Vemâ edallenâ illâ-lmucrimûn(e)
Bizi, ancak o mücrimler saptırdı.
(Oysa) “Bizi mücrim olanlardan (isyankâr veutanmaz günahkârlardan) başka saptıran olmadı.”
Yine de bizi yoldan çıkaranlar, o günahlara gömülüp giden elebaşılarımız oldu.
“Bizi, kesinlikle, İslâm'a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsiler, suçlular, günahkârlar hak yoldan uzaklaştırıp başımıza buyruk hale getirerek, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihimize imkân sağladılar.”
Bizi o suçlulardan başkası saptırmadı.
'Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı.'
Bizi ancak (kendilerine uyduğumuz bizden önceki) mücrimler sapıttı.
“O azgınlardan başka hiç kimse bizi saptırmadı.”
96,97,98,99,100,101,102. Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
Bizi ancak günahlılar sapıttı
“Bizi yoldan çıkaran, o suçlulardan başkası değildi.”
98-102. "Sizi rabbu’l ’âlemîn ile bir ’ayarda ’add itdiğimiz vakit bizi ancak mücrimler dalâlete sevk idiyorlar idi. Bize şefa’at idecek hiç bir kimse hiç bir dost şefîk yokdur. Kâşki bir def’a daha dünyâya ’avdet idebilse idik mü’min olur idik" diyecekler.
96,97,98,99,100,101,102. Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.
“Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.”
Bizi ancak o günaha batmış olanlar saptırdı.
Bizi ancak o günahkârlar saptırdı.
"Bizi saptıranlar suçlulardı."
"Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı."
Ve bizi hep o mücrimler şaşırtmıştı
Bizi o suçlulardan (insan ve cin şeytanlarından) başkası saptırmadı.
“Ve bizi hep o mucrimler¹ saptırdı.”
«Bizi o mücrimlerden başkası sapdırmadı».
“Bizi ancak günahkârlar dalâlete düşürdü.”
“Bizi yalnızca günahkârca davranan mücrimler saptırdı.”
Bizi saptıranlar da o suçlulardan başkası değildir.
97, 99. Tanrı/ya ant olsun ki bizler bir sapıklık içindeydik. Sizi âlemlerin Rabbiyle beraber tutuyorduk. Bizi ancak günahkârlar saptırmışlardı»;
“Bizi günahkârlardan [mucrimûn] başkası saptırmadı.”
“Bizi suçlu günahkârlardan başka saptıran da olmadı.”
İşte bizi yoldan çıkaranlar, şu günahkâr cin ve insanlardan başkası değildir.
“Bizi Günah / Suç İşleyenler’den başkası saptırmadı”.
99,100,101. Bizi şu suçlular baştan çıkardı… // Şimdi bizi kayırıp kollayacak biri yok m'ola!… // Bir can dostu da mı yok…
"Bizi saptıran, cehenneme sürükleyen bunlardır. Biz bunları dünyada önderlerimiz biliyorduk. Bizi doğru, adil bir yola sokacaklarına inanıyorduk. Onların dünyada söyledikleri bize iyi, bize hoş geliyordu. Onlar bizi şeytani akıllarıyla kandırdı. Yalan sözleriyle aldattı. Dünyayı bize süslediler. Dünyada iyi yaşamanın ancak kendilerine tâbi olmakla mümkün olacağını söyleyip, bizi de süslü yalanlarına inandırdılar. İnananları horladılar, küçümsediler. Allah’tan gelen, bilgi, kanun ve kuralların hiç bir işe yaramayacağını, çağın sorunlarını çözemeyeceğini söyleyerek, bizleri yollarına uydurdular. Gerçekten bunlar suçlulardan başkası değilmiş."
Bizi, o suçlulardan başkası saptırmadı.
“Bizi bu günâhkârlardan başkası saptırmadı.”
Aslında bizi saptıran şu günahkâr (önderlerimizdi). 34/31...34
"Bizi, o günahkârlardan, (Şeytanın uydusu haline gelmiş elebaşlarımızdan) başkaları, doğru yoldan saptırmadı."
Ve bizi ancak mücrimler/ suçlular saptırdı.
«Ve bizi ancak o mücrimler sapıtmış oldular.»
96, 97, 98, 99, 100, 101, 102. Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz! ”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu. “Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz! ” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık! ” [36, 56; 40, 47; 7, 53; 38, 64]
Ama bizi saptıran o suçlulardır.
"Bizi ancak İblîs ve onun gibi mücrimler idlâl itdiler."
Bizi yoldan çıkaranlar, şu günahkârlardan başkası değildir.
Bizi hep o günahkarlar şaşırtmıştı.
“Fakat bizi o mücrimler saptırdı.
"Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi."
“daħı azdurmadı bizi illā yazuķlular.”
Daḫı bizi azdurmadı illā yaman kişiler.
Bizi yalnız günahkarlar azdırdı.
It was but the guilty who misled us.
"´And our seducers were only those who were steeped in guilt.(3184)
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |