19 Nisan 2024 - 10 Şevval 1445 Cuma

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Kasas Suresi 82. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satır Altı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Veasbeha-lleżîne temennev mekânehu bil-emsi yekûlûne veykeenna(A)llâhe yebsutu-rrizka limen yeşâu min ‘ibâdihi veyakdir(u)(s) levlâ en menna(A)llâhu ‘aleynâ leḣasefe binâ(s) veykeennehu lâ yuflihu-lkâfirûn(e)

Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, öylesine sabahladılar ki hey gidi hey diyorlardı, şüphe yok ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını bollaştırmada, dilediğini daraltmada, Allah lutfetmeseydi bize, bizi de yere geçirirdi ve hey gidi hey, şüphe yok ki kafirler kurtulmazlar, muratlarına ermezler.

Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay be! Demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve (istediği anda) kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz (kahredip yere) batırırdı. Vay be! Demek gerçekten inkâr edenler felah bulamaz" demeye başlamışlardı.

Ve daha dün, onun yerinde olmayı isteyenler, sarayıyla birlikte Kârûn'un yere batırıldığını görünce: “Vah bize!” dediler. “Demek ki, kullarından dilediğine rızkı geniş tutan, dilediğine de, kısıp daraltarak veren Allah'mış. Ya Allah bize lutfetmemiş olsaydı, hiç şüphe yok ki, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vah vah, Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenler, muratlarına eremezlermiş!”

Daha dün onun yerinde olmayı arzulayanlar:
“Demek ki, Allah rızkı, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kullarından bazılarına bollaştırıyor, bazılarına da ölçüyle kısarak veriyor. Şayet Allah bize lütufda bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay, demek ki, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah'a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirler, nankörler iflâh olmazmış, ebedî nimetlerle mutluluğa eremezmiş.” demeye başladılar.

Dün onun yerinde olmayı arzulayanlar da: "Vay! Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı genişletiyor ve daraltıyor! Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı muhakkak bizi de batırırdı. Vay! Demek ki inkarcılar gerçekten kurtuluşa eremezler!" demeye başladılar.

Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: 'Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkârcılar felah bulamaz' demeye başladılar.

Dün onun mal ve saltanatını temenni edenler, şöyle demeğe başladılar: “- Vay, demek ki, Allah dilediği kimsenin rızkını genişletiyor ve daraltıyor. Eğer Allah bize lütuf etmeseydi, bizi de batırmıştı! Vay, demek ki hakikat şu: Kâfirler asla kurtulmıyacak!...”

Ve dün onun yerinde olmayı temenni edenler, şöyle demeye başladılar: “Yazıklar olsun bize! Allah’ın istediğine rızkı açtığını, istediğine de kıstığını anlamadık. Eğer Allah bize iyilik etmeseydi, bizi de yere batırırdı. Çok yazık, kâfirlerin hiçbir kurtuluş yönü yoktur.”

Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, “Demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletiyor; dilediğine de daraltıyor. Şâyet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki inkârcılar iflah olmazmış!” demeye başladılar.

Dün, onun yerinde olmak istiyenler, bugün, dediler ki: «Vay! Gördünüz mü? Kullarından istediği kimseye Allah bol azık verir, istediği kimseye de dar verir, Allah bize iylik etmeseydi, yere batardık; Vay! Gördünüz mü?», Kâfirler kurtulmazlar

Daha dün(e kadar) onun yerinde olmayı arzu edenler: “Vay canına! Demek ki Allah, kullarından (hikmetine binaen) dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah, bize lütfetmemiş olsaydı, bizi de yerin dibine geçirmişti. Demek ki nankörler iflah olmayacak” demeye başladılar.

Son cümlede “inkârcılar” yerine özellikle “nankörler” olarak tercüme etmeyi uygun gördük çünkü Kârun Allah’ın verdiği servetle kendisine yapılan zengi... Devamı..

Bir gün evvel Kârûn’un yerinde olmak isteyenler "Allâh istediği vakit bol bol viriyor istediği vakit alıyor. Allâh’ın ’inâyeti olmaya idi biz de yere geçer idik. Görmüyor mısın ki kâfirler felâh bulmazlar" didiler.

Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler: "Demek Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkarcılar başarıya eremezler" demeye başladılar.*

Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, “Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler iflah olmayacak” demeye başladılar.

Daha dün Karun’un yerinde olmayı isteyenler bu defa, “Yazıklar olsun bize! Demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol, dilediğine de ölçülü veriyormuş. Allah bize lutufta bulunmuş olmasaydı, bizi de mutlaka yerin dibine geçirmişti. Vah ki vah! Demek inkârcılar iflâh olmazmış!” der oldular.

Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: Demek ki, Allah rızkı, kullarından dilediğine bol veriyor, dilediğine de az. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki inkârcılar iflâh olmazmış! demeye başladılar.

Bir önceki gün onun durumuna imrenenler, "Demek ki ALLAH kullarından dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de kısar. ALLAH bize lütfetmeseydi bizi de batırırdı. Demek kafirler başarıya ulaşamazlar," demeye başladılar.

Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler de: "Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çok da, az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar iflah olmazmış" demeye başladılar.

Dün onun mevkıini temenni edenler de bu sabah şöyle diyorlardı: vayy be, demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine seriyor ve kısıyor, eğer Allah bize lûtf etmese idi bizi de batırmıştı, âyy demek ki hakıkat bu: kâfirler felâh bulmıyacak

Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, “Vay! Demek ki Allah, (hikmetine binâen) kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine de) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine batırırdı. Demek ki, kâfirler kesinlikle iflah olmazmış” demeye başladılar.

Dün, onun yerinde olmayı isteyenler; bugün, “Demek ki, kullarından dilediğine rızkı genişleten ve ölçülendiren Allah'mış. Eğer Allah bize lutfetmiş¹ olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki gerçeği yalanlayan nankörler kurtuluşa eremezler.” dediler.

1- Hoşnut edici, dostça davranış, incelik, iyilik.

Dün onun mevkiini temennî edenler sabahleyin (şöyle) diyorlardı: «Vay, demek ki Allah, kullarından kimi dilerse onun rızkını yayıyor (genişletiyor, yahud) daraltıyor. Allah bize lûtfetmeseydi bizi de muhakkak batırırdı. Vay, demek ki hakıykat şudur: Kâfirler felâh bulmaz»!

Dün onun yerinde olmayı temennî edenler, (ertesi sabah): “Vay! Demek şu gerçek ki Allah, kullarından dilediğine rızkı genişletiyor ve (dilediğine de) daraltıyor. Eğer Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, elbette bizi de yere batırırdı. Vay! Demek şu gerçek ki, kâfirler kurtuluşa ermeyecek!” demeye başladılar.

Dün onun yerinde olmayı isteyenler, bugün olmayı istemedi. Onlar “Vay be! Allah kullarından dilediği kimseye rızkı bolca yayar, dilediğine de az verirmiş. Allah bize iyilik etmeseydi, bizi de yerin dibine batırırdı. Yazık ki doğruları reddedenler kurtuluşa erişemezler” dediler.

Son günlere kadar onun katına ulaşmak istiyenler şöyle demeye başladılar: "Demek Allah kullarından dilediğinin azığını genişletir, dilediğininkini de daraltırmış. Allah bizi kayırmış olmasaydı kesenkes bizi de yerin dibine geçirmiş olacaktı. Meğer gerçek şu imiş, tanımazlar onmazlarmış."

Dün, onun mekânını ve şerefini temenni edenler ertesi sabah birbirlerine diyorlardı: Vay biz bilmemişiz! Allah dilediğinin rızkını genişletir, dilediğinin rızkını da darlaştırırmış! Allah/ın bize bol nimeti olmasaydı [⁴] elbette bizi de yere geçirirmiş. Vay biz bilmemişiz! Kâfirler umduklarına ermezlermiş.

[4] Bizim istediğimizi vermemek suretiyle inâyet etmeseydi, inayeti olmayıp da istediğimizi verseydi.

Daha dün onun yerinde olmayı temenni edenler, “Vay! Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı genişletiyor ve takdir ediyormuş. Allah bize lütfetmiş olmasaydı bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler/nankörler kurtuluşa eremiyorlar” demeye başladılar.

Dün onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında, “Vay, demek Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip yaymakta ve kısıp daraltmaktadır. Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten küfre sapanlar felah bulamaz” demeye başladılar.

Ve daha düne kadar onun yerinde olmak için can atanlar, “Vay canına!” demeye başladılar, “Meğer Allah, imtihân için kullarından dilediğinin rızkını —bu kişi inkârcı bile olsa— bollaştırır, dilediğinin rızkını da yeteri kadar verirmiş! Dünyevî refah ve servetin gerçek başarı olduğunu sanmakla ne büyük bir aptallık etmişiz! İyi ki, bizi zamanında uyaran ilim sahibi kardeşlerimize kulak vermişiz! Allah bize lütufta bulunup da bizi kurtarmasaydı, çoktan bizi de yerin dibine geçirmişti! Vay be; demek inkârcılar, asla gerçek mutluluk ve başarıya ulaşamazlarmış!
Peki, nedir gerçek kurtuluş?

Daha Dün onun yerinde olmayı temenni edenler demeye başladılar ki:
-“Vay be! Demek ki Allah, kullarından dileyeceği kimseler için Rızk’ı genişletiyor; ölçülü veriyor.
Allah bize karşılıksız nimet vermeseydi, bizi de yerin dibine geçirirdi.
Vay be! Gerçek şudur ki; Kâfirler felaha ermez”.

Daha dün, Kârûn yerinde olmayı temenni edenler ise, ardından şöyle diyorlardı: "--Vay be! Demek Allah, rızkı kimine saçarken kimine ölçüp verirmiş. --Eğer Allah bizim yüzümüze bakmasaydı, herhalde bizi de yerin dibine geçirirdi. --Vay be! Demek nankörlerin sonu son değil. "

Karun’un yerle bir olduğunu görenler; Karun’un yerinde olmayı unuttular. "Vay! Demek Allah kullarından dilediğine rızkı açar, dilediğinden de kısar. Allah bize lütfetmemiş olmasaydı bizi de yere batırırdı. Demek gerçekten inkâr edenler iflah olmaz!" demeye başladılar.

Daha dün onun (Karun’un) yerinde olmayı isteyenler şöyle diyorlardı: “Vay! Demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine (layık olana) açarak (bol) da veriyor, kısarak (dar) da. [*] Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de (yerin dibine) geçirirdi. Vay! Demek ki kâfirler kurtulamazmış!” [*]

Benzer mesajlar: Ra‘d 13:26; İsrâ 17:30; ‘Ankebût 29:62; Rûm 30:37; Sebe’ 34:36, 39; Zümer 39:52; Şûrâ 42:12.,Bu ayetlerde özellikle 80. ayette de bel... Devamı..

Daha dün, onun yerinde olmayı isteyenler: “Vay be! Demek ki, kullarından dilediğine rızkı bol veren de az veren de Allah imiş! Eğer Allah, bize iyilikte bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçiriverirdi. Vay be! Demek ki, kâfirler kesinlikle iflâh olmazmış!” demeye başladılar.

Ve daha dün onun yerinde olmak isteyenler: “Vah bize!” dediler, “Demek ki, kullarından dilediğine rızkı geniş tutan, dilediğine de ölçülü-idareli veren Allah’mış! Ya Allah bize lütfetmemiş olsaydı, hiç şüphe yok, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vah vah, demek, hakkı inkar edenler iflah olmazmış!”

Daha dün, onun yerinde olmak isteyenler bu defa şöyle dediler: – Vay be demek ki, Allah, kullarından dilediğine/hak edene rızkı bolca veriyor ve dilediği kimse için ise bir ölçüye göre veriyormuş. Eğer Allah, bize lütfetmemiş olsaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay be, demek ki nankör kâfirler asla iflah olmazlarmış. 42/27- 28

Daha dün onun yerinde olmaya can atanlar diyorlardı ki: “Vay canına! Demek ki kullarından tercih edenin/tercih ettiğinin rızkını genişleten, tercih edenin/tercih ettiğininkini de sınırlayan Allah’mış! Eğer Allah bize lutfetmemiş olsaydı, elbet bizi de yerin dibine geçirirdi! Vay be! Görülen o ki, meğer nankörler[³⁴⁵⁹] asla iflah olmazmış?”

[3459] Lafzen: “kâfirler..” Bu kelime Şu‘arâ 19’da açıkça “nankör” anlamında kullanılır. Benzer anlamda kullanıldığı yerler için bkz: 17:8, not 18.... Devamı..

Daha dün, onun yerinde olmayı arzu edenler ise: "Demek ki Allah rızkı; kullarından dilediğine bol, dilediğine de az veriyor, eğer Allah bize lütufta bulunmasaydı; bizi de yerin dibine geçirirdi. (Çünkü biz de Kârun gibi bir servet sahibi olmayı dilemiştik.) Demek ki, (rablerinin nimetini) inkar edenler asla iflah olamazlarmış" diyerek hallerine şükrettiler.

Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, "Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler iflah olmayacak" demeye başladılar.

Ve dünkü gün onun mekanını temenni edenler, ertesi sabah diyorlardı ki: «Vay sana! Şüphe yok ki, Allah kullarından dilediğine rızkı yayıyor ve daraltıyor. Eğer Allah bize lûtfetmese idi elbette bizi de batırmıştı. Ay! Muhakkak ki, kâfir olanlar felâha eremezler.»

Daha dün onun yerinde olmaya can atanlar bu sabah şöyle dediler: “Vah bize! Meğer Allah dilediği kimsenin rızkını bol bol verir, dilediğinin rızkını kısarmış! Şayet Allah bize lütfedip korumasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vah vah! Demek ki gerçekten kâfirler iflah olmazmış! ”

Dün onun yerinde olmayı isteyenler: "Vay, demek Allah kullarından dilediğine rızkı açar ve kısar. Allah bize lutfetmiş olmasaydı, bizi de yere batırırdı. Demek gerçekten kafirler iflah olmaz!" demeğe başladılar.

Onun mekânını temennî idenler sabah birbirlerine: "Allâh kullarından dilediğine rızkı yayar ve dilediğine kısar. Eğer Allâh bize lütuf ve kerem itmemiş olsa idi, biz de onunla berâber yere batar idik. Vah bize! Ki onun gibi olmağı istiyorduk. Kâfirler felâh bulmazlar" didiler.

Düne kadar onun yerinde olmak isteyenler şöyle demeye başladılar: “Vay be! Demek ki Allah rızkı, kimi kullarının önüne seriyor, kimi kullarına da ölçülü olarak veriyormuş. Allah yüzümüze bakmasaydı bizi de batırırdı. Vay be! Demek ki, nankörler iflah olmazlarmış.”

Daha dün, onun yerinde olmayı arzu edenler:-Vay, demek ki, Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletiyor ve dilediğininkini daraltıyormuş. Allah'ın bize nimetleri olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay, demek ki inkarcılar kurtuluşa eremezlermiş, demeye başladılar.

Akşam vakti onun yerinde olmak isteyenler ise, sabahladıklarında, “Demek ki,” diyorlardı, “Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletir, dilediğininkini de daraltırmış. Allah bize lütfetmeseydi biz de yerin dibine geçecektik. Demek nankörler iflâh olmuyormuş!”

Akşam onun mevkiine/konumuna imrenenler sabah şöyle diyorlardı: "Vay be! Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yayıyor, dilediğine de ölçüyle veriyor/kısıyor. Allah bize lütufta bulunmasaydı, vallahi bizi de batırmıştı. Demek ki, inkârcılar asla iflah etmiyorlar."

daħı oldı anlar kim arzuladılar mertebesin dün ya'nį yaķın vaķtin eydürler “görmedüñ mi bayıķm Tañrı döşer rūzıyı aña kim diler ķullarından daħı ŧar eyler! eger degül misse kim minnet eyledi Tañrı bizüm üzerümüze yire ķoyınıladuķ biz. görmedüñ mi bayıķ ķurtılmaz kāfirler!”

Ṣabāḥ olduḳda ol kişiler ki temennī iderlerdi Ḳārūn mertebesini geçengünde, eyitmege başladılar ki: Vay bize, Tañrı Ta‘ālā rızḳı giñ eyler kimedilese ḳullarından ve ṭar eyler kime dilese. Eger Tañrı Ta‘ālā bize raḥmet ey‐lemese‐y‐di, bizi daḫı yire geçürürdi. Vāveylā, kāfirler iflāḥ olmazlar.

Dünən (dünyada) onun (Qarunun) yerində olmaq istəyənlər ertəsi gün səhər belə deyirdilər: “Vay (biz heç bilməmişik)! Sən demə, Allah Öz bəndələrindən istədiyinin ruzisini artırarmış da, azaldarmış da! Əgər Allah bizə lütf etməsəydi, yəqin ki, bizi də yerə gömərdi. Sən demə, kafirlər nicat tapmayacaqlarmış!”

And morning found those who had coveted his place but yesterday crying: Ah, welladay! Allah enlargeth the provision for whom He will of His slaves and straiteneth it (for whom He will). If Allah had not been gracious unto us He would have caused it to swallow us (also). Ah, welladay! the disbelievers never prosper.

And those who had envied his position the day before began to say on the morrow: "Ah! it is indeed Allah Who enlarges the provision(3412) or restricts it, to any of His servants He pleases! had it not been that Allah was gracious to us, He could have caused the earth to swallow us up! Ah! those who reject Allah will assuredly never prosper."

3412 Provision or Sustenance, both literally and figuratively: wealth and material things in life as well as the things that sustain our higher and sp... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.