25 Nisan 2024 - 16 Şevval 1445 Perşembe

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
A’râf Suresi 164. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satır Altı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Ve-iż kâlet ummetun minhum lime te’izûne kavmen(i)(ﻻ)(A)llâhu muhlikuhum ev mu’ażżibuhum ‘ażâben şedîdâ(en)(s) kâlû ma’żiraten ilâ rabbikum vele’allehum yettekûn(e)

Hani onlardan bir topluluk, Allah'ın helak edeceği, yahut da şiddetle azaplandıracağı bir kavme ne diye öğüt verirsiniz demişti de öğüt verenler, Rabbinize karşı bir özür serdedebilelim ve belki de sakınırlar ümidiyle demişlerdi.

O vakit onlardan (fasık ve gafil) bir topluluk (peygamberlerine): "Allah’ın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azap (ve akıbete) düşürmek istediği(ni bildiğiniz bizim gibi) bir kavme, (hâlâ) ne diye (boşuna) öğüt veriyorsunuz? (Bizi niye rahatsız ediyorsunuz?)" diye (sorduklarında); "Rabbinize karşı hiçbir mazeretiniz (kalmasın ya da özür dileyip ıslah olasınız) diye ve olur ki (söz dinleyip) sakınırlar ümidiyle..." (yanıtını vermişlerdi.)

Ve ne zaman içlerinden bir topluluk: “Allah'ın zaten ortadan kaldırmak, yahut en azından zorlu bir azapla cezalandırmak üzere olduğu bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediler. Diğerleri de şöyle cevap verdiler: “Rabbimizin katında sorumlu olmayalım diye ve bir de bu bozguncular, belki böylece yollarını, Allah'ın kitabıyla bulurlar diye.”

İçlerinden tutkun, yetişmiş bir cemaat:
“Allah'ın helâk edeceği, yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme, ne diye öğüt veriyor, sorumluluk uyarısında bulunuyorsunuz?" dedi. Öğüt verenler, uyaranlar:
“İlerde, Rabbinize verilebilecek bir cevabımız olsun, bir de, belki Allah'a sığınıp, emirlerine yapışırlar, günahlardan arınıp, azaptan, sağlıklarının bozulmasından, hastalıklardan korunurlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranırlar, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olurlar diye öğüt verip uyarıyoruz" dediler.

İçlerinden bir topluluk: "Allah'ın kendilerini helak edeceği yahut şiddetli bir şekilde azaba çarptıracağı bir topluluğa neden öğüt veriyorsunuz?" dediklerinde (öğüt verenler): "Rabbinize karşı bir mazeretimizin olması için ve belki sakınırlar diye!" dediler.

Onlardan bir topluluk: 'Allah'ın helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?' dediğinde 'Rabbinize karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler, diye' dediler.

İçlerinden bir ümmet: “- Niçin Allah'ın helâk edeceği veya şiddetli bir azâbla azâblandıracağı bir kavme nasihat ediyorsunuz?” dediği vakit, o öğüdü verenler şöyle dediler: “- Bizim nasihatımız, Rabbinizin yasağını (cumartesi balık avlamamayı) beyan etmek üzerimize vâcip olmakla, Allah katında ma'zûr tutulmamız içindir. Gerek ki, (avdan) sakınırlar.”

Ve hatırla ki; onlardan bir topluluk, “Allah’ın yok edeceği yahut şiddetle azaplandıracağı bir millete niçin öğüt veriyorsunuz?” dediler. Onlar: “Rabbinize karşı bir özür beyan etmek ve belki de onlar sakınırlar diye” cevap verdiler.(*)

(*) Yani o fasıklardan bir grup öğüt verenlere “Madem helak olacağımızı” söylüyorsunuz. Neden bize öğüt veriyorsunuz? diye itiraz edince, öğüt verenle... Devamı..

İçlerinden bir grup, “Allah'ın helâk edeceği, yahut şiddetli bir azapla cezalandıracağı bir topluma ne diye öğüt verip duruyorsunuz?” deyince onlar, “Rabbimize karşı bir mazeret olsun diye ve bir de sakınırlar ümidiyle” şeklinde cevap verdiler.

Onlardan bir bölük: «Allahın yok edeceği, ya da, katı azap vereceği bir ulusa, niçin öğüt verirsiniz?» demişti, onlar da dediler ki: «Tanrıya yakarmak içindir, ola ki sakınırlar»

Onlardan bir topluluk: “Allah'ın, (yaptıkları yüzünden) kendilerini helak edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?” dedi. (Öğüt verenler de) dediler ki: “Rabbinizin katında sorumlu olmayalım ve (bu bozguncular) belki böylece (öğüdümüzden etkilenirler de) sorumluluk bilincine erişerek erdemli bir hayatı tercih ederler diye” (öğüt veriyoruz).

Ayetin son cümlesinden anlıyoruz ki; mü’min etrafında olup bitenlere seyirci kalmamalı ve asla “her koyun kendi bacağından asılır” dememeli. Durum ne ... Devamı..

İçlerinden kendilerine nasîhat virenlere: "Allâh’ın helâk ideceği ve şedîd ’azâba dûçâr iyliyeceği bir kavme niçün nasîhat idiyorsunuz?" didiler Allâh’a karşu bir ma’zeret olsun Allâh’dan korksunlar diyü" cevâbını aldılar.

Aralarından bir topluluk: "Allah'ın yok edeceği veya şiddetli azaba uğratacağı bir millete niçin öğüt veriyorsunuz?" dediler. Öğüt verenler: "Rabbinize, hiç değilse bir özür beyan edebilmemiz içindir, belki Allah'a karşı gelmekten sakınırlar" dediler.

Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “Siz, Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da, “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” demişlerdi.

İçlerinden bir topluluk, “Allah’ın helâk edeceği yahut şiddetli bir azapla cezalandıracağı kimselere ne diye öğüt veriyorsunuz sanki!” deyince onlar, “Rabbiniz katında bir mazeretimiz olsun diye; bir de sakınıp çekinirler ümidiyle” şeklinde cevap verdiler.

İçlerinden bir topluluk: «Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?» dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz).

İçlerinden bir topluluk: "ALLAH'ın helak edeceği veya çetin bir biçimde azaplandıracağı bir halka ne diye öğüt veriyorsunuz," dedi. Dediler ki: "Rabbinizden özür dileyin," belki dinleyip kurtulurlar.

İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırlar diye."

Ve içlerinden bir ümmed niçin Allahın helâk edeceği veya şiddetli bir azâb ile ta'zib eyliyeceği bir kavme va'z ediyorsunuz dediği vakit o va'ızlar dediler ki: rabbınıza i'tizar edebileceğimiz bir ma'ziret olmak için, bir de ne bilirsiniz belki Allahtan korkar sakınırlar

İçlerinden bir topluluk, (cumartesi gününde balık avlama yasağını çiğneyenlere, yaptıklarının yanlış olduğuna dair öğüt verenlere seslenerek:) “Allah’ın kendilerini helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azaba çarptıracağı bir topluluğa, ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediler. (Öğüt verenler de: “İyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırma hususundaki, vazifemizi yapmış olmakla) Rabbimize karşı bir mazeretimizin olması için ve bir de, Allah’a karşı gelmekten sakınırlar ümidiyle (onlara öğüt veriyoruz)” dediler.

Onlardan bir topluluk dedi ki: “Allah'ın yok edeceği veya şiddetli bir azap ile cezalandıracağı bir halka ne diye öğüt veriyorsunuz?” Dediler ki: “Rabb'inize mazeret¹ beyan etmek için ve bir de belki takva² sahibi olurlar.”

1- Biz sorumluluğumuzu yerine getirdik ama faydası olmadı. 2. Korunma; Allah\ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere... Devamı..

Hani içlerinden bir ümmet: «Allahın kendilerini (dünyâda) helak edeceği veya (âhiretde) çetin bir azâb ile cezalandıracağı bir kavme ne diye öğüd veriyorsunuz?» dediği zaman onlar (o va'z edenler) de: «Rabbinize özür (dilemiye yüzümüz olsun) için. Umulur ki sakınırlar» demişlerdi.

Hani içlerinden bir cemâatte: “Allah'ın kendilerini helâk edici olduğu veya şiddetli bir azâb ile onları cezâlandırıcı olduğu bir kavme ne diye nasîhat ediyorsunuz?” demişti. (Nasîhat edenler ise:) “Rabbinize bir ma'zeret (beyân etmek) için, bir de umulur ki(günah işlemekten) sakınırlar diye (nasîhat ediyoruz)!” dediler.

Onlardan bir topluluk “Allah’ın helak edeceği veya şiddetli bir şekilde azaplandıracağı bir topluluğa niçin öğüt veriyorsunuz” dediler. Onlarda “Rabbinize karşı (uyarı yapıldığına dair) bir mazeret olsun ki, belki sakınırlar” dediler.

O gün içlerinden bir topluluk şunu demişti: "Allah’ın kendilerini yokedeceği, yada azaba uğratacağı bir ulusa ne diye öğüt verip durursunuz?" Onlar da dediler: "Çalabımıza karşı yüzümüz olsun, onlar da sakınsınlar diye."

Hani içlerinden bir cemaat «— Allah/ın helâk edeceği veya şiddetli azap eyleyeceği bir kavme neye öğüt veriyorsunuz?» demişti. Onlar da «— Rabbinize karşı bir mazeret olsun, bir de onlar sakınabilsinler diye öğüt verdik» demişlerdi.

Hani onlardan bir topluluk [ummet], “Allah’ın yok edeceği veya (en azından) şiddetli azaba uğratacağı bir topluluğa [kavm] niçin öğüt veriyorsunuz?”⁵⁹ demişlerdi. Onlar da, “Rabbinize karşı hiç değilse bir özür [ma’ziret] beyan etmek içindir. Belki de onlar böylece sorumluluk bilincine erişirler diye” karşılık veriyorlardı.

59 Bu ayetlerden cumartesi yasağını çiğneyenler, Cumartesi yasağını çiğnemeyiniz diye öğüt verenler ve bir de bu öğüdün bir faydasının olmayacağını di... Devamı..

Aralarından bir topluluk, “Allah'ın yok edeceği veya şiddetli azaba uğratacağı bir topluluğa niçin öğüt veriyorsunuz?” dediler. Öğüt verenler, “Rabbinize karşı bir özür (kalmaması) için ve belki de sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” dediler.

O vakit içlerinden bir topluluk, kötülük yapanları engellemeye çalışanlara seslenerek, “Allah’ın zatenyeryüzünden silip helâk edeceği, yâhut şiddetli bir şekilde azâba uğratacağı besbelli olan bir topluma hâlâ ne diye boşu boşunaöğüt verip duruyorsunuz? Belli ki, bu adamların sizi dinlemeye niyetleri yok, artık niçin onlara tebliğ edeceğiz diye çırpınıp duruyorsunuz?” demişti.
Doğruları anlatmaya kararlılıkla devam edenler, şöyle karşılık verdiler: “Biz, üzerimize düşeni yaptığımıza dâir Rabb’inize karşı bir mâzeret sunabilmek için onlara öğüt veriyoruz; hem ne biliyorsunuz, bakarsınız öğüdümüzden etkilenirler de, dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek günah işlemekten vazgeçerler!”

Hani, onlardan bir ümmet:
-“Allah’ın, şiddetli bir azap olmak üzere cezalandıracağı ve helâk edeceği bir kavmi niçin uyarıyorsunuz?” dedi.
-“Rabbinize özür beyanı olarak!” dediler.
Umulur ki sakınıp korunurlar.

Birkaç Yahudi, hocaya çıkışıyorlardı: " Allah'ın nasıl olsa helâk edeceği ya da çok ağır ceza vereceği bir topluma neden nasihat eder durursunuz ki! " Hocalar: " Rabb'inizden özür dilemeleri, ve kendilerini sağlama almaları için. "

Onlardan bazıları; “Allah’ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?” dedi. Öğüt verenler dediler ki: “Öncelikle Rabbimize karşı bir mazeretimiz olsun! Dünya hayatında boş işlerle uğraşmayalım! İnsanlara Rabbimizin gerçeklerini anlatalım ki belki insanlar öğüt alır, Rabbimize karşı gelmekten sakınırlar. Onlar öğüt almasalar da fark etmez. Önemli olan bizim yaptıklarımızdır. Biz Rabbimizin ayetlerini onlara anlatarak görevimizi yapar, Rabbimizin huzuruna görevimizi yapmanın şahitliğiyle gideriz. Böylece dünya hayatını boşu boşuna yaşamadığımızı gösteririz. Umulur ki Rabbimiz yaptıklarımızı kabul eder. Bizi bağışlar.”

Hani içlerinden bir topluluk [*] da “Allah’ın kendilerini (dünyada) helak edeceği veya (ahirette) şiddetli bir şekilde azap edeceği bir halka ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediklerinde, (öğüt verenler) şöyle demişlerdi: “Rabbinize mazeret(imiz) olsun; bir de umulur ki [takvâ]lı (duyarlı) olurlar diye (öğüt veriyoruz).” [*]

Ayetin bu cümlesinde sözü edilen kişiler “Cumartesi Yasağı”nı ihlal etmeyenler arasındaki bir gruptur. Bu kişiler yine aynı grupta yer alan ve yasağı ... Devamı..

Onların içlerinden bir topluluk:¹ “Allah’ın kesinlikle helâk edeceği yahut çok şiddetli bir şekilde cezâlandıracağı bir topluma niçin öğüt verip duruyorsunuz?” deyince o (öğüt verenler):² “Rabbiniz tarafından sorumlu tutulmayalım, bir de belki on lar, günâhlardan hakkıyla sakınırlar diye.”³ dediler.

1 Bunlar; cumartesi yasağına uyan, Allah’tan bu zâlimlere bir belâ geleceği kanaatine varıp nasîhatten vazgeçen, seslerini kesen, uzlete çekilen, nasî... Devamı..

Ve ne zaman onların içinden bazıları, ¹³⁰ [Sebt günü bozguncularını durdurmaya çalışan kimselere]: “Allah’ın zaten ortadan kaldırmak yahut [en azından] zorlu bir azapla cezalandırmak üzere olduğu bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?” diye sorduklarında, bu erdemli kişiler ¹³¹ şöyle cevap verdiler: “Rabbinizin katında sorumlu olmayalım diye; ve [bir de, bu bozguncular] belki böylece Allah’a karşı sorumluluk bilincine erişirler diye!”

130 Lafzen, “bir topluluk” -bunların, çevrelerindeki azgınlığa aktif bir biçimde karşı çıkmamakla beraber, Sebt gününün ihlaline bizzat katılmayan kim... Devamı..

İçlerinden bir grup: – Allah’ın helak edeceği ve şiddetli bir ceza ile cezalandıracağı topluma ne diye öğüt verip duruyorsunuz? Demişti. Uyaranlar da ‘Rabbimizin huzurunda ona sunacağımız bir mazeretimiz olsun, belki de öğüt alıp sakınırlar’ dediler. 3/104, 5/63, 11/116

Ne zaman ki onlardan bir topluluk (söz konusu sapkınlara karşı çıkanlara), “Niçin Allah’ın (bu dünyada) helâk edeceği, veya (âhirette) şiddetli bir azaba uğratacağı birilerine öğüt verip duruyorsunuz ki?” dediklerinde, onlar şu cevabı verdiler: “Rabbinizin katında sorumlu olmayalım diye; bir de, belki sorumluluklarını yerine getirirler umuduyla!”[¹²⁸⁰]

[1280] Bu âyet kötülere karşı, pasif iyilerle aktif iyiler arasındaki davranış farkını ortaya koymaktadır.

(Doğru yoldan ayrılmayan kimseler, yaptığınız doğru değil, dediler, onlara öğüt verdiler) Diğer bir topluluk ise onlara: "Allah’ın helak edeceği veya çetin bir azap ile cezalandıracağı kişilere ne diye boşuna öğüt veriyorsunuz? deyince (doğru yolda olanlar) "Rabbimize karşı sorumlu olmaktan kurtulmuş oluyoruz! (Çünkü Rabbimiz bizden iyiliği emretmek ve kötülüğü men etmek hususunda kesin bir söz almıştı) Umulur ki içlerinden (öğüdümüzü dinleyenler, kötülükten) sakınanlar olur" diye cevap verdiler.

İçlerinden bir topluluk: "Allâh’ın helâk edeceği, yahut şiddetli bir şekilde azâbedeceği bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. Dediler ki: "Rabbinize ma’zeret (beyan edebilmek) için, bir de belki korunurlar diye (öğüt veriyoruz). "

Ve hani onlardan bir cemaat de dedi ki: «Allah Teâlâ'nın kendilerini helâk edeceği ve şiddetli bir azap ile muazzep kılacağı bir gürûha ne için nasihatta bulunuyorsunuz?» Dediler ki: «Rabbinize karşı itizarda bulunmak için.» Ve umulur ki, ittikada buIunurlar.

Hani onlardan bir cemaat: “Allah'ın yerle bir edeceği veya şiddetli bir felaket göndereceği şu gürûha ne diye boşuna öğüt verip duruyorsunuz? ” demişti. O salih kişiler de: “Rabbinize mazeret arz edebilmek için! Bir de ne bilirsiniz, olur ki Allah'a karşı gelmekten nihayet sakınırlar ümidiyle öğüt veriyoruz. ” diye cevap verdiler.

İçlerinden bir topluluk: "Allah'ın helak edeceği, yahut şiddetli bir şekilde azabedeceği bir kavme artık ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. Dediler ki: "Rabbinize ma'zeret (beyan edebilmek) için, bir de belki korunurlar diye (öğüt veriyoruz)."

Onlardan bir cemâ'at (Aklınınızı başınıza toplayın günâh işlemeyin diyenlere) "Allâh'ın helâk ideceği ve şiddetle 'azâb iyleyeceği kavme ne içün va'az ve nasîhat idersiniz?" didiler. O va'az idenler de: "Bundan maksadımız Allâh'ın emrini beyân iderek 'indallah ma'zûr olmaklığımızdır. Belki onlar Allâh'dan korkub günâhdan sakınırlar" didiler.

İçlerinden bir toplum (ümmet) şöyle demişti: “Allah’ın etkisizleştireceği ya da ağır azaba uğratacağı bir topluluğa (kavime) ne diye öğüt veriyorsunuz?” Dediler ki “Rabbinize karşı mazaretimiz[*] olsun diye. Belki de (bu uyarılarımız sayesinde ) çekinip kendilerini korurlar”

[*] Her müslümanın çevresindeki olaylara karşı duyarlı olması gerektiği ve yanlışlıklara uyarı seviyesinde müdahale etmesinin gerektiğinin delildir. E... Devamı..

Onlardan bir topluluk şöyle diyordu:-Allah'ın helak edeceği ve şiddetli bir ceza ile cezalandıracağı topluma niye öğüt veriyorsunuz?-Rabbinize karşı bir mazeret olsun ve belki sakınırlar! diye cevap verdiler..

İçlerinden bir topluluk, onları sakındırmaya çalışanlara, “Allah'ın helâk edeceği veya şiddetli bir azapla cezalandıracağı bir kavme niçin öğüt verip duruyorsunuz?” dediklerinde, onlar dediler ki: “Rabbimize karşı bir özür olsun diye. Bakarsınız, onlar da Allah'a karşı gelmekten sakınırlar.”

İçlerinden bir topluluk şöyle dedi: "Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir azapla azaplandıracağı bir topluma ne diye öğüt verip duruyorsunuz?" Dediler ki: "Rabbinize karşı bir mazeret olsun diye ve bir de korunup sakınırlar ümidiyle."

daħı ol vaķt kim eyitti bir bölük anlardan “nişe ögütlersiz bir ķavmı Tañrı helāk eyleyicisidür yā 'aźāb eyleyicisidür anlaruñ 'aźāb ķatı ?” eyittiler “ 'uzrdur çalabuñuz daħı ola kim anlar śaķınalar.”

Daḫı eyitdi bir ṭāyife anlardan: Niçün ögüt virürsiz bir ḳavme ki TañrıTa‘ālā anları helāk eyler, yā ‘aẕāb eyler anlara ḳatı ‘aẕāb eylemek. Eyitdiler:‘Öẕr eylemeg‐içün Çalabuñuza ṣorsa. Ola kim anlar Tañrıdan ṣaḳınurlar.

Onlardan (dəniz kənarındakı qəsəbədə yaşayan İsrail oğullarından) bir dəstə: “Allahın məhv edəcəyi və ya şiddətli əzab verəcəyi bir tayfaya nə üçün öyüd–nəsihət verirsiniz?” – dediyi zaman, (nəsihət verənlər) onlara cavab olaraq: “(İnsanları yaxşı işlərə sövq etmək, pis işlərdən çəkindirmək bizə vacib olduğundan) bu, Rəbbiniz qarşısında üzrxahlıq etmək üçündür. Bəlkə, onlar (bu öyüd-nəsihətdən nəticə çıxarıb) pis əməllərdən çəkinsinlər!” – dedilər.

And when a community among them said: Why preach ye to a folk whom Allah is about to destroy and punish with an awful doom, they said: In order to be free from guilt before your Lord, and that haply they may ward off (evil).

When some of them said: "Why do ye preach to a people whom Allah will destroy or visit with a terrible punishment?"-(1138) said the preachers:" To discharge our duty to your Lord, and perchance they may fear Him."

1138 There are always people who wonder, no doubt sincerely, what good it is to preach to the wicked. The answer is given to them here: (1) every man ... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.