağları ve kuşları hizmetine verdik. Bunları yapan biz idik.
Biz onu Süleyman'a anlattık.(10) Onların herbirine Biz hüküm ve ilim verdik. Dağları ve kuşları, onunla beraber tesbih etsinler diye Davud'un emrine verdik. Bütün bunları yapan Bizdik.
Onu Süleyman'a derhal kavrattık. Her birine hükümdarlık ve bilgi verdik. Dâvûd'a dağları boyun eğdirdik. Kuşlarla beraber tespih ediyorlardı. Yapmak isteyince yapanlarız biz!
pes araladuķ ol ķażıyyeyi süleymān’a. daħı dükeline virdük peyġamberliķ daħı 'ilm. daħı fermān eyledük dāvud ile ŧaġları tesbįḥ eylerlerken daħı ķuşı. daħı olduķ biz eyleyiciler.
Pes anı Süleymāna bildürdük ve her birisi‐le ḥükm virdük ve ‘ilm virdük.Daḫı Dāvūda ṭaġları musaḫḫar eyledük, tesbīḥ iderlerdi. Ḳuşları daḫı mu‐saḫḫar itdük. Biz işlerdük, bize güç degül‐idi.
Biz onu (məsələnin hökmünü) dərhal Süleymana anlatdıq. Və onların hər birinə hökm (hikmət, peyğəmbərlik) və elm (şəriəti dərindən bilmək) verdik. Biz dağları və quşları Davudla birlikdə (Allahı) təqdis edib tə’rifləsinlər deyə ona ram etdik. Bunları (sizə təəccüblü görünsə də, lövhi-məhfuzdakı əzəli hökmümüzlə) Biz etmişdik.
And We made Solomon to understand (the case); and unto each of them We gave judgment and knowledge. And We subdued the hills and the birds to hymn (His) praise along with David. We were the doers (thereof).
To Solomon We inspired(2732) the (right) understanding of the matter: to each (of them) We gave Judgment and Knowledge; it was Our power that made the hills and the birds celebrate Our praises(2733) with David: it was We Who did (all these things).
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |